Hasan Basri Çantay Meali |
|
Tozutup savuran (rüzgâr) lar, (51:1) | |
Sonra (su) yükü (nü) taşıyan (bulut) lar, (51:2) | |
sonra kolayca akan (gemi) ler, (51:3) | |
sonra iş bölümü yapan (melek) ler hakkı için, (51:4) | |
şübhesiz ki size va'd olunan (şeylerin hepsi) elbette doğrudur. (51:5) | |
Şübhesiz ki (amellere göre) ceza (ya'nî mukaabele) de elbette vaaki'dir. (51:6) | |
O haareli yollara saahib gök hakkı için, (51:7) | |
hakıykat, siz kat'î ihtilâfa düşen bir söz içindesinizdir. (51:8) | |
Ondan döndürülen kimseler döndürülür. (51:9) | |
Kahr olsun o koyu yalancılar! (51:10) | |
ki onlar koyu bir cehalet içinde kalmış gaafil kimselerdir. (51:11) | |
Onlar, o ceza gününün ne zaman olduğunu sorarlar. (51:12) | |
(O gün) kendilerinin ateş üzerinde azaba uğratılacakları gündür. (51:13) | |
(Onlara) «Tadın azabınızı. İşte (dünyâda) çarçabuk (gelmesini) isteyegeldiğiniz bu idi» (denilir). (51:14) | |
(15-16) Şübhesiz ki (fenâlıkdan) sakınanlar, Rablerinin kendilerine verdiği (sevabı) ahz (-ü kabul) etmiş (ve bundan raazî olmuş) olarak, cennetlerde, pınarlar (ın başların) dadırlar. Çünkü onlar bundan evvel iyi amel (ve hareket) edenlerdi. (51:15) | |
Onlar gecenin (ancak) az bir kısmında uyurlardı. (51:17) | |
Sehar vakıflarında da onlar istiğfar ederlerdi. (51:18) | |
Onların mallarında sâilin ve (kemâl-i iffetinden dolayı dilencilik etmeyen) yoksulun da bir hakkı vardı. (51:19) | |
(Küre-i) arzda kâmil bilgi saahibleri için nice âyetler vardır. (51:20) | |
Kendi nefislerinizde dahi (nice âyetler var. Bunları) görmüyor musunuz? (51:21) | |
Rızkınız ve size va'd olunagelen şeyleri gök (ler) dedir. (51:22) | |
İşte o göğün ve yerin Rabbine andolsun ki (va'd olunduğunuz) o (şeyler) tıpkı sizin konuşduğunuz gibi şübhesiz ve kat'î bir gerçekdir. (51:23) | |
İbrâhîmin (Allah indinde) şerefli müsâfirlerinin haberi sana geldi mi? (51:24) | |
Hani bunlar, onun yanına girmişlerdi de «Selâm» demişlerdi. (İbrâhîm de) «selâm» demiş (selâm ile mukaabele etmiş), «(Bunlar) tanınmamış bir zümre» demişdi. (51:25) | |
Hemen (gizlice) ailesine gidib semiz bir dana getirdi de, (51:26) | |
Bunu onlara yaklaşdırdı. «Yemez misiniz?» dedi. (51:27) | |
Derken içine onlardan gizli bir korku çökdü. «Korkma» dediler ve onu çok bilgin bir oğulla müjdelediler. (51:28) | |
Bunun üzerine (İbrâhîmin) zevcesi (Sâre) bir feryâd içinde yönelib (elini) yüzüne vurdu. «(Ben) doğurmaz bir koca karı (yım)» dedi. (51:29) | |
Onlar «öyledir. Fakat (bunu) Rabbin buyurdu. Çünkü O, asıl hukûm ve hikmet saahibi olan, (herşey'i) hakkıyle bilen odur» dediler. (51:30) | |
(İbrâhîm) «Ey gönderilmiş (melekler) sizin haal-ü şanınız nedir?» dedi. (51:31) | |
Onlar «Biz günahkârlar güruhuna gönderildik», dediler, (51:32) | |
«Çünkü üzerlerine çamurdan taşlar atacağız», (51:33) | |
«ki (bunların her biri) aşırı hareket edenlere haas olmak üzere Rabbin nezdinde nişanlanmış (dır)». (51:34) | |
