Bakara Suresi: 75: Peki siz, onların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Oysaki onlardan bir zümre, Allah'ın kelâmına kulak verirler, sonra, onu iyice anladıktan sonra, bile bile onu değiştirip bozarlar. 76: Ve onlar, iman etmiş kimselere rastladıklarında, “İnandık” derler, birbirleriyle başbaşa kaldıkları zaman da, “Allah'ın sizin aleyhinizde hüküm verdiği şeyleri Rabbinizin nezdinde aleyhinize delil olarak kullansınlar diye mi onlara söylüyorsunuz? Hâlâ akıllanmayacak mısınız?” dediler. 77: Onlar, şüphesiz Allah'ın, kendilerinin sır olarak sakladıkları şeyleri ve açığa vurdukları şeyleri bildiğini bilmiyorlar mı? 78: Bunlardan bir kısmı da, kuruntu dışında Kitab'ı bilmeyen, okuma-yazma bilmeyen/analarından doğdukları gibi kalmış kimselerdir. Bunlar, sadece zannediyorlar. 79: Artık yazıklar olsun o kimselere ki, kendi elleriyle kitap yazarlar da sonra biraz paraya satmak için, “Bu, Allah katındandır” derler. Artık o elleriyle yazdıkları yüzünden onlara yazıklar olsun! O kazandıkları şeyler yüzünden kendilerine yazıklar olsun! 80: Ve onlar dediler ki: “Sayılı birkaç gün dışında ateş bize asla dokunmayacaktır.” De ki: “Allah'tan garanti içeren bir söz mü aldınız? Allah, verdiği söze asla ters düşmez. Yoksa siz, Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?” 81: Evet, kim bir kötülük kazandıysa ve hatası kendisini kuşattıysa, işte bunlar ateş ashâbıdır. Onlar, orada sürekli kalıcıdırlar. 82: "İman etmiş ve düzeltmeye yönelik işler yapmış kimseler de; işte onlar, cennet ashâbıdır. Onlar, orada sürekli kalıcıdırlar. " 83: "Ve hani Biz, İsrâîloğulları'nın ‘kesin söz’ünü almıştık: “Allah'tan başkasına kulluk etmeyeceksiniz, ana-babaya, yakınlığı olanlara, yetimlere, miskinlere de iyilik yapacaksınız, insanlara güzelliği söyleyiniz, salâtı ikame ediniz [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturunuz-ayakta tutunuz] ve zekâtı/vergiyi veriniz.” Sonra çok azınız müstesnâ olmak üzere yüz çevirdiniz. Ve siz yüz çeviren kimselersiniz. " 84: (84,85) "Ve hani Biz, sizin kesin sözünüzü almıştık: “Kanlarınızı dökmeyeceksiniz, kendilerinizi yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız.” Sonra siz, tanıklık ederek ikrar verdiniz. Sonra, siz, işte o kimselersiniz; kendi kendinizi öldürüyorsunuz ve sizden bir grubu yurtlarından çıkarıyorsunuz. Onların aleyhinde günah ve düşmanlıkta yardımlaşıyorsunuz. Eğer onlar size esir olarak gelirlerse de onlar için fidye/kurtarmalık almaya çalışırsınız. Hâlbuki o; onların çıkarılmaları, size harâmlaştırılmıştır. Peki, siz Kitab'ın bir bölümüne inanıp da bir bölümüne inanmıyor musunuz? Şu hâlde içinizden böyle yapanların alacağı karşılık dünya hayatında bir rüsvâlıktan başka nedir? Kıyâmet günü de azabın en şiddetlisine uğratılırlar. Allah, yaptıklarınızdan bilgisiz, duyarsız değildir. " 85: (84,85) "Ve hani Biz, sizin kesin sözünüzü almıştık: “Kanlarınızı dökmeyeceksiniz, kendilerinizi yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız.” Sonra siz, tanıklık