» 13 / Ra’d  31:

Kuran Sırası: 13
İniş Sırası: 96
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43

 » 13 / Ra’d  Suresi: 31
Arapça Transcript Okunuş Türkçe
1. وَلَوْ (VLV) = velev : eğer olsaydı
2. أَنَّ (ÊN) = enne :
3. قُرْانًا (GR ËNE) = ḳur'ānen : bir Kur'an
4. سُيِّرَتْ (SYRT) = suyyirat : yürütüldüğü
5. بِهِ (BH) = bihi : kendisiyle
6. الْجِبَالُ (ELCBEL) = l-cibālu : dağların
7. أَوْ (ÊV) = ev : yahut
8. قُطِّعَتْ (GŦAT) = ḳuTTiǎt : parçalandığı
9. بِهِ (BH) = bihi : kendisiyle
10. الْأَرْضُ (ELÊRŽ) = l-erDu : arzın
11. أَوْ (ÊV) = ev : yahut
12. كُلِّمَ (KLM) = kullime : konuşturulduğu
13. بِهِ (BH) = bihi : kendisiyle
14. الْمَوْتَىٰ (ELMVT) = l-mevtā : ölülerin
15. بَلْ (BL) = bel : hayır
16. لِلَّهِ (LLH) = lillahi : Allah'a aittir
17. الْأَمْرُ (ELÊMR) = l-emru : işler
18. جَمِيعًا (CMYAE) = cemīǎn : bütün
19. أَفَلَمْ (ÊFLM) = efelem :
20. يَيْأَسِ (YYÊS) = yeyesi : hala anlamadılar mı?
21. الَّذِينَ (ELZ̃YN) = elleƶīne : kimseler
22. امَنُوا ( ËMNVE) = āmenū : inanan(lar)
23. أَنْ (ÊN) = en :
24. لَوْ (LV) = lev : şayet
25. يَشَاءُ (YŞEÙ) = yeşā'u : dileseydi
26. اللَّهُ (ELLH) = llahu : Allah
27. لَهَدَى (LHD̃) = lehedā : hidayet verirdi
28. النَّاسَ (ELNES) = n-nāse : insanlara
29. جَمِيعًا (CMYAE) = cemīǎn : bütün
30. وَلَا (VLE) = ve lā : ve
31. يَزَالُ (YZEL) = yezālu : geri durmaz
32. الَّذِينَ (ELZ̃YN) = elleƶīne : kimselere
33. كَفَرُوا (KFRVE) = keferū : inkar eden(lere)
34. تُصِيبُهُمْ (TṦYBHM) = tuSībuhum : isabet etmesi
35. بِمَا (BME) = bimā : yüzünden
36. صَنَعُوا (ṦNAVE) = Saneǔ : yaptıkları işler
37. قَارِعَةٌ (GERAT) = ḳāriǎtun : bir bela
38. أَوْ (ÊV) = ev : yahut
39. تَحُلُّ (TḪL) = teHullu : konar
40. قَرِيبًا (GRYBE) = ḳarīben : yakınına
41. مِنْ (MN) = min :
42. دَارِهِمْ (D̃ERHM) = dārihim : yurtlarının
43. حَتَّىٰ (ḪT) = Hattā : kadar
44. يَأْتِيَ (YÊTY) = ye'tiye : gelinceye
45. وَعْدُ (VAD̃) = veǎ'du : va'di
46. اللَّهِ (ELLH) = llahi : Allah'ın
47. إِنَّ (ÎN) = inne : şüphesiz
48. اللَّهَ (ELLH) = llahe : Allah
49. لَا (LE) = lā :
50. يُخْلِفُ (YḢLF) = yuḣlifu : caymaz
51. الْمِيعَادَ (ELMYAED̃) = l-mīǎāde : sözünden
eğer olsaydı | | bir Kur'an | yürütüldüğü | kendisiyle | dağların | yahut | parçalandığı | kendisiyle | arzın | yahut | konuşturulduğu | kendisiyle | ölülerin | hayır | Allah'a aittir | işler | bütün | | hala anlamadılar mı? | kimseler | inanan(lar) | | şayet | dileseydi | Allah | hidayet verirdi | insanlara | bütün | ve | geri durmaz | kimselere | inkar eden(lere) | isabet etmesi | yüzünden | yaptıkları işler | bir bela | yahut | konar | yakınına | | yurtlarının | kadar | gelinceye | va'di | Allah'ın | şüphesiz | Allah | | caymaz | sözünden |

[] [] [GRE] [SYR] [] [CBL] [] [GŦA] [] [ERŽ] [] [KLM] [] [MVT] [] [] [EMR] [CMA] [] [YES] [] [EMN] [] [] [ŞYE] [] [HD̃Y] [NVS] [CMA] [] [ZYL] [] [KFR] [ṦVB] [] [ṦNA] [GRA] [] [ḪLL] [GRB] [] [D̃VR] [] [ETY] [VAD̃] [] [] [] [] [ḢLF] [VAD̃]
VLV ÊN GR ËNE SYRT BH ELCBEL ÊV GŦAT BH ELÊRŽ ÊV KLM BH ELMVT BL LLH ELÊMR CMYAE ÊFLM YYÊS ELZ̃YN ËMNVE ÊN LV YŞEÙ ELLH LHD̃ ELNES CMYAE VLE YZEL ELZ̃YN KFRVE TṦYBHM BME ṦNAVE GERAT ÊV TḪL GRYBE MN D̃ERHM ḪT YÊTY VAD̃ ELLH ÎN ELLH LE YḢLF ELMYAED̃

velev enne ḳur'ānen suyyirat bihi l-cibālu ev ḳuTTiǎt bihi l-erDu ev kullime bihi l-mevtā bel lillahi l-emru cemīǎn efelem yeyesi elleƶīne āmenū en lev yeşā'u llahu lehedā n-nāse cemīǎn ve lā yezālu elleƶīne keferū tuSībuhum bimā Saneǔ ḳāriǎtun ev teHullu ḳarīben min dārihim Hattā ye'tiye veǎ'du llahi inne llahe yuḣlifu l-mīǎāde
ولو أن قرآنا سيرت به الجبال أو قطعت به الأرض أو كلم به الموتى بل لله الأمر جميعا أفلم ييأس الذين آمنوا أن لو يشاء الله لهدى الناس جميعا ولا يزال الذين كفروا تصيبهم بما صنعوا قارعة أو تحل قريبا من دارهم حتى يأتي وعد الله إن الله لا يخلف الميعاد

