» 41 / Fussilet  17:

Kuran Sırası: 41
İniş Sırası: 61
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54

 » 41 / Fussilet  Suresi: 17
Arapça Transcript Okunuş Türkçe
1. وَأَمَّا (VÊME) = ve emmā : gelince
2. ثَمُودُ (S̃MVD̃) = ṧemūdu : Semud(kavmin)e
3. فَهَدَيْنَاهُمْ (FHD̃YNEHM) = fehedeynāhum : onlara yol gösterdik
4. فَاسْتَحَبُّوا (FESTḪBVE) = festeHabbū : fakat onlar yeğlediler
5. الْعَمَىٰ (ELAM) = l-ǎmā : körlüğü
6. عَلَى (AL) = ǎlā :
7. الْهُدَىٰ (ELHD̃) = l-hudā : doğru yolu bulmağa
8. فَأَخَذَتْهُمْ (FÊḢZ̃THM) = feeḣaƶethum : böylece onları yakaladı
9. صَاعِقَةُ (ṦEAGT) = Sāǐḳatu : yıldırımı
10. الْعَذَابِ (ELAZ̃EB) = l-ǎƶābi : azab
11. الْهُونِ (ELHVN) = l-hūni : alçaltıcı
12. بِمَا (BME) = bimā : yüzünden
13. كَانُوا (KENVE) = kānū : oldukları
14. يَكْسِبُونَ (YKSBVN) = yeksibūne : yapıyor(lar)
gelince | Semud(kavmin)e | onlara yol gösterdik | fakat onlar yeğlediler | körlüğü | | doğru yolu bulmağa | böylece onları yakaladı | yıldırımı | azab | alçaltıcı | yüzünden | oldukları | yapıyor(lar) |

[] [] [HD̃Y] [ḪBB] [AMY] [] [HD̃Y] [EḢZ̃] [ṦAG] [AZ̃B] [HVN] [] [KVN] [KSB]
VÊME S̃MVD̃ FHD̃YNEHM FESTḪBVE ELAM AL ELHD̃ FÊḢZ̃THM ṦEAGT ELAZ̃EB ELHVN BME KENVE YKSBVN

ve emmā ṧemūdu fehedeynāhum festeHabbū l-ǎmā ǎlā l-hudā feeḣaƶethum Sāǐḳatu l-ǎƶābi l-hūni bimā kānū yeksibūne
وأما ثمود فهديناهم فاستحبوا العمى على الهدى فأخذتهم صاعقة العذاب الهون بما كانوا يكسبون

 » 41 / Fussilet  Suresi: 17
Arapça Kök Transcript Okunuş Türkçe İngilizce
وأما | VÊME ve emmā gelince And as for
ثمود | S̃MVD̃ ṧemūdu Semud(kavmin)e Thamud,
فهديناهم ه د ي | HD̃Y FHD̃YNEHM fehedeynāhum onlara yol gösterdik We guided them,
فاستحبوا ح ب ب | ḪBB FESTḪBVE festeHabbū fakat onlar yeğlediler but they preferred
العمى ع م ي | AMY ELAM l-ǎmā körlüğü [the] blindness
على | AL ǎlā over
الهدى ه د ي | HD̃Y ELHD̃ l-hudā doğru yolu bulmağa the guidance,
فأخذتهم ا خ ذ | EḢZ̃ FÊḢZ̃THM feeḣaƶethum böylece onları yakaladı so seized them
صاعقة ص ع ق | ṦAG ṦEAGT Sāǐḳatu yıldırımı a thunderbolt
العذاب ع ذ ب | AZ̃B ELAZ̃EB l-ǎƶābi azab (of) the punishment
الهون ه و ن | HVN ELHVN l-hūni alçaltıcı humiliating,
بما | BME bimā yüzünden for what
كانوا ك و ن | KVN KENVE kānū oldukları they used to
يكسبون ك س ب | KSB YKSBVN yeksibūne yapıyor(lar) earn.