ederek ikrar verdiniz. Sonra, siz, işte o kimselersiniz; kendi kendinizi öldürüyorsunuz ve sizden bir grubu yurtlarından çıkarıyorsunuz. Onların aleyhinde günah ve düşmanlıkta yardımlaşıyorsunuz. Eğer onlar size esir olarak gelirlerse de onlar için fidye/kurtarmalık almaya çalışırsınız. Hâlbuki o; onların çıkarılmaları, size harâmlaştırılmıştır. Peki, siz Kitab'ın bir bölümüne inanıp da bir bölümüne inanmıyor musunuz? Şu hâlde içinizden böyle yapanların alacağı karşılık dünya hayatında bir rüsvâlıktan başka nedir? Kıyâmet günü de azabın en şiddetlisine uğratılırlar. Allah, yaptıklarınızdan bilgisiz, duyarsız değildir. " 86: İşte onlar, âhiret karşılığında basit dünya yaşamını satın almış kimselerdir. Artık bunlardan azap hafifletilmez, onlar yardım da olunmazlar. 87: Ve andolsun ki Mûsâ'ya Kitab'ı verdik. Ve o'ndan sonra birbiri ardı sıra elçiler gönderdik. Meryem oğlu Îsâ'ya da açık açık deliller verdik ve kendisini Allah'ın vahyi ile güçlendirdik. Peki siz, bir elçinin size, nefislerinizin hoşlanmadığı bir şey getirdiği her seferinde büyüklük tasladınız mı?! Sonra da bir kısmını yalanladınız, bir kısmını da öldürüyorsunuz. 88: "Ve onlar, “Bizim kalplerimiz kılıflıdır/hiçbir şey işlemez” dediler. Aksine; Allah, gerçeği bilerek reddetmelerinden dolayı onları dışlamış/ rahmetinden mahrum bırakmıştır. Bundan dolayı pek azı iman eder! " 89: "Onlara Allah katından kendileri ile birlikte olanı doğrulayan bir kitap; Kur’an gelince de –ki bunlar daha önceleri kâfirlere; Allah'ın ilâhlığını, rabliğini bilerek reddeden kimselere karşı zafer kazanmak istemişlerdi de o tanıdıkları kendilerine gelmişti– onu kendileri örttüler. Artık Allah'ın dışlaması/ rahmetinden mahrum bırakması, Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini örtenler üzerinedir. " 90: "Onların, kendilerini karşılığında sattıkları şey; Allah'ın kullarından dilediğine Kendi armağanlarından indirmesini kıskanarak, Allah'ın indirdiği şeyleri; Kur’an’ı bilerek reddetmeleri ne çirkindir! İşte bu yüzden gazap üstüne gazaba uğradılar. Küçültücü azap da yalnızca gerçekleri bilerek reddedenler içindir. " 91: "Ve onlara, “Allah'ın indirdiğine iman edin” denildiği zaman; onlar, “Biz, kendimize indirilene iman ederiz” dediler. Ve onlar, Allah'ın indirdiği, kendilerinin beraberindeki olan şeyi doğrulayan bir hak olmasına rağmen, kendilerine indirilenlerden ötesini bilerek reddedip atıyorlar. De ki: “Peki eğer mü’minler idiyseniz, niçin daha önce Allah'ın peygamberlerini öldürüyorsunuz?” " 92: Ve andolsun ki Mûsâ size açık-seçik kanıtlarla gelmişti. Sonra siz, kendi benliğinize haksızlık eden kimseler olarak arkasından, “altın”ı ilâhlaştırdınız. 93: Ve hani Biz sizden, “Size verdiğimiz Kitab'ı kuvvetlice alın ve dinleyin” diye sağlam söz almış ve sizin üstününüzü/ seçkininiz Mûsâ'yı Tûr'a yükseltmiştik/ çıkarmıştık. Demişlerdi ki: “Dinledik ve isyan ettik/iyice sarıldık.” Ve gerçeği bilerek reddetmeleri yüzünden altının ilâhlığı kalplerine içirilmişti. De ki: “Eğer inananlar iseniz, inancınızın size emrettiği şey ne çirkindir!” 