 » 13 / Ra’d  Suresi: 31
Arapça Kök Transcript Okunuş Türkçe İngilizce
ولو | VLV velev eğer olsaydı And if
أن | ÊN enne that was
قرآنا ق ر ا | GRE GR ËNE ḳur'ānen bir Kur'an any Quran,
سيرت س ي ر | SYR SYRT suyyirat yürütüldüğü could be moved
به | BH bihi kendisiyle by it
الجبال ج ب ل | CBL ELCBEL l-cibālu dağların the mountains,
أو | ÊV ev yahut or
قطعت ق ط ع | GŦA GŦAT ḳuTTiǎt parçalandığı could be cloven asunder
به | BH bihi kendisiyle by it
الأرض ا ر ض | ERŽ ELÊRŽ l-erDu arzın the earth,
أو | ÊV ev yahut or
كلم ك ل م | KLM KLM kullime konuşturulduğu could be made to speak
به | BH bihi kendisiyle by it
الموتى م و ت | MVT ELMVT l-mevtā ölülerin the dead.
بل | BL bel hayır Nay,
لله | LLH lillahi Allah'a aittir with Allah
الأمر ا م ر | EMR ELÊMR l-emru işler (is) the command
جميعا ج م ع | CMA CMYAE cemīǎn bütün all.
أفلم | ÊFLM efelem Then do not
ييأس ي ا س | YES YYÊS yeyesi hala anlamadılar mı? know
الذين | ELZ̃YN elleƶīne kimseler those who
آمنوا ا م ن | EMN ËMNVE āmenū inanan(lar) believe
أن | ÊN en that
لو | LV lev şayet if
يشاء ش ي ا | ŞYE YŞEÙ yeşā'u dileseydi had willed
الله | ELLH llahu Allah Allah,
لهدى ه د ي | HD̃Y LHD̃ lehedā hidayet verirdi surely, He would have guided
الناس ن و س | NVS ELNES n-nāse insanlara all?
جميعا ج م ع | CMA CMYAE cemīǎn bütün all of the mankind?
ولا | VLE ve lā ve And not
يزال ز ي ل | ZYL YZEL yezālu geri durmaz will cease
الذين | ELZ̃YN elleƶīne kimselere those who
كفروا ك ف ر | KFR KFRVE keferū inkar eden(lere) disbelieve
تصيبهم ص و ب | ṦVB TṦYBHM tuSībuhum isabet etmesi to strike them
بما | BME bimā yüzünden for what
صنعوا ص ن ع | ṦNA ṦNAVE Saneǔ yaptıkları işler they did
قارعة ق ر ع | GRA GERAT ḳāriǎtun bir bela a disaster,
أو | ÊV ev yahut or
تحل ح ل ل | ḪLL TḪL teHullu konar it settles
قريبا ق ر ب | GRB GRYBE ḳarīben yakınına close
من | MN min from
دارهم د و ر | D̃VR D̃ERHM dārihim yurtlarının their homes
حتى | ḪT Hattā kadar until
يأتي ا ت ي | ETY YÊTY ye'tiye gelinceye comes
وعد و ع د | VAD̃ VAD̃ veǎ'du va'di (the) promise
الله | ELLH llahi Allah'ın (of) Allah.
إن | ÎN inne şüphesiz Indeed,
الله | ELLH llahe Allah Allah
لا | LE (will) not
يخلف خ ل ف | ḢLF YḢLF yuḣlifu caymaz fail
الميعاد و ع د | VAD̃ ELMYAED̃ l-mīǎāde sözünden (in) the Promise.

13:31 için Araştırma Linkleri: |Corpus |Kuran Haritasi |Kuran'a Sor |Global Quran |Tanzil |

eğer olsaydı | | bir Kur'an | yürütüldüğü | kendisiyle | dağların | yahut | parçalandığı | kendisiyle | arzın | yahut | konuşturulduğu | kendisiyle | ölülerin | hayır | Allah'a aittir | işler | bütün | | hala anlamadılar mı? | kimseler | inanan(lar) | | şayet | dileseydi | Allah | hidayet verirdi | insanlara | bütün | ve | geri durmaz | kimselere | inkar eden(lere) | isabet etmesi | yüzünden | yaptıkları işler | bir bela | yahut | konar | yakınına | | yurtlarının | kadar | gelinceye | va'di | Allah'ın | şüphesiz | Allah | | caymaz | sözünden |

[] [] [GRE] [SYR] [] [CBL] [] [GŦA] [] [ERŽ] [] [KLM] [] [MVT] [] [] [EMR] [CMA] [] [YES] [] [EMN] [] [] [ŞYE] [] [HD̃Y] [NVS] [CMA] [] [ZYL] [] [KFR] [ṦVB] [] [ṦNA] [GRA] [] [ḪLL] [GRB] [] [D̃VR] [] [ETY] [VAD̃] [] [] [] [] [ḢLF] [VAD̃]
VLV ÊN GR ËNE SYRT BH ELCBEL ÊV GŦAT BH ELÊRŽ ÊV KLM BH ELMVT BL LLH ELÊMR CMYAE ÊFLM YYÊS ELZ̃YN ËMNVE ÊN LV YŞEÙ ELLH LHD̃ ELNES CMYAE VLE YZEL ELZ̃YN KFRVE TṦYBHM BME ṦNAVE GERAT ÊV TḪL GRYBE MN D̃ERHM ḪT YÊTY VAD̃ ELLH ÎN ELLH LE YḢLF ELMYAED̃

velev enne ḳur'ānen suyyirat bihi l-cibālu ev ḳuTTiǎt bihi l-erDu ev kullime bihi l-mevtā bel lillahi l-emru cemīǎn efelem yeyesi elleƶīne āmenū en lev yeşā'u llahu lehedā n-nāse cemīǎn ve lā yezālu elleƶīne keferū tuSībuhum bimā Saneǔ ḳāriǎtun ev teHullu ḳarīben min dārihim Hattā ye'tiye veǎ'du llahi inne llahe yuḣlifu l-mīǎāde
ولو أن قرآنا سيرت به الجبال أو قطعت به الأرض أو كلم به الموتى بل لله الأمر جميعا أفلم ييأس الذين آمنوا أن لو يشاء الله لهدى الناس جميعا ولا يزال الذين كفروا تصيبهم بما صنعوا قارعة أو تحل قريبا من دارهم حتى يأتي وعد الله إن الله لا يخلف الميعاد

[] [] [ق ر ا] [س ي ر] [] [ج ب ل] [] [ق ط ع] [] [ا ر ض] [] [ك ل م] [] [م و ت] [] [] [ا م ر] [ج م ع] [] [ي ا س] [] [ا م ن] [] [] [ش ي ا] [] [ه د ي] [ن و س] [ج م ع] [] [ز ي ل] [] [ك ف ر] [ص و ب] [] [ص ن ع] [ق ر ع] [] [ح ل ل] [ق ر ب] [] [د و ر] [] [ا ت ي] [و ع د] [] [] [] [] [خ ل ف] [و ع د]