41:17 için Araştırma Linkleri: |Corpus |Kuran Haritasi |Kuran'a Sor |Global Quran |Tanzil |

gelince | Semud(kavmin)e | onlara yol gösterdik | fakat onlar yeğlediler | körlüğü | | doğru yolu bulmağa | böylece onları yakaladı | yıldırımı | azab | alçaltıcı | yüzünden | oldukları | yapıyor(lar) |

[] [] [HD̃Y] [ḪBB] [AMY] [] [HD̃Y] [EḢZ̃] [ṦAG] [AZ̃B] [HVN] [] [KVN] [KSB]
VÊME S̃MVD̃ FHD̃YNEHM FESTḪBVE ELAM AL ELHD̃ FÊḢZ̃THM ṦEAGT ELAZ̃EB ELHVN BME KENVE YKSBVN

ve emmā ṧemūdu fehedeynāhum festeHabbū l-ǎmā ǎlā l-hudā feeḣaƶethum Sāǐḳatu l-ǎƶābi l-hūni bimā kānū yeksibūne
وأما ثمود فهديناهم فاستحبوا العمى على الهدى فأخذتهم صاعقة العذاب الهون بما كانوا يكسبون

[] [] [ه د ي] [ح ب ب] [ع م ي] [] [ه د ي] [ا خ ذ ] [ص ع ق] [ع ذ ب] [ه و ن] [] [ك و ن] [ك س ب]

 » 41 / Fussilet  Suresi: 17
Arapça Kök Transcript Okunuş Türkçe İngilizce
وأما | VÊME ve emmā gelince And as for
Vav,,Mim,Elif,
6,,40,1,
CONJ – prefixed conjunction wa (and)
COND – conditional particle
الواو عاطفة
حرف شرط
ثمود | S̃MVD̃ ṧemūdu Semud(kavmin)e Thamud,
Se,Mim,Vav,Dal,
500,40,6,4,
"PN – nominative proper noun → Thamud"
اسم علم مرفوع
فهديناهم ه د ي | HD̃Y FHD̃YNEHM fehedeynāhum onlara yol gösterdik We guided them,
Fe,He,Dal,Ye,Nun,Elif,He,Mim,
80,5,4,10,50,1,5,40,
REM – prefixed resumption particle
V – 1st person plural perfect verb
PRON – subject pronoun
PRON – 3rd person masculine plural object pronoun
الفاء استئنافية
فعل ماض و«نا» ضمير متصل في محل رفع فاعل و«هم» ضمير متصل في محل نصب مفعول به
فاستحبوا ح ب ب | ḪBB FESTḪBVE festeHabbū fakat onlar yeğlediler but they preferred
Fe,Elif,Sin,Te,Ha,Be,Vav,Elif,
80,1,60,400,8,2,6,1,
REM – prefixed resumption particle
V – 3rd person masculine plural (form X) perfect verb
PRON – subject pronoun
الفاء استئنافية
فعل ماض والواو ضمير متصل في محل رفع فاعل
العمى ع م ي | AMY ELAM l-ǎmā körlüğü [the] blindness
Elif,Lam,Ayn,Mim,,
1,30,70,40,,
N – genitive masculine noun
اسم مجرور
على | AL ǎlā over
Ayn,Lam,,
70,30,,
P – preposition
حرف جر
الهدى ه د ي | HD̃Y ELHD̃ l-hudā doğru yolu bulmağa the guidance,
Elif,Lam,He,Dal,,
1,30,5,4,,
N – genitive masculine noun
اسم مجرور
فأخذتهم ا خ ذ | EḢZ̃ FÊḢZ̃THM feeḣaƶethum böylece onları yakaladı so seized them
Fe,,Hı,Zel,Te,He,Mim,
80,,600,700,400,5,40,
REM – prefixed resumption particle
V – 3rd person feminine singular perfect verb
PRON – 3rd person masculine plural object pronoun
الفاء استئنافية
فعل ماض و«هم» ضمير متصل في محل نصب مفعول به
صاعقة ص ع ق | ṦAG ṦEAGT Sāǐḳatu yıldırımı a thunderbolt
Sad,Elif,Ayn,Gaf,Te merbuta,
90,1,70,100,400,
"N – nominative feminine singular noun → Lightning"
اسم مرفوع
العذاب ع ذ ب | AZ̃B ELAZ̃EB l-ǎƶābi azab (of) the punishment
Elif,Lam,Ayn,Zel,Elif,Be,
1,30,70,700,1,2,
N – genitive masculine noun
اسم مجرور
الهون ه و ن | HVN ELHVN l-hūni alçaltıcı humiliating,
Elif,Lam,He,Vav,Nun,
1,30,5,6,50,
ADJ – genitive masculine adjective
صفة مجرورة
بما | BME bimā yüzünden for what
Be,Mim,Elif,
2,40,1,
P – prefixed preposition bi
REL – relative pronoun
جار ومجرور
كانوا ك و ن | KVN KENVE kānū oldukları they used to
Kef,Elif,Nun,Vav,Elif,
20,1,50,6,1,
V – 3rd person masculine plural perfect verb
PRON – subject pronoun
فعل ماض والواو ضمير متصل في محل رفع اسم «كان»
يكسبون ك س ب | KSB YKSBVN yeksibūne yapıyor(lar) earn.
Ye,Kef,Sin,Be,Vav,Nun,
10,20,60,2,6,50,
V – 3rd person masculine plural imperfect verb
PRON – subject pronoun
فعل مضارع والواو ضمير متصل في محل رفع فاعل
: Dikkat İşareti, Kuran Sözlüğü Projesi kapsamında güncellenmiş ifadelere işaret etmektedir.