Derken orada mü'minlerden kim varsa çıkardık. (51:35) | |
Fakat orada müslümanlardan bir ev (halkın) dan başkasını da bulmadık. (51:36) | |
(Bununla beraber) orada elem verici azâbdan, korkacaklar için, bir alâmet de bırakdık. (51:37) | |
Musa (nin kıssasın) da da (ibret vardır). Hani onu apaçık bir hüccetle Fir'avne göndermişdik de, (51:38) | |
O, ordusiyle birlikde (îmandan) yüz çevimiş, (onun hakkında) «Ya bir sihirbazdır, yahud bir mecnundur» demişdi. (51:39) | |
Nihayet onu da, ordularını da yakalayıb denize atdık ki o, (bu sırada kendi kendini) kınayıcı idi. (51:40) | |
Aad (kavminin helak edilmesin) de de (ibret vardır). Hani onların üzerine o kısır rüzgârı göndermişdik. (51:41) | |
(Öyle bir rüzgâr ki) her uğradığı şey'i (yerinde) bırakmıyor, mutlakaa onu kül gibi savuruyordu. (51:42) | |
Semud (kavminin ilhâkin) de de (bir ibret vardır). Hani onlara «Bir zamana kadar fâidelene durun» denilmişdi de, (51:43) | |
Rablerinin emrinden uzaklaşıb azmışlardı. (Bu yüzden) kendilerine de göre göre, onları yıldırım tutuvermişdi. (51:44) | |
İşte (bu sebeble) ayakda durmıya güç yetiremediler, yardım edenleri de olmadı. (51:45) | |
Daha evvel de Nuuh kavmini (helak etdik). Çünkü onlar (küfr-ü ısyanlarıyle doğrulukdan) çıkmış fâsık kavmdi. (51:46) | |
Biz göğü kuvvetle bina etdik. Çünkü biz muhakkak ve mutlak bir (vüs'at ve) kudrete mâlikizdir. (51:47) | |
Yeri de biz döşedik. (Bak biz) ne güzel döşeyiciler (iz)! (51:48) | |
Her şeyden de iki çift yaratdık, olur ki inceden inceye düşünürsünüz diye. (51:49) | |
O halde (Habîbim, de ki:) «Hepiniz Allaha kaçın. Hakıykat, ben sizi On (un azabın) dan açıkça korkutan (bir peygamber) im». (51:50) | |
«Allahın yanına diğer bir Tanrı daha katmayın. Hakıykat, ben sizi (Allahın azabından) apâşikâr korkutan (bir peygamber) im». (51:51) | |
Onlardan evvelkilere de herhangi bir peygamber gelmedi ki (onun hakkında da) mutlakaa böylece sihirbaz, yahud mecnun dediler. (51:52) | |
Hepsi de bunu birbirine tavsiye mi etdiler?! Hayır, onlar (umumiyyetle) azgınlar güruhunun ta kendileridir. (51:53) | |
O halde (Habîbim) onlardan yüz çevir. Artık sen, kınanacak (mes'ûl olacak) değilsin. (51:54) | |
Sen (sâde Kur'an ile) va'z et. Çünkü şübhesiz öğüt mü'minlere fâide verir. (51:55) | |
Ben cinleri de, insanları da (başka bir hikmete değil) ancak bana kulluk etsinler diye yaratdım. (51:56) | |
Ben onlardan bir rızık istemiyorum. Bana (yemek) yedirmelerini de istemiyorum! (51:57) | |
Şübhesiz rızkı veren, O pek çetin kuvvet saahibi Allahın kendisidir. (51:58) | |
Artık muhakkak ki o zulmedenler için (geçmiş) arkadaşlarının (azâb) hissesi gibi bir nasıyb (-i hüsran) vardır. Şimdi (onu) acele istemesinler. (51:59) | |
İşte kendilerine va'd (ve tehdîd) edilegelen günlerinden (dolayı) vay o küfredenlere! (51:60) | |