 » 13 / Ra’d  Suresi: 31
Arapça Kök Transcript Okunuş Türkçe İngilizce
ولو | VLV velev eğer olsaydı And if
Vav,Lam,Vav,
6,30,6,
CONJ – prefixed conjunction wa (and)
COND – conditional particle
الواو عاطفة
حرف شرط
أن | ÊN enne that was
,Nun,
,50,
ACC – accusative particle
حرف نصب من اخوات «ان»
قرآنا ق ر ا | GRE GR ËNE ḳur'ānen bir Kur'an any Quran,
Gaf,Re,,Nun,Elif,
100,200,,50,1,
"PN – accusative masculine indefinite proper noun → Quran"
اسم علم منصوب
سيرت س ي ر | SYR SYRT suyyirat yürütüldüğü could be moved
Sin,Ye,Re,Te,
60,10,200,400,
V – 3rd person feminine singular (form II) passive perfect verb
فعل ماض مبني للمجهول
به | BH bihi kendisiyle by it
Be,He,
2,5,
P – prefixed preposition bi
PRON – 3rd person masculine singular personal pronoun
جار ومجرور
الجبال ج ب ل | CBL ELCBEL l-cibālu dağların the mountains,
Elif,Lam,Cim,Be,Elif,Lam,
1,30,3,2,1,30,
N – nominative masculine plural noun
اسم مرفوع
أو | ÊV ev yahut or
,Vav,
,6,
CONJ – coordinating conjunction
حرف عطف
قطعت ق ط ع | GŦA GŦAT ḳuTTiǎt parçalandığı could be cloven asunder
Gaf,Tı,Ayn,Te,
100,9,70,400,
V – 3rd person feminine singular (form II) passive perfect verb
فعل ماض مبني للمجهول
به | BH bihi kendisiyle by it
Be,He,
2,5,
P – prefixed preposition bi
PRON – 3rd person masculine singular personal pronoun
جار ومجرور
الأرض ا ر ض | ERŽ ELÊRŽ l-erDu arzın the earth,
Elif,Lam,,Re,Dad,
1,30,,200,800,
"N – nominative feminine noun → Earth"
اسم مرفوع
أو | ÊV ev yahut or
,Vav,
,6,
CONJ – coordinating conjunction
حرف عطف
كلم ك ل م | KLM KLM kullime konuşturulduğu could be made to speak
Kef,Lam,Mim,
20,30,40,
V – 3rd person masculine singular (form II) passive perfect verb
فعل ماض مبني للمجهول
به | BH bihi kendisiyle by it
Be,He,
2,5,
P – prefixed preposition bi
PRON – 3rd person masculine singular personal pronoun
جار ومجرور
الموتى م و ت | MVT ELMVT l-mevtā ölülerin the dead.
Elif,Lam,Mim,Vav,Te,,
1,30,40,6,400,,
N – nominative plural noun
اسم مرفوع
بل | BL bel hayır Nay,
Be,Lam,
2,30,
RET – retraction particle
حرف اضراب
لله | LLH lillahi Allah'a aittir with Allah
Lam,Lam,He,
30,30,5,
"P – prefixed preposition lām
PN – genitive proper noun → Allah"
جار ومجرور
الأمر ا م ر | EMR ELÊMR l-emru işler (is) the command
Elif,Lam,,Mim,Re,
1,30,,40,200,
N – nominative masculine noun
اسم مرفوع
جميعا ج م ع | CMA CMYAE cemīǎn bütün all.
Cim,Mim,Ye,Ayn,Elif,
3,40,10,70,1,
N – accusative masculine indefinite noun
اسم منصوب
أفلم | ÊFLM efelem Then do not
,Fe,Lam,Mim,
,80,30,40,
INTG – prefixed interrogative alif
SUP – prefixed supplemental particle
NEG – negative particle
الهمزة همزة استفهام
الفاء زائدة
حرف نفي
ييأس ي ا س | YES YYÊS yeyesi hala anlamadılar mı? know
Ye,Ye,,Sin,
10,10,,60,
V – 3rd person masculine singular imperfect verb, jussive mood
فعل مضارع مجزوم
الذين | ELZ̃YN elleƶīne kimseler those who
Elif,Lam,Zel,Ye,Nun,
1,30,700,10,50,
REL – masculine plural relative pronoun
اسم موصول
آمنوا ا م ن | EMN ËMNVE āmenū inanan(lar) believe
,Mim,Nun,Vav,Elif,
,40,50,6,1,
V – 3rd person masculine plural (form IV) perfect verb
PRON – subject pronoun
فعل ماض والواو ضمير متصل في محل رفع فاعل
أن | ÊN en that
,Nun,
,50,
SUB – subordinating conjunction
حرف مصدري
لو | LV lev şayet if
Lam,Vav,
30,6,
COND – conditional particle
حرف شرط
يشاء ش ي ا | ŞYE YŞEÙ yeşā'u dileseydi had willed
Ye,Şın,Elif,,
10,300,1,,
V – 3rd person masculine singular imperfect verb
فعل مضارع
الله | ELLH llahu Allah Allah,
Elif,Lam,Lam,He,
1,30,30,5,
"PN – nominative proper noun → Allah"
لفظ الجلالة مرفوع