Konu Başlığı: -

Kırık Meal (Arapça) : |وَأَمَّا: gelince | ثَمُودُ: Semud(kavmin)e | فَهَدَيْنَاهُمْ: onlara yol gösterdik | فَاسْتَحَبُّوا: fakat onlar yeğlediler | الْعَمَىٰ: körlüğü | عَلَى: | الْهُدَىٰ: doğru yolu bulmağa | فَأَخَذَتْهُمْ: böylece onları yakaladı | صَاعِقَةُ: yıldırımı | الْعَذَابِ: azab | الْهُونِ: alçaltıcı | بِمَا: yüzünden | كَانُوا: oldukları | يَكْسِبُونَ: yapıyor(lar) |
Kırık Meal (Harekesiz) : |وأما WÊME gelince | ثمود S̃MWD̃ Semud(kavmin)e | فهديناهم FHD̃YNEHM onlara yol gösterdik | فاستحبوا FESTḪBWE fakat onlar yeğlediler | العمى ELAM körlüğü | على AL | الهدى ELHD̃ doğru yolu bulmağa | فأخذتهم FÊḢZ̃THM böylece onları yakaladı | صاعقة ṦEAGT yıldırımı | العذاب ELAZ̃EB azab | الهون ELHWN alçaltıcı | بما BME yüzünden | كانوا KENWE oldukları | يكسبون YKSBWN yapıyor(lar) |
Kırık Meal (Okunuş) : |ve emmā: gelince | ṧemūdu: Semud(kavmin)e | fehedeynāhum: onlara yol gösterdik | festeHabbū: fakat onlar yeğlediler | l-ǎmā: körlüğü | ǎlā: | l-hudā: doğru yolu bulmağa | feeḣaƶethum: böylece onları yakaladı | Sāǐḳatu: yıldırımı | l-ǎƶābi: azab | l-hūni: alçaltıcı | bimā: yüzünden | kānū: oldukları | yeksibūne: yapıyor(lar) |
Kırık Meal (Transcript) : |VÊME: gelince | S̃MVD̃: Semud(kavmin)e | FHD̃YNEHM: onlara yol gösterdik | FESTḪBVE: fakat onlar yeğlediler | ELAM: körlüğü | AL: | ELHD̃: doğru yolu bulmağa | FÊḢZ̃THM: böylece onları yakaladı | ṦEAGT: yıldırımı | ELAZ̃EB: azab | ELHVN: alçaltıcı | BME: yüzünden | KENVE: oldukları | YKSBVN: yapıyor(lar) |
Abdulbaki Gölpınarlı : Semûd'aysa doğru yolu gösterdik de onlar, körlüğü, hidâyetten üstün görüp sevdiler, onları da, kazandıklarına karşılık aşağılatıcı bir azâbın gelip çatıvermesiyle helâk ettim.
Adem Uğur : Semûd'a gelince onlara doğru yolu gösterdik, ama onlar körlüğü doğru yola tercih ettiler. Böylece yapmakta oldukları kötülükler yüzünden alçaltıcı azabın yıldırımı onları çarptı.
Ahmed Hulusi : Semud'a (Sâlih'in halkına) gelince, biz onlara hidâyet ettik de onlar âmâlığı (körlüğü) sevip, hüdaya (hakikate) tercih ettiler. . . Bu hâlleri yüzünden kazandıkları ile horlayıcı - alçaltıcı azabın yıldırımı kendilerini yakaladı.
Ahmet Tekin : Semûd kavmine de hak yolu göstermiştik. Hak yolda, Allah’ın kitap ve peygamberle gösterdiği yolda yaşamak, faaliyet göstermek varken, onu bırakıp dalâleti, sapıklığı, körlüğü tercih ettiler. Onları, işledikleri ameller, yüklenmeye devam ettikleri günahlar sebebiyle alçaltıcı bir ceza olan yıldırım çarptı.
Ahmet Varol : Semud'a gelince; biz onları doğru yola ilettik. Ama onlar körlüğü hidayete tercih ettiler. Bu yüzden onları kazanmakta olduklarına karşılık alçaltıcı azabın yıldırımı çarptı.
Ali Bulaç : Semud'a gelince; Biz onlara doğru yolu gösterdik, fakat onlar körlüğü hidayete tercih ettiler. Böylece kazandıkları şeyler yüzünden onları alçaltıcı azabın yıldırımı yakalayıverdi.