94: De ki: “Allah yanında ‘son yurt’ başkalarının değil de yalnızca sizin için ise, eğer doğrulardan iseniz haydi hemen ölümü temenni ediniz.” 95: Hâlbuki elleriyle işledikleri yüzünden ölümü sonsuz olarak temenni etmezler. Allah ise kendi benliklerine haksızlık eden o kimseleri çok iyi bilendir. 96: "Ve sen, kesinlikle onları, insanların yaşamaya en hırslısı, Allah'ın ortağı olduğunu kabul etmiş olan kimselerden de daha hırslı bulacaksın. Onların her biri bin sene ömürlendirilmeyi arzular; oysa ömürlenmek/ çok uzun yaşamak kendisini azaptan uzaklaştırıcı değildir. Allah, onların yapmakta oldukları şeyleri çok iyi görücüdür. " 97: De ki: “Kim Cibrîl'e/Kur’ân'a düşmansa, öfkesinden, kıskançlığından çatlasın, gebersin. - Şüphesiz Allah Cibrîl'i/Kur’ân'ı, Kendisinin bilgisi gereği, iki eli arasındakileri/ içindekileri doğrulayıcı, inananlar için bir yol gösterme ve müjde olarak, senin kalbine indirmiştir. Ki onlar işte bundan dolayı düşman kesilmişlerdir.- 98: "Kim ki Allah'a, meleklerine, elçilerine, Cibrîl'e/Kur’ân'a, Mîkâl'e/Elçi Muhammed'e düşman ise, üzüntüsünden, kahrından ölsün.” –Şüphesiz işte bu yüzden, Allah da kâfirlere; Kendisinin ilâhlığını, rabliğini bilerek reddedenlere düşmandır.- " 99: Ve andolsun ki Biz, sana açık açık âyetler indirdik. Bunları da hak yoldan çıkanlardan başkası bilerek reddedip görmezlikten gelmez. 100: Hak yoldan çıkanlar, ne zaman bir ahit üzerine antlaşma yapsalar, onlardan bir grup onu atıvermedi mi? Aslında onların çoğu iman etmiyorlar. 101: Ve ne zaman Allah tarafından onlara, yanlarındaki kitabı tasdik edici bir elçi geldi, daha önce kendilerine Kitap verilen kimselerden bir grup, sanki bilmezlermiş gibi Allah'ın kitabını sırtlarının arkasına attılar. 102: "Ve kendilerine Kitap verilenler, Süleymân mülküne dair şeytânların okuyup durdukları şeylere uydular. Hâlbuki küfretmemişti; Süleymân Allah'ın ilâhlığını, rabliğini bilerek reddetmemişti, ama o şeytanlar küfretmişti; bilerek reddetmişlerdi; insanlara sihri ve Bâbil'de iki peygambere/ iki krala; Hârût ve Mârût'a indirileni öğretiyorlardı. Hâlbuki Hârût ve Mârût, “Biz saflaşmanız için bir ateşten malzemeyiz, sakın küfretme; gerçeği bilerek reddetme!” demedikçe hiç kimseye hiçbir şey öğretmezlerdi. Sonra herkes, o ikisinden erkekle eşinin arasını açan şeyleri öğreniyorlardı. –Ne var ki onlar onunla Allah'ın bilgisi olmadan hiç kimseye zarar veremezler.– Herkes, kendilerine zarar vereni, yarar vermeyeni öğreniyorlardı. Andolsun ki onu satın alanın âhirette hiçbir nasibi olmayacağını da kesinlikle biliyorlardı. Ve o, benliklerini karşılığında sattıkları o şey, ne çirkin bir şeydi! Keşke biliyor olsalardı! " 103: Ve onlar eğer inansalardı ve Allah'ın koruması altına girselerdi, kesinlikle Allah'tan bir ödül, daha iyi olacaktı. Keşke biliyor olsalardı! 