لهدى ه د ي | HD̃Y LHD̃ lehedā hidayet verirdi surely, He would have guided
Lam,He,Dal,,
30,5,4,,
EMPH – emphatic prefix lām
V – 3rd person masculine singular perfect verb
اللام لام التوكيد
فعل ماض
الناس ن و س | NVS ELNES n-nāse insanlara all?
Elif,Lam,Nun,Elif,Sin,
1,30,50,1,60,
N – accusative masculine plural noun
اسم منصوب
جميعا ج م ع | CMA CMYAE cemīǎn bütün all of the mankind?
Cim,Mim,Ye,Ayn,Elif,
3,40,10,70,1,
N – accusative masculine indefinite noun
اسم منصوب
ولا | VLE ve lā ve And not
Vav,Lam,Elif,
6,30,1,
CONJ – prefixed conjunction wa (and)
NEG – negative particle
الواو عاطفة
حرف نفي
يزال ز ي ل | ZYL YZEL yezālu geri durmaz will cease
Ye,Ze,Elif,Lam,
10,7,1,30,
V – 3rd person masculine singular imperfect verb
فعل مضارع
الذين | ELZ̃YN elleƶīne kimselere those who
Elif,Lam,Zel,Ye,Nun,
1,30,700,10,50,
REL – masculine plural relative pronoun
اسم موصول
كفروا ك ف ر | KFR KFRVE keferū inkar eden(lere) disbelieve
Kef,Fe,Re,Vav,Elif,
20,80,200,6,1,
V – 3rd person masculine plural perfect verb
PRON – subject pronoun
فعل ماض والواو ضمير متصل في محل رفع فاعل
تصيبهم ص و ب | ṦVB TṦYBHM tuSībuhum isabet etmesi to strike them
Te,Sad,Ye,Be,He,Mim,
400,90,10,2,5,40,
V – 3rd person feminine singular (form IV) imperfect verb
PRON – 3rd person masculine plural object pronoun
فعل مضارع و«هم» ضمير متصل في محل نصب مفعول به
بما | BME bimā yüzünden for what
Be,Mim,Elif,
2,40,1,
P – prefixed preposition bi
REL – relative pronoun
جار ومجرور
صنعوا ص ن ع | ṦNA ṦNAVE Saneǔ yaptıkları işler they did
Sad,Nun,Ayn,Vav,Elif,
90,50,70,6,1,
V – 3rd person masculine plural perfect verb
PRON – subject pronoun
فعل ماض والواو ضمير متصل في محل رفع فاعل
قارعة ق ر ع | GRA GERAT ḳāriǎtun bir bela a disaster,
Gaf,Elif,Re,Ayn,Te merbuta,
100,1,200,70,400,
N – nominative feminine indefinite noun
اسم مرفوع
أو | ÊV ev yahut or
,Vav,
,6,
CONJ – coordinating conjunction
حرف عطف
تحل ح ل ل | ḪLL TḪL teHullu konar it settles
Te,Ha,Lam,
400,8,30,
V – 3rd person feminine singular imperfect verb
فعل مضارع
قريبا ق ر ب | GRB GRYBE ḳarīben yakınına close
Gaf,Re,Ye,Be,Elif,
100,200,10,2,1,
N – accusative masculine singular indefinite noun
اسم منصوب
من | MN min from
Mim,Nun,
40,50,
P – preposition
حرف جر
دارهم د و ر | D̃VR D̃ERHM dārihim yurtlarının their homes
Dal,Elif,Re,He,Mim,
4,1,200,5,40,
N – genitive feminine singular noun
PRON – 3rd person masculine plural possessive pronoun
اسم مجرور و«هم» ضمير متصل في محل جر بالاضافة
حتى | ḪT Hattā kadar until
Ha,Te,,
8,400,,
P – preposition
حرف جر
يأتي ا ت ي | ETY YÊTY ye'tiye gelinceye comes
Ye,,Te,Ye,
10,,400,10,
V – 3rd person masculine singular imperfect verb, subjunctive mood
فعل مضارع منصوب
وعد و ع د | VAD̃ VAD̃ veǎ'du va'di (the) promise
Vav,Ayn,Dal,
6,70,4,
N – nominative masculine noun
اسم مرفوع
الله | ELLH llahi Allah'ın (of) Allah.
Elif,Lam,Lam,He,
1,30,30,5,
"PN – genitive proper noun → Allah"
لفظ الجلالة مجرور
إن | ÎN inne şüphesiz Indeed,
,Nun,
,50,
ACC – accusative particle
حرف نصب
الله | ELLH llahe Allah Allah
Elif,Lam,Lam,He,
1,30,30,5,
"PN – accusative proper noun → Allah"
لفظ الجلالة منصوب
لا | LE (will) not
Lam,Elif,
30,1,
NEG – negative particle
حرف نفي
يخلف خ ل ف | ḢLF YḢLF yuḣlifu caymaz fail
Ye,Hı,Lam,Fe,
10,600,30,80,
V – 3rd person masculine singular (form IV) imperfect verb
فعل مضارع
الميعاد و ع د | VAD̃ ELMYAED̃ l-mīǎāde sözünden (in) the Promise.
Elif,Lam,Mim,Ye,Ayn,Elif,Dal,
1,30,40,10,70,1,4,
N – accusative masculine noun
اسم منصوب
: Dikkat İşareti, Kuran Sözlüğü Projesi kapsamında güncellenmiş ifadelere işaret etmektedir.