Ali Fikri Yavuz : Semûd kavmine gelince: Biz onlara doğru yolu gösterdik de onlar, körlüğü hidayete tercih ettiler. Onun için, kazandıkları günah yüzünden kendilerini, o şiddetli azab yıldırımı yakalayıverdi.
Bekir Sadak : Semud milletine, dogru yolu gostermistik, ama onlar korlugu, dogru yolda gitmege tercih ettiler. Kazandiklarinin karsiligi olarak onlari alcaltici azabin yildirimi carpti.
Celal Yıldırım : Semûd kavmine gelince Kendilerine doğru yolu gösterdikse de onlar körlüğü doğru yola tercih ettiler. Bu sebeple kazanıp elde ettiklerine karşılık aşağılayıcı azâb (olarak) yıldırım onları yakalayıver di.
Diyanet İşleri : Semûd kavmine gelince, biz onlara doğru yolu göstermiştik. Ama onlar körlüğü hidayete tercih etmişler ve yaptıklarına karşılık, alçaltıcı azap yıldırımı onları çarpmıştı.
Diyanet İşleri (eski) : Semud milletine, doğru yolu göstermiştik, ama onlar körlüğü, doğru yolda gitmeye tercih ettiler. Kazandıklarının karşılığı olarak onları alçaltıcı azabın yıldırımı çarptı.
Diyanet Vakfi : Semûd'a gelince onlara doğru yolu gösterdik, ama onlar körlüğü doğru yola tercih ettiler. Böylece yapmakta oldukları kötülükler yüzünden alçaltıcı azabın yıldırımı onları çarptı.
Edip Yüksel : Semud'a gelince, onlara yolu gösterdik. Ne var ki onlar körlüğü hidayete tercih ettiler. Sonunda, kazandıklarına karşılık, onları alçaltıcı azabın yıldırımı yakaladı.
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) : Semûd kavmine gelince, biz onlara doğru yolu gösterdik. Fakat onlar körlüğü doğru yola tercih ettiler. Bunun üzerine kazandıkları kötülük yüzünden alçaltıcı azabın yıldırımı onları çarpıverdi.
Elmalılı (sadeleştirilmiş) : Semud'a gelince, Biz onlara yolu gösterdik de onlar, hidayete karşı körlüğü sevmek istediler, derken yaptıkları yüzünden kendilerini o hor azap yıldırımı alıverdi.
Elmalılı Hamdi Yazır : Semûde gelince; biz onlara yolu gösterdik de onlar hidayete karşı körlüğü sevmek istediler, derken ve kendilerini kesibleri sebebiyle o hor azâb saıkası alıverdi
Fizilal-il Kuran : Semud kavmine gelince onlara doğru yolu gösterdik; fakat onlar, körlüğü doğru yola tercih ettiler. Böylece yaptıkları yüzünden alçaltıcı azab yıldırımı onları yakaladı.
Gültekin Onan : Semud'a gelince; biz onlara doğru yolu gösterdik, fakat onlar körlüğü hidayete tercih ettiler. Böylece kazandıkları şeyler yüzünden onları alçaltıcı azabın yıldırımı yakalayıverdi.
Hakkı Yılmaz : "Semûd'a gelince; işte, Biz onlara doğru yolu gösterdik. Fakat onlar körlüğü doğru yol üzerine sevip tercih ettiler. Bunun üzerine kazandıkları şeyler sebebiyle alçaltıcı azabın yıldırımı onları yakalayıverdi. "