104: "Ey iman etmiş kimseler! “Râinâ [sen bizim çobanımızsın/sen bizi güt biz seni güdelim]” demeyin, “Unzurnâ [bizi gözet]” deyin ve kulak verin. Çok acıklı azap da yalnız kâfirler; Allah'ın ilâhlığını, rabliğini bilerek reddeden kimseler içindir. " 105: "Kitap Ehlinden, küfreden; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden şu kimseler ve ortak koşanlar, Rabbinizden size bir hayır indirilmesini istemezler. Allah ise, rahmetini dilediği kimseye mahsus kılar. Ve Allah, çok büyük armağan sahibidir. " 106: Biz, bir âyetten/alâmetten/göstergeden her neyi kaldırır veya söylettirmezsek, ondan daha iyisini yahut benzerini getiririz. Sen, Allah'ın şüphesiz her şeye en iyi güç yetiren olduğunu bilmedin mi? 107: Göklerin ve yerin egemenliğinin şüphesiz yalnız Allah'a ait olduğunu ve sizin için Allah'ın astlarından bir yakın ve bir yardımcı olmadığını bilmedin mi? 108: Yoksa siz Elçinizi, bundan önce Mûsâ'nın sorgulandığı gibi, sorguya çekmek mi istiyorsunuz? Ve her kim imanı, küfürle değiştirirse, artık o, düz yolun ortasını kaybetmiş olur. 109: "Kitap Ehlinden birçoğu, gerçek kendileri için ortaya konduğu hâlde, benliklerindeki kıskançlıktan dolayı sizi imanınızdan sonra kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimseler olmaya çevirmek isterler. Buna rağmen siz, Allah'ın emri gelinceye kadar af ile, hoşgörüyle davranın. Şüphesiz Allah, her şeye en iyi güç yetirendir. " 110: "Ve siz, salâtı ikame edin [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturun-ayakta tutun] ve zekâtı/vergiyi verin! Kendiniz için önceden her ne iyilik yaparsanız, Allah katında onu bulursunuz. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı en iyi görendir. " 111: Bir de inananları Yahûdileştirmek, Hristiyanlaştırmak isteyenler, “Yahûdi ve Hristiyanlardan başkası asla cennete giremeyecek” dediler. Bu, onların kendi kuruntularıdır. De ki: “Eğer doğru kimseler iseniz, delilinizi getirin.” 112: Hayır, aksine kim iyileştiren-güzelleştiren biri olarak kendisini Allah için islâmlaştırırsa, işte onun, Rabbi katında ödülü vardır. Onlara hiçbir korku da yoktur ve onlar üzülmezler de. 113: Ve Yahûdiler, “Hristiyanlar, bir şey üzerinde değillerdir/ onların kayda değer bir yanları yoktur” dediler. Hristiyanlar da, “Yahûdiler, bir şey üzerinde değillerdir/ onların kayda değer bir yanları yoktur” dediler. Oysa onlar, kitabı okuyorlar. Bilmeyen kimseler de onların sözü gibisini dediler. Artık içinde anlaşmazlık edip durdukları şeylerde, kıyâmet günü aralarında Allah hüküm verecektir. 114: Ve Allah'ın tanıtıldığı-öğretildiği okullarını, içlerinde Allah'ın adı anılmasın diye engelleyen ve onların yıkımı için uğraşan kişiden daha kendi benliğine haksızlık eden kim olabilir?!.. Böylelerinin, Allah'ın tanıtıldığı-öğretildiği o okullara girmeleri ancak korka korka olacaktır. Onlar için dünyada bir rezillik vardır. Bunlar için âhirette de büyük bir azap vardır. 115: Ve doğu-batı [her yön] yalnızca Allah'ındır. Öyleyse her nereye yönelirseniz, artık orası Allah'ın yüzüdür. Şüphesiz Allah, bilgisi ve rahmeti geniş ve sınırsız olandır, en iyi bilendir. 116: Bir de onlar, “Allah çocuk edindi” dediler. –O, onların yakıştırdıkları tüm noksanlıklardan arınıktır.