Konu Başlığı: -

Kırık Meal (Arapça) : |وَلَوْ: eğer olsaydı | أَنَّ: | قُرْانًا: bir Kur'an | سُيِّرَتْ: yürütüldüğü | بِهِ: kendisiyle | الْجِبَالُ: dağların | أَوْ: yahut | قُطِّعَتْ: parçalandığı | بِهِ: kendisiyle | الْأَرْضُ: arzın | أَوْ: yahut | كُلِّمَ: konuşturulduğu | بِهِ: kendisiyle | الْمَوْتَىٰ: ölülerin | بَلْ: hayır | لِلَّهِ: Allah'a aittir | الْأَمْرُ: işler | جَمِيعًا: bütün | أَفَلَمْ: | يَيْأَسِ: hala anlamadılar mı? | الَّذِينَ: kimseler | امَنُوا: inanan(lar) | أَنْ: | لَوْ: şayet | يَشَاءُ: dileseydi | اللَّهُ: Allah | لَهَدَى: hidayet verirdi | النَّاسَ: insanlara | جَمِيعًا: bütün | وَلَا: ve | يَزَالُ: geri durmaz | الَّذِينَ: kimselere | كَفَرُوا: inkar eden(lere) | تُصِيبُهُمْ: isabet etmesi | بِمَا: yüzünden | صَنَعُوا: yaptıkları işler | قَارِعَةٌ: bir bela | أَوْ: yahut | تَحُلُّ: konar | قَرِيبًا: yakınına | مِنْ: | دَارِهِمْ: yurtlarının | حَتَّىٰ: kadar | يَأْتِيَ: gelinceye | وَعْدُ: va'di | اللَّهِ: Allah'ın | إِنَّ: şüphesiz | اللَّهَ: Allah | لَا: | يُخْلِفُ: caymaz | الْمِيعَادَ: sözünden |
Kırık Meal (Harekesiz) : |ولو WLW eğer olsaydı | أن ÊN | قرآنا GR ËNE bir Kur'an | سيرت SYRT yürütüldüğü | به BH kendisiyle | الجبال ELCBEL dağların | أو ÊW yahut | قطعت GŦAT parçalandığı | به BH kendisiyle | الأرض ELÊRŽ arzın | أو ÊW yahut | كلم KLM konuşturulduğu | به BH kendisiyle | الموتى ELMWT ölülerin | بل BL hayır | لله LLH Allah'a aittir | الأمر ELÊMR işler | جميعا CMYAE bütün | أفلم ÊFLM | ييأس YYÊS hala anlamadılar mı? | الذين ELZ̃YN kimseler | آمنوا ËMNWE inanan(lar) | أن ÊN | لو LW şayet | يشاء YŞEÙ dileseydi | الله ELLH Allah | لهدى LHD̃ hidayet verirdi | الناس ELNES insanlara | جميعا CMYAE bütün | ولا WLE ve | يزال YZEL geri durmaz | الذين ELZ̃YN kimselere | كفروا KFRWE inkar eden(lere) | تصيبهم TṦYBHM isabet etmesi | بما BME yüzünden | صنعوا ṦNAWE yaptıkları işler | قارعة GERAT bir bela | أو ÊW yahut | تحل TḪL konar | قريبا GRYBE yakınına | من MN | دارهم D̃ERHM yurtlarının | حتى ḪT kadar | يأتي YÊTY gelinceye | وعد WAD̃ va'di | الله ELLH Allah'ın | إن ÎN şüphesiz | الله ELLH Allah | لا LE | يخلف YḢLF caymaz | الميعاد ELMYAED̃ sözünden |
Kırık Meal (Okunuş) : |velev: eğer olsaydı | enne: | ḳur'ānen: bir Kur'an | suyyirat: yürütüldüğü | bihi: kendisiyle | l-cibālu: dağların | ev: yahut | ḳuTTiǎt: parçalandığı | bihi: kendisiyle | l-erDu: arzın | ev: yahut | kullime: konuşturulduğu | bihi: kendisiyle | l-mevtā: ölülerin | bel: hayır | lillahi: Allah'a aittir | l-emru: işler | cemīǎn: bütün | efelem: | yeyesi: hala anlamadılar mı? | elleƶīne: kimseler | āmenū: inanan(lar) | en: | lev: şayet | yeşā'u: dileseydi | llahu: Allah | lehedā: hidayet verirdi | n-nāse: insanlara | cemīǎn: bütün | ve lā: ve | yezālu: geri durmaz | elleƶīne: kimselere | keferū: inkar eden(lere) | tuSībuhum: isabet etmesi | bimā: yüzünden | Saneǔ: yaptıkları işler | ḳāriǎtun: bir bela | ev: yahut | teHullu: konar | ḳarīben: yakınına | min: | dārihim: yurtlarının | Hattā: kadar | ye'tiye: gelinceye | veǎ'du: va'di | llahi: Allah'ın | inne: şüphesiz | llahe: Allah | : | yuḣlifu: caymaz | l-mīǎāde: sözünden |
Kırık Meal (Transcript) : |VLV: eğer olsaydı | ÊN: | GR ËNE: bir Kur'an | SYRT: yürütüldüğü | BH: kendisiyle | ELCBEL: dağların | ÊV: yahut | GŦAT: parçalandığı | BH: kendisiyle | ELÊRŽ: arzın | ÊV: yahut | KLM: konuşturulduğu | BH: kendisiyle | ELMVT: ölülerin | BL: hayır | LLH: Allah'a aittir | ELÊMR: işler | CMYAE: bütün | ÊFLM: | YYÊS: hala anlamadılar mı? | ELZ̃YN: kimseler | ËMNVE: inanan(lar) | ÊN: | LV: şayet | YŞEÙ: dileseydi | ELLH: Allah | LHD̃: hidayet verirdi | ELNES: insanlara | CMYAE: bütün | VLE: ve | YZEL: geri durmaz | ELZ̃YN: kimselere | KFRVE: inkar eden(lere) | TṦYBHM: isabet etmesi | BME: yüzünden | ṦNAVE: yaptıkları işler | GERAT: bir bela | ÊV: yahut | TḪL: konar | GRYBE: yakınına | MN: | D̃ERHM: yurtlarının | ḪT: kadar | YÊTY: gelinceye | VAD̃: va'di | ELLH: Allah'ın | ÎN: şüphesiz | ELLH: Allah | LE: | YḢLF: caymaz | ELMYAED̃: sözünden |
Abdulbaki Gölpınarlı : Kur'ân'la dağlar yürütülse, yahut yeryüzü parçalansa, yahut da ölü konuşsa. Fakat bütün işler, ancak Allah'ın. İnananlar anlamazlar mı ki Allah dileseydi bütün insanları doğru yola sevk ederdi. Kâfir olanlarsa, yaptıklarına karşılık, Allah'ın vaadi yerine gelinceye dek, bir belâya uğrayıp dururlar, yahut da yurtlarına yakın bir yere iner bu belâ. Şüphe yok ki Allah, vaadinden dönmez.
Adem Uğur : Eğer okunan bir Kitapla dağlar yürütülseydi veya onunla yer parçalansaydı, yahut onunla ölüler konuşturulsaydı (o Kitap yine bu Kur'an olacaktı). Fakat bütün işler Allah'a aittir. İman edenler hâla bilmediler mi ki, Allah dileseydi bütün insanları hidayete erdirirdi? Allah'ın vâdi gelinceye kadar inkâr edenlere, yaptıklarından dolayı ya ansızın büyük bir belâ gelmeye devam edecek veya o belâ evlerinin yakınına inecek. Allah, vâdinden asla dönmez.
Ahmed Hulusi : Eğer ki, kendisi (okunarak) dağların yürütüldüğü yahut arzın parça parça edildiği veya kendisiyle ölülerin konuşturulduğu bir Kur'ân olsaydı bu (gene iman etmezlerdi)! Hayır, Hüküm tümüyle Allâh'ındır! İman edenler açıkça bilmediler mi, eğer Allâh dileseydi elbette insanların hepsini hakikate erdirirdi! Hakikat bilgisini inkâr edenlere gelince, kendi eserleri dolayısıyla; kendilerine veya yurtlarının yakınına bir musîbet isâbet etmekten geri kalmaz. . . Tâ ki Allâh vaadi gelinceye kadar. . . Muhakkak ki Allâh vaadinden dönmez!