Hasan Basri Çantay : Semuuda gelince: Biz onlara da doğru yolu gösterdik. Amma onlar körlüğü hidâyete tercîh etdiler. Onun için kendilerini, kazanageldikleri (şirk ve meaasî) yüzünden, o horlayıcı azâb yıldırımı tutuverdi.
Hayrat Neşriyat : Ve Semûd (kavmin)e gelince, onlara da doğru yolu göstermiştik; fakat (onlar)körlüğü (îman hakikatlerini görmemeyi), hidâyete tercîh ettiler; böylece kazanmakta oldukları(günahlar) yüzünden aşağılayıcı azâbın yıldırımı onları yakalayıverdi.
İbni Kesir : Semud'a gelince; onlara hidayeti göstermiştik, ama onlar körlüğü hidayete tercih ettiler ve yaptıkları yüzünden onları horlayıcı azabın yıldırımı çarptı.
İskender Evrenosoğlu : Ve Semud (kavmine) gelince, o zaman onları hidayete erdirdik. Buna rağmen hidayete karşı âmâ olmayı sevdiler (tercih ettiler). Bu sebeple kazanmış olduklarından dolayı onları alçaltıcı azabın yıldırımı yakaladı.
Muhammed Esed : Semud (kavmine) gelince, onlara doğru yolu gösterdik, ama onlar körlüğü doğru yola tercih ettiler. Ve böylece, yaptıkları (kötülükler)in bir karşılığı olarak onların üzerine alçaltıcı bir azap yıldırımı düştü.
Ömer Nasuhi Bilmen : Semûd'a gelince, Biz onlara doğru yolu gösterdik, onlar ise hidâyet üzerine körlüğü seviverdiler. Artık onları kazanır oldukları şey sebebiyle o zelil edici yıldırım azap yakaladı.
Ömer Öngüt : Semud kavmine gelince, onlara doğru yolu göstermiştik, amma onlar körlüğü doğru yolda gitmeye tercih ettiler. Böylece yapmakta oldukları fenalıkların karşılığı olarak alçaltıcı azabın yıldırımı onları çarptı.
Şaban Piriş : Semûd’a gelince, onlara doğru yolu göstermiştik. Onlar ise körlüğü kılavuza tercih ettiler. Bu sebeple onları, yaptıklarına karşılık zelil edici bir azabın sarsıntısı tutmuştu.
Suat Yıldırım : Semûd halkına gelince, Biz onlara da doğru yolu gösterdik fakat onlar körlüğü hidâyete tercih ettiler. Derken işledikleri işler sebebiyle alçaltıcı bir azap yıldırımı onları alıverdi.
Süleyman Ateş : Semûd (kavmin)e gelince onlara yol gösterdik fakat onlar, körlüğü doğru yolu bulmağa yeğlediler. Böylece yaptıkları yüzünden alçaltıcı azâb yıldırımı onları yakaladı.
Tefhim-ul Kuran : Semûd'a da gelince; biz onlara doğru yolu gösterdik, fakat onlar körlüğü hidayete tercih ettiler. Böylece kazanmakta oldukları şeyler yüzünden onları alçaltıcı azabın yıldırımı yakalayıverdi.
Ümit Şimşek : Semud'a da Biz doğru yolu gösterdik; fakat körlük onlara hidayetten daha sevimli geldi. Onları da kazandıkları günahlar yüzünden aşağılayıcı bir azabın yıldırımı çarpıverdi.
Yaşar Nuri Öztürk : Semûd'a gelince, biz onlara kılavuzluk ettik ama onlar körlüğü hidayete tercih ettiler. Bunun üzerine, kazandıkları yüzünden, alçaltıcı azabın yıldırımı onları yakaladı.


Kuran Mealleri Veritabanı ve Site Dosyalarını indirmek için TIKLAYINIZ.
[Sitemiz kurulum ve geliştirme aşamasındadır. Hatalar, eksikler bulunmaktadır! Lütfen dikkatli olunuz.]

{ayet_meali.php}