– Aksine göklerde ve yeryüzünde ne varsa yalnızca O'nundur. Hepsi O'nun için sürekli saygıda duranlardır. 117: Göklerin ve yerin yoktan var edicisidir. Ve O, bir işin olmasına karar verdiği zaman, artık ona yalnızca “Ol!” der, o da hemen oluverir. 118: Ve bilmeyen kimseler, “Allah bizimle konuşmalı yahut bize de bir alâmet/ gösterge gelmeli değil miydi!” dediler. Bunlardan öncekiler de tıpkı böyle, bunların dedikleri gibi demişlerdi. Onların kalpleri benzeşmiş. Biz kesinlikle, kesin bilgi ile bilgilenmek isteyen toplum için âyetleri apaçık ortaya koyduk. 119: Şüphesiz Biz, seni gerçek ile müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. Sen, cehennem ashâbından sorumlu da tutulmazsın. 120: Ve sen onların dinlerine/yaşam tarzlarına uymadıkça Yahûdiler ve Nasara/ Hristiyanlar senden asla hoşnut olmazlar. De ki: “Şüphesiz Allah'ın kılavuzluğu, kılavuzluğun ta kendisidir.” Ve eğer bilgiden sana ulaşan şeyden sonra bunların boş ve iğreti arzularına uyarsan, senin için Allah katından herhangi bir yakın olmaz, herhangi bir yardımcı da olmaz. 121: Kendilerine kitabı verdiğimiz kimseler onu, okumasının-izlemesinin hakkını vererek okurlar-izlerler. İşte onlar, ona iman ederler. Her kim de Kitabı bilerek reddederse, işte onlar zarara uğrayanların ta kendileridir. 122: Ey İsrâîloğulları! Sizlere ihsan ettiğim nimetimi ve şüphesiz sizi âlemlere fazlalıklı kıldığımı hatırlayın! 123: Kimsenin kimse yerine bir şey ödemeyeceği, kimseden kurtulmalık kabul edilmeyeceği, yardımın, iltimasın hiç kimseye yarar sağlamayacağı ve suçluların yardım olunmadığı güne karşı Allah'ın koruması altına girin. 124: Ve hani Rabbi İbrâhîm'i, birtakım kelimeler/ yaralar, sıkıntılar ile sınamış, o da onları tam olarak yerine getirmişti. Rabbi, “Ben, seni insanlara önder yapanım” demişti. İbrâhîm, “Soyumdan da önderler yap!” dedi. Rabbi, “Benim ahdim/ tutulmak üzere verdiğim söz, kendi benliğine haksızlık eden kimselere ulaşmaz!” dedi. 125: "Ve Biz, bir zaman bu Beyt'i/ilk yapılan okulu, insanlar için bir sevap kazanma/ dönüş yeri ve bir güven yeri yapmıştık. –Siz de İbrâhîm'in görev yaptığı yerden bir salât yeri [mâlî yönden ve zihinsel açıdan desteğin; toplumun aydınlatılmasının gerçekleştirileceği bir yer] edinin.– Ve Biz, İbrâhîm ile İsmâîl'e, “Beytimi, dolaşanlar, ibâdete kapananlar ve boyun eğip teslimiyet gösterenler, Allah'ı birleyenler için tertemiz tutun” diye ahit almıştık. " 126: "Ve bir zaman İbrâhîm, “Rabbim! Burasını güvenli bir belde kıl, halkını; onlardan Allah'a ve son güne inananları meyvelerle rızıklandır” demişti. Allah dedi ki: “Kâfiri; ilâhlığımı, rabliğimi bilerek reddeden kimseyi dahi çok az kazançlandırırım, sonra da onu ateşin azabına sürüklerim. Ve ne kötü varılacak yerdir!” " (Hakkı Yılmaz Meali; Bakara Suresi, 75.-126. Ayetler)
www.KuranMeali.eu/2/53
Dikkat, uyarı! Her mealin tüm ayetleri sistemde bulunmamaktadir. Eger ayet eklenmesine ragmen ayet gösterilemiyorsa, bu nedenledir. PAYLAS