Ahmet Tekin : Eğer okunan bir kitapla dağlar yürütülseydi veya onunla ovalar, pınarlar, nehirler oluşturmak için yer parçalansaydı, yahut onunla ölüler konuşturulsaydı, o kitap, yine bu Kur’ân olurdu, gene de iman etmeyeceklerdi. Fakat emir, plan, düzen, icraat bütünüyle Allah’ındır. İman edenler, Allah’ın sünnetinin, düzeninin yasaları içinde, iradesinin tecellisine uygun olması halinde, bütün insanları hidayete erdireceğini hâlâ anlayamadılar mı? Allah’ın dinine, mü’minlere karşı düzenledikleri tertipler, insanlığa zarar vermek için ürettikleri nükleer, kimyevî ve biyolojik silahlar, meşrû olmayan düzenleme, iş ve faaliyetleri yüzünden kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar edenlerin, kâfirlerin başlarına beyinlerini parçalayacak gülle gibi peşpeşe felâketler yağacak. Yahut da yurtlarının civarında, yakınlarında âfetler eksik olmayacak. En sonunda Allah’ın va’di, tehdidi gerçekleşecek. Allah belirlenmiş hesap gününü gerçekleştirme sözünden dönmeyecek ve ertelemeyecektir.
Ahmet Varol : Kendisiyle dağların yürütüldüğü veya yerlerin yarıldığı yahut ölülerin konuşturulduğu bir Kur'an olsaydı (onlar yine iman etmezlerdi). Hayır. Bütün işler Allah'a aittir. İman edenler hâlâ anlamadılar mı ki, Allah dileseydi bütün insanları hidayete erdirirdi. İnkâr edenlerin başlarına yaptıklarından dolayı ya şiddetli bir bela gelir ya da yurtlarının yakınına iner. Allah'ın vaadi gelinceye kadar bu böyle devam eder durur. Şüphesiz Allah vaadinden dönmez.
Ali Bulaç : Eğer kendisiyle dağların yürütüldüğü, yerin parçalandığı veya ölülerin konuşturulduğu bir Kur'an olsaydı (yine bu Kur'an olurdu). Hayır, emrin tümü Allah'ındır. İman edenler hâlâ anlamadılar mı ki, eğer Allah dilemiş olsaydı, insanların tümünü hidayete erdirmiş olurdu. İnkâr edenler, Allah'ın va'di gelinceye kadar, yaptıkları dolayısıyla ya başlarına çetin bir bela çatacak veya yurtlarının yakınına inecek. Şüphesiz Allah, verdiği sözden dönmez. (Veya miadını şaşırmaz.)
Ali Fikri Yavuz : Bir Kur’an ki, eğer onunla dağlar yürütülse veya onunla arz parçalansa veya onunla ölüler konuşturulsa, yine o kâfirler, ona iman etmezler. Fakat bütün iş ve kudret, yalnız Allah’a mahsustur. İman edenler hâlâ anlamadılar mı ki, Allah dileseydi, elbette bütün insanlara hidayet buyururdu. O kâfirler ise, kendi yaptıkları yüzünden başlarına musîbet inecek ve yahud o musîbet, yurdlarının yakınına konacak, nihayet Allah’ın vaadi gelecektir. Doğrusu Allah vaadinden dönmez.
Bekir Sadak : Eger Kuran ile daglar yurutulmus veya yeryuzu parcalanmis yahut oluler konusturulmus olsaydi, kafirler yine de inanmazlardi. Oysa butun isler Allah'a aittir. Inananlarin, «Allah dilese butun insanlari dogru yola eristirebilir» gercegini akillari kesmedi mi? Allah'Ùn sozu yerine gelinceye kadar, yaptÙklarÙ isler sebebiyle inkar edenlere bir belanÙn dokunmasÙ veya evlerinin yakÙnÙna inmesi devam eder durur. Allah, verdigi sozden suphesiz caymaz. *
Celal Yıldırım : Eğer bu Kur'ân ile dağlar yürütülseydi veya yer onunla parça parça edilseydi, ya da ölüler onunla konuşturulsaydı, (emin ol Peygamberim, o inkarcı azgınlar yine de imân etmezlerdi veya bu gibi haller ve olaylar ancak Kur'ân ile mümkün olabilirdi). Ne var ki, bütün emir (ve hüküm) Allah'ındır. O imân edenler (inkarcılardan umut kesip) anlamadılar mı ki, Allah dileseydi bütün insanları doğru yola eriştirirdi. O küfredenlerin işledikleri sanatları durmadan başlarına belâ indirecek veya yurtlarının hemen yanıbaşına düşecek de bu hal Allah'ın va'di gelinceye kadar (sürüp gidecek).
Diyanet İşleri : Kendisiyle dağların yürütüleceği veya yeryüzünün parçalanacağı, ya da ölülerin konuşturulacağı bir Kur’an olacak olsaydı (o yine bu kitap olurdu). Fakat bütün emir yalnız Allah’ındır. İman edenler anlamadılar mı ki, Allah dileseydi bütün insanları doğru yola eriştirirdi. Allah’ın sözü yerine gelinceye kadar, inkâr edenlere yaptıkları işler sebebiyle devamlı olarak, ya büyük bir felaket gelecek veya o felaket yurtlarının yakınına inecektir. Şüphesiz Allah, verdiği sözden dönmez.
Diyanet İşleri (eski) : Eğer Kuran ile dağlar yürütülmüş veya yeryüzü parçalanmış yahut ölüler konuşturulmuş olsaydı, kafirler yine de inanmazlardı. Oysa bütün işler Allah'a aittir. İnananların, 'Allah dilese bütün insanları doğru yola eriştirebilir' gerçeğini akılları kesmedi mi? Allah'ın sözü yerine gelinceye kadar, yaptıkları işler sebebiyle inkar edenlere bir belanın dokunması veya evlerinin yakınına inmesi devam eder durur. Allah, verdiği sözden şüphesiz caymaz.
Diyanet Vakfi : Eğer okunan bir Kitapla dağlar yürütülseydi veya onunla yer parçalansaydı, yahut onunla ölüler konuşturulsaydı (o Kitap yine bu Kur'an olacaktı). Fakat bütün işler Allah'a aittir. İman edenler hâla bilmediler mi ki, Allah dileseydi bütün insanları hidayete erdirirdi? Allah'ın vâdi gelinceye kadar inkâr edenlere, yaptıklarından dolayı ya ansızın büyük bir belâ gelmeye devam edecek veya o belâ evlerinin yakınına inecek. Allah, vâdinden asla dönmez.
Edip Yüksel : Kendisiyle dağlar yürütülen, yahut yeryüzü parçalanan, yahut ölüler dirilten bir Kuran olsaydı bile (onlar yine inanmazdı). Tüm işler ALLAH'ın kontrolündedir. İnananlar hâlâ anlamadılar mı ki ALLAH dileseydi tüm insanları doğruya ulaştırırdı. İnkar edenler, ALLAH'ın sözü yerine gelinceye kadar yaptıklarına karşılık olarak ya başlarına ya da yakınlarına konacak bir felakete uğrayıp duracaklardır. ALLAH sözünden dönmez.
