Ali Fikri Yavuz Meali |
|
Nûn ve kalem, bir de satıra yazı yazdıkları şeyler hakkı için,(68:1) | |
Sen (Ey Rasûlüm, ikram edildiğin) Rabbinin (peygamberlik) nimeti ile bir mecnûn değilsin;(68:2) | |
Ve muhakkak sana tükenmez bir sevap var...(68:3) | |
Gerçekten sen, pek büyük bir ahlâk üzerindesin.(68:4) | |
Yakında göreceksin, onlar da (akıbetlerini) görecekler;(68:5) | |
Hanginizmiş mecnûn...(68:6) | |
Muhakkak senin Rabbin, kendi yolundan kimin saptığını en iyi bilendir ve O, hidayete erenleri de en iyi bilendir.(68:7) | |
O halde (Ey Rasûlüm, Allah’ı, Kur’an’ı ve peygamberi) yalanlıyanları tanıma.(68:8) | |
Arzu ettiler ki, (kendilerine) yumuşaklık göstersen, onlar da sana yumuşak davransalar.(68:9) | |
Bir de tanıma (haklı haksız) her çok yemin edeni, değersizi;(68:10) | |
Çok ayıplayanı, koğuculukla gezeni...(68:11) | |
Hayırdan alıkoyanı, aşırı zalimi, çok günahkârı;(68:12) | |
Zorbayı, bütün bunlarla beraber soysuz olan yardıkçıyı...(68:13) | |
Mal sahibidir ve oğulları vardır diye, (bunlara itaat etme).(68:14) | |
Ona âyetlerimiz (Kur’an) okunduğu zaman; “- Eskilerin masalları...” demiştir.(68:15) | |
Biz, yakında onun burnunu dağlıyacağız.(68:16) | |
Muhakkak ki biz, Mekke’lileri (kıtlık, açlık, ölüm ve esaret gibi belâlarla) imtihan ettik; nasıl ki o bağ sahiplerini bir belâ ile imtihan etmiştik: Hani o bağ sahipleri, sabah olunca bağın meyvelerini mutlaka devşireceklerine yemin etmişlerdi.(68:17) | |
İstisna da yapmıyorlaradı, (İnşaallah demiyorlardı).(68:18) | |
Bir de onlar uyurlarken, o bahçe üzerine Rabbinden bir belâ indi de,(68:19) | |
O bahçe, kapkara kesiliverdi, (kökünden yandı gitti).(68:20) | |
Derken sabahleyin birbirlerine seslendiler:(68:21) | |
“Haydin devşirecekseniz, ürününüzü toplamaya erken çıkın!”(68:22) | |
Hemen fırladılar; aralarında şöyle fısıldaşıyorlardı:(68:23) | |
“Bugün bağınıza bir miskin sokulmasın.”(68:24) | |
Hem zanlarınca, miskinleri mahrum etmeğe güçleri yeterek erkenden gittiler...(68:25) | |
Vakta ki o bahçeyi (böyle yanmış kapkara) gördüler : “-Biz, herhalde yanlış gelmişiz.” dediler.(68:26) | |
(Etrafa bakınıp kendi bahçeleri olduğunu anladıkları zaman da): “-Hayır, (bahçenin bereketinden) biz mahrum edilmişiz.” dediler.(68:27) | |
İnsaflıları şöyle dedi: “- Ben demedim mi size, tesbîh etseydiniz? (İnşaallah deyeydiniz).”(68:28) | |
Onlar: “- Seni tenzîh ederiz, Rabbimiz! Doğrusu biz zalimlermişiz.” dediler.(68:29) | |
Sonra da döndüler, birbirlerine kabahat yüklemeye başladılar:(68:30) | |
Dediler ki: “-Yazıklar olsun bizler azgınlarmışız.(68:31) | |
Umulur ki Rabbimiz, bize, onun yerine daha hayırlısını verir. Muhakkak biz, Rabbimizden hayır istiyenleriz.”(68:32) | |
İşte böyledir azab... Ahiret azabı ise, daha büyüktür; eğer bunu bilseler, (sakınırlardı).(68:33) | |
Muhakkak ki takva sahibleri için, Rableri katında Na’îm= nimetleri tükenmez cennetler var.(68:34) | |
Artık müslümanları, mücrim kâfirler gibi yapar mıyız, (hiç sevap bakımından onları bir tutar mıyız)?(68:35) | |
Ne oldu size ki? Nasıl hükmediyorsunuz?(68:36) | |
Yoksa size mahsus kitap var da, onda şu dersi mi okuyorsunuz.(68:37) | |
“- Siz her şeyi arzu ederseniz, muhakkak o sizin olacak.” diye, içinde yazılı mıdır?(68:38) | |
Yoksa size karşı, üzerimizde kıyamet gününe kadar sürecek yeminler, taahhüdler mi var ki, kendi menfaatiniz için ne hüküm veriyorsanız mutlaka sizin olacak?(68:39) | |
(Ey Rasûlüm) onlara sor: “-İçlerinden hangisi (bu söyledikleri sözü dava edip doğru çıkarmağa) kefildir?...(68:40) | |
Yoksa onların (bu sözde) ortakları mı var? Öyle ise, o ortaklarını da getirsinler, eğer (sözlerinde) doğru iseler.”(68:41) | |
O kıyamet günü ki, iş güçleşip hakikat perdesi açılmağa başlıyacak, secdeye (Hakka boyun eğmeğe) çağrılacaklar; fakat güçleri yetmiyecektir.(68:42) | |
Gözleri düşkün bir halde, kendilerini bir zillet saracaktır. Halbuki, vaktiyle (dünyada) başları selâmette iken, bu secdeye davet olunuyorlardı; (da onu kabul etmiyorlardı).(68:43) | |
O halde (Ey Rasûlüm), bu Kur’an’ı yalan sayanları bana bırak, (sen kalbini onlarla meşgul etme. Ben onların hakkından gelirim). Biz, onları, bilemiyecekleri yönden derece derece azaba yaklaştırırız; (Onlara sıhhat ve bol nimet veririz de, onu haklarında iyi zannederler. Halbuki o kâfirlere verdiğimiz bu mühletin sonu fecidir).(68:44) | |
Ben onlara mühlet veririm; çünkü benim azabım çok şiddetlidir, (onu kimse önliyemez).(68:45) | |
Yoksa sen, (Mekke halkına risaletini tebliğden dolayı) onlardan bir ücret istiyorsun da, borçlu kalmaktan, yük altında ezilmişlerdir?(68:46) | |
Yoksa gayb (Allah’ın ilmi) yanlarında da, onlar (ondan) mı yazıyorlar?(68:47) | |
O halde (Ey Rasûlüm, Allah’ın kâfirlere mühlet vermesine dair olan) Rabbinin hükmüne sabret de, Yûnus peygamber gibi (aceleci) olma. Hani o, (balığın karnında) gamla dolu olduğu halde dua etmişti.(68:48) | |
Eğer Rabbinden, ona, bir rahmet yetişmiş olmasaydı, kötü bir şekilde (balığın karnından) yeryüzüne atılacaktı.(68:49) | |
Fakat Rabbi onu seçti de, kendisini salihlerden (peygamberlerden) kıldı.(68:50) | |
Doğrusu o kâfirler, Kur’an’ı işittikleri vakit, (sana olan düşmanlıklarından dolayı) az kalsın gözleri ile seni devireceklerdi. Hâlâ da (senin için): “-Muhakkak O bir mecnûndur.” diyorlar.(68:51) | |
Halbuki o Kur’an bütün âlemler için ancak bir öğüddür.(68:52) | |