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) : Bir Kur'ân ki, onunla dağlar yürütülse veya onunla yer parçalansa veya onunla ölüler konuşturulsa (o yine bu Kur'an olurdu). Fakat emir bütünüyle Allah'ındır. İman edenler, kâfirlerden ümit kesip daha anlamadılar mı ki, Allah dileseydi, elbette insanların hepsine toptan hidayet buyururdu. O küfürde direnenlerin kendi sanatlarıyla başlarına musibet inip duracak, ya da yurtlarının yakınına konacak. Nihayet Allah'ın vaadi gelecek. Muhakkak ki, Allah vaad ettiği zamanı şaşırmaz.
Elmalılı (sadeleştirilmiş) : Kendisiyle dağların yürütüldüğü veya yerin parçalandığı yahut kendisiyle ölülerin konuşturulduğu bir Kur'an olsaydı... Fakat bütün emir Allah'ındır! İman edenler, kafirlerden ümidi kesip daha anlamadılar mı ki, Allah dileseydi elbette insanlara hep birden hidayet buyururdu; o küfredenler, onların kendi sanatları yüzünden başlarına musibet inip duracak ya da yurtlarının yakınına konacak. Nihayet Allah'ın va'di gelecek! Şüphesiz ki Allah va'dinden şaşırmaz!
Elmalılı Hamdi Yazır : Bir kur'an, onunla dağlar yürütülse veya onunla Arz parçalansa veya onunla ölüler konuşturulsa!.. Fakat bütün emir Allahın, daha iyman edenler, kâfirlerden ümidi kesip anlamadılar mı ki Allah dilese idi elbette insanlara hep birden hidayet buyurdu, o küfredenler onların kendi san'atlar ile başlarına musîbet inip duracak veyahud yurtlarının yakınına konacak, nihayet Allahın va'di gelecek, her halde Allah miadını şaşırmaz
Fizilal-il Kuran : Eğer dağların yürümesini, yeryüzünün parçalanmasını ve ölüler ile konuşabilmeyi sağlayan bir kitap olsaydı, o bu Kur'an olurdu. Fakat tüm yetki Allah'ın tekelindedir. Dilese, Allah'ın bütün insanları doğru yola ileteceğini, mü'minler halâ kesinlikle anlamadılar mı? İşledikleri kötülükler yüzünden kâfirlerin başlarına sürekli olarak belâlar gelir, ya da bu belâlar yurtlarının yakınına iner. Sonunda Allah'ın verdiği söz gerçekleşir. Kuşku yok ki, Allah sözünden caymaz.
Gültekin Onan : Eğer kendisiyle dağların yürütüldüğü, yerin parçalandığı veya ölülerin konuşturulduğu bir Kuran olsaydı [yine bu Kuran olurdu]. Hayır, buyruğun tümü Tanrı'nındır. İnananlar hala anlamadılar mı ki eğer Tanrı dilemiş olsaydı, insanların tümünü hidayete erdirirdi. Küfredenler, Tanrı'nın vaadi gelinceye kadar, yaptıkları dolayısıyla ya başlarına çetin bir bela çatacak veya yurtlarının yakınına inecek. Şüphesiz Tanrı verdiği sözden dönmez (veya miadını şaşırmaz).
Hakkı Yılmaz : (27-29,31) "Yine o kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olan o kimseler: “Ona Rabbinden bir alâmet/gösterge indirilmeli değil miydi, eğer kendisiyle dağların yürütüldüğü, yerin parçalandığı veya ölülerin konuşturulduğu bir Kur’ân olsaydı…” diyorlar. De ki: “Şüphesiz Allah, dilediğini şaşırtır ve gönülden bağlanan kimseleri; inanan ve kalpleri Allah'ı anmakla zihnindeki tüm soru işaretlerini gidererek rahata kavuşmuş kişileri Kendisine kılavuzlar.” Gözünüzü açın! Kalpler, yalnız ve yalnız Allah'ı anmakla; zihnindeki tüm soru işaretlerini gidermekle rahata kavuşur. İman etmiş ve düzeltmeye yönelik işler yapmış kimseler; tuba; güzellikler, müjdeler ve güzel dönüş yeri sadece onlar içindir. Aslında emrin tümü Allah'ındır. İman edenler hâlâ anlamadılar mı ki eğer Allah dilemiş olsaydı, kesinlikle insanların tümüne kılavuzluk ederdi. İnkâr eden kimseler, Allah'ın vaadi gelinceye kadar, yaptıkları dolayısıyla ya başlarına çetin bir bela çatacak veya yurtlarının yakınına inecek. Şüphesiz Allah, verdiği sözden dönmez/miadını şaşırmaz. "
Hasan Basri Çantay : Bir Kur'an ki eğer onunla dağlar (yerlerinden koparılıb) yürütülseydi veya onunla yer parça parça edilseydi, yahud onunla ölüler konuşdurulsaydı (İşte o, ancak bu kitâb-ı kerîm olurdu). Fakat bütün emir (ve kudret-i mutlaka) yalınız Allahındır. îman edenler haalâ şu hakikati bilmediler mi ki Allah dileseydi elbette insanların hepsine birden hidâyet ederdi. O kâfirler (e gelince:) Allahın va'di (erişinceye) kadar kendi sun (-u taksıyrleri, küfürleri, kötü amel) leri yüzünden ya ansızın başlarına büyük belâ çatıb duracak, yahud (o belâ) yurdlarının yakınına konacakdır. Şübhesiz ki Allah va'dinden dönmez.
Hayrat Neşriyat : Hem doğrusu bir Kur’ân ki, eğer kendisiyle dağ lar yürütülseydi veya o nunla arz parçalansaydı veya onunla ö lüler konuşturulsaydı (onlar yine îmân et mezlerdi)! Fakat bütün emirler Allah’a âiddir. Î mân edenler hâlâ anlamadılar mı ki, eğer Allah dileseydi bütün insanları elbette hidâyete erdirirdi. İnkâr edenler i se, onlara kendi yaptık ları (isyan lar) yü¬zün den belâ gelme ye devâm edecek ve ya (o be lâ) yurt larının yakınına inecektir. Nihâyet Allah’ın (mü’ min lere olan) va' di (Mekke’nin fetih zamânı) gele cek tir. Şüb he siz ki Allah, va'dinden dönmez.
İbni Kesir : Şayet Kur'an ile; dağlar yürütülmüş veya yeryüzü parçalanmış, yahut ölüler konuşturulmuş olsaydı; kafirler yine de inanmazlardı. Halbuki bütün işler Allah'a aittir. İnananlar hala anlamadılar mı ki; Allah dileseydi bütün insanları doğru yola eriştirirdi. Ve yaptıklarından dolayı Allah'ın vaadi yerine gelene kadar küfredenlerin ya başına veya evlerinin yakınına bir bela gelirdi. Şüphesiz Allah, verdiği sözden caymaz.
İskender Evrenosoğlu : Eğer gerçekten onunla dağlar yürütülen veya onunla yer yarılan veya onunla ölüler konuşturulan bir Kur'an olsaydı bile, bütün işler (emirler) Allah'ındır (Allah'a aittir). Amenu olanlar hâlâ (onların iman etmelerinden) ümitlerini kesmediler mi? Allah dilemiş olsaydı insanların hepsini elbette hidayete erdirirdi. Kafir olan kimselere, yaptıklarından dolayı büyük bir musibetin (cezanın, felâketin) isabet etmesi veya yurtlarının (evlerinin) yakınına musibetler hulul etmesi, Allah'ın vaadi gelinceye kadar devam eder. Muhakkak ki Allah vaadinden dönmez.
Muhammed Esed : (Onlar) kendisiyle dağların yürütüldüğü, yeryüzünün yarılıp açıldığı, ölülerin konuşturulduğu (ilahi) bir metin (dinlemiş olsalardı ona da inanmazlardı)! Oysa, olacak olan her şeye karar verme gücü yalnızca Allah'a aittir. Peki, inananlar hala anlamadılar mı ki, eğer Allah öyle olmasını dileseydi bütün insanlığı doğru yola yöneltirdi? Fakat, o hakkı inkara şartlanmış olanlara gelince, işledikleri kötülüklerden ötürü, böylelerinin başlarına her an beklenmedik bir felaket çullanmaktan ya da yurtlarının yanına / yakınına inmekten geri kalmaz, ta ki Allah'ın verdiği söz yerine gelinceye kadar; gerçek şu ki, Allah verdiği sözü yerine getirmekten asla geri durmaz!
Ömer Nasuhi Bilmen : Ve eğer bir Kur'an ki, onunla dağlar yürütülmüş veya onunla yer parçalanmış veya onunla ölüler söyletilmiş olsa idi işte bu Kur'an ile olmuş olurdu. Fakat bütün emir Allah'ındır. İmân edenler anlamadılar mı ki, Allah Teâlâ dileyecek olsa idi elbette bütün insanları hidâyete erdirirdi. Kâfirlere gelince onlara kendi kötü amelleri sebebiyle bir felaket isabet edip duracaktır. Veya Allah'ın vaadi gelinceye değin o felaket yurtlarının yakınında hulûl edecektir. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ verdiği söze muhalefet etmez.
Ömer Öngüt : Eğer Kur'an ile dağlar yürütülseydi veya onunla yer parçalansaydı, yahut onunla ölüler konuşturulmuş olsaydı (kâfirler yine de inanmazlardı). Hayır! Bütün işler Allah'a âittir. İman edenler hâlâ bilmediler mi ki, Allah dileseydi bütün insanları hidayete erdirirdi. Allah'ın vaadi gelinceye kadar inkâr edenlere, yaptıklarından dolayı ya ansızın büyük bir belâ gelmeye devam edecek veya o belâ evlerinin yakınına inecektir. Şüphesiz ki Allah vaadinden aslâ dönmez.
Şaban Piriş : Kur’an ile dağlar yürütülse veya yeryüzü parçalansa yahut ölüler konuşturulsa... Bilakis, bütün emir Allah’ındır. İman edenler bilmiyorlar mı ki, Allah dileseydi bütün insanları doğru yola iletebilirdi. Allah’ın sözü yerine gelinceye kadar, yaptıkları işler sebebiyle inkar edenlere bir belanın dokunması veya evlerinin yakınına inmesi devam eder durur. Allah, verdiği sözden dönmez.
Suat Yıldırım : Eğer dağları yürütecek, yeri paramparça edecek, ölüleri bile konuşturacak bir kitap olsaydı, işte o, bu Kur’ân olurdu!Bu müminler hâlâ öğrenmediler mi ki Allah dileseydi bütün insanları hidâyet eder, doğru yola koyardı. O kâfirlerin kendi yaptıkları işler sebebiyle başlarına durmadan bela inecek veya ülkelerinin hemen yanıbaşına düşecek ve bu hal Allah’ın vaad ettiği kıyamet gelinceye dek sürecek. Allah asla sözünden caymaz.
Süleyman Ateş : Eğer kendisiyle dağların yürütüldüğü, yahut arzın parçalandığı, yahut ölülerin konuşturulduğu bir Kur'ân olsaydı!.. Hayır, bütün işler Allah'a âittir. İnananlar hâlâ anlamadılar mı ki, Allâh dileseydi, bütün insanları yola iletirdi? Yaptıkları işler yüzünden inkâr edenlerin başlarına âni belâ(lar) gelmeğe devam edecek, yahut yurtlarının yakınına konacak (yahut sen onların yurtlarının yakınına konacaksın), Allâh'ın va'di gelinceye kadar bu böyle sürüp gidecektir. Allâh sözünden caymaz.
Tefhim-ul Kuran : Eğer kendisiyle dağların yürütüldüğü, yerin parçalandığı veya ölülerin konuşturulduğu bir Kur'an olsaydı (yine bu Kur'an olurdu) . Hayır, emrin tümü Allah'ındır. İman edenler hâlâ anlamadılar mı ki, eğer Allah dilemiş olsaydı, insanların tümünü hidayete erdirmiş olurdu. Küfre sapanlar, Allah'ın va'di gelinceye kadar, yaptıkları dolayısıyla ya başlarına çetin bir bela çatacak veya yurtlarının yakınına inecek. Şüphesiz Allah, verdiği sözden dönmez. (Veya miadını şaşırmaz.)
Ümit Şimşek : Eğer bu Kur'ân kendisiyle dağların yürütüldüğü, yerin parçalandığı, ölülerin konuşturulduğu bir kitap olsa, onlar yine inanmazdı. Fakat emir ve irade bütünüyle Allah'ındır. İman edenler daha anlamadı mı ki, Allah dileseydi bütün insanlara hidayet nasip ederdi? İşleye işleye sanat haline getirdikleri kötülükler yüzünden, en sonunda Allah'ın vaadi erişinceye kadar o kâfirlerin başına felâketler inmeye devam edecek yahut yurtlarının yakınına kadar ulaşacaktır. Şüphesiz ki Allah vaadinden dönmez.
Yaşar Nuri Öztürk : Kendisiyle, dağların yürütüldüğü yahut yerkürenin parçalandığı yahut ölülerin konuşturulduğu bir Kur'an mı olsaydı! Hayır, iş ve oluşun tümü Allah'ındır. İman edenler hâlâ ümidi kesip anlamadılar mı ki, Allah dileseydi elbette insanlara tümden hidayet verirdi. O küfre sapanlara gelince, sanayi olarak ürettiklerinin sonucu halinde başlarına gülle, tokmak türünden belalar inmeye devam edecek yahut o belalar onların yurtlarının yakınına konacak. Ta, Allah'ın vaadi gelinceye değin. Allah, vaadine asla ters düşmez.


Kuran Mealleri Veritabanı ve Site Dosyalarını indirmek için TIKLAYINIZ.
[Sitemiz kurulum ve geliştirme aşamasındadır. Hatalar, eksikler bulunmaktadır! Lütfen dikkatli olunuz.]

{ayet_meali.php}