» 47 / Muhammed  4:

Kuran Sırası: 47
İniş Sırası: 95
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38

 » 47 / Muhammed  Suresi: 4
Arapça Transcript Okunuş Türkçe
1. فَإِذَا (FÎZ̃E) = feiƶā : zaman
2. لَقِيتُمُ (LGYTM) = leḳītumu : karşılaştığınız
3. الَّذِينَ (ELZ̃YN) = elleƶīne : kimselerle
4. كَفَرُوا (KFRVE) = keferū : inkar eden(lerle)
5. فَضَرْبَ (FŽRB) = feDerbe : vurun
6. الرِّقَابِ (ELRGEB) = r-riḳābi : boyunlarını
7. حَتَّىٰ (ḪT) = Hattā : nihayet
8. إِذَا (ÎZ̃E) = iƶā : zaman
9. أَثْخَنْتُمُوهُمْ (ÊS̃ḢNTMVHM) = eṧḣantumūhum : onları iyice vurup sindirdiğiniz
10. فَشُدُّوا (FŞD̃VE) = feşuddū : sıkıca bağlayın
11. الْوَثَاقَ (ELVS̃EG) = l-veṧāḳa : bağı
12. فَإِمَّا (FÎME) = feimmā : ister
13. مَنًّا (MNE) = mennen : iyilikle (bırakırsınız)
14. بَعْدُ (BAD̃) = beǎ'du : ondan sonra
15. وَإِمَّا (VÎME) = veimmā : veya
16. فِدَاءً (FD̃EÙ) = fidā'en : fidye alırsınız
17. حَتَّىٰ (ḪT) = Hattā : kadar
18. تَضَعَ (TŽA) = teDeǎ : bırakıncaya
19. الْحَرْبُ (ELḪRB) = l-Harbu : harb
20. أَوْزَارَهَا (ÊVZERHE) = evzārahā : ağırlıklarını
21. ذَٰلِكَ (Z̃LK) = ƶālike : işte
22. وَلَوْ (VLV) = velev : şayet
23. يَشَاءُ (YŞEÙ) = yeşā'u : dileseydi
24. اللَّهُ (ELLH) = llahu : Allah
25. لَانْتَصَرَ (LENTṦR) = lānteSara : öc alırdı
26. مِنْهُمْ (MNHM) = minhum : onlardan
27. وَلَٰكِنْ (VLKN) = velākin : fakat
28. لِيَبْلُوَ (LYBLV) = liyebluve : denemek için
29. بَعْضَكُمْ (BAŽKM) = beǎ'Dekum : bir kısmınızı
30. بِبَعْضٍ (BBAŽ) = bibeǎ'Din : diğeriyle
31. وَالَّذِينَ (VELZ̃YN) = velleƶīne : kimselerin
32. قُتِلُوا (GTLVE) = ḳutilū : öldürülen(lerin)
33. فِي (FY) = fī :
34. سَبِيلِ (SBYL) = sebīli : (Allah) yolunda
35. اللَّهِ (ELLH) = llahi : Allah
36. فَلَنْ (FLN) = felen : asla
37. يُضِلَّ (YŽL) = yuDille : zayi etmeyecektir
38. أَعْمَالَهُمْ (ÊAMELHM) = eǎ'mālehum : yaptıkları işleri
zaman | karşılaştığınız | kimselerle | inkar eden(lerle) | vurun | boyunlarını | nihayet | zaman | onları iyice vurup sindirdiğiniz | sıkıca bağlayın | bağı | ister | iyilikle (bırakırsınız) | ondan sonra | veya | fidye alırsınız | kadar | bırakıncaya | harb | ağırlıklarını | işte | şayet | dileseydi | Allah | öc alırdı | onlardan | fakat | denemek için | bir kısmınızı | diğeriyle | kimselerin | öldürülen(lerin) | | (Allah) yolunda | Allah | asla | zayi etmeyecektir | yaptıkları işleri |

[] [LGY] [] [KFR] [ŽRB] [RGB] [] [] [S̃ḢN] [ŞD̃D̃] [VS̃G] [] [MNN] [BAD̃] [] [FD̃Y] [] [VŽA] [ḪRB] [VZR] [] [] [ŞYE] [] [NṦR] [] [] [BLV] [BAŽ] [BAŽ] [] [GTL] [] [SBL] [] [] [ŽLL] [AML]
FÎZ̃E LGYTM ELZ̃YN KFRVE FŽRB ELRGEB ḪT ÎZ̃E ÊS̃ḢNTMVHM FŞD̃VE ELVS̃EG FÎME MNE BAD̃ VÎME FD̃EÙ ḪT TŽA ELḪRB ÊVZERHE Z̃LK VLV YŞEÙ ELLH LENTṦR MNHM VLKN LYBLV BAŽKM BBAŽ VELZ̃YN GTLVE FY SBYL ELLH FLN YŽL ÊAMELHM

feiƶā leḳītumu elleƶīne keferū feDerbe r-riḳābi Hattā iƶā eṧḣantumūhum feşuddū l-veṧāḳa feimmā mennen beǎ'du veimmā fidā'en Hattā teDeǎ l-Harbu evzārahā ƶālike velev yeşā'u llahu lānteSara minhum velākin liyebluve beǎ'Dekum bibeǎ'Din velleƶīne ḳutilū sebīli llahi felen yuDille eǎ'mālehum
فإذا لقيتم الذين كفروا فضرب الرقاب حتى إذا أثخنتموهم فشدوا الوثاق فإما منا بعد وإما فداء حتى تضع الحرب أوزارها ذلك ولو يشاء الله لانتصر منهم ولكن ليبلو بعضكم ببعض والذين قتلوا في سبيل الله فلن يضل أعمالهم

 » 47 / Muhammed  Suresi: 4
Arapça Kök Transcript Okunuş Türkçe İngilizce
فإذا | FÎZ̃E feiƶā zaman So when
لقيتم ل ق ي | LGY LGYTM leḳītumu karşılaştığınız you meet
الذين | ELZ̃YN elleƶīne kimselerle those who
كفروا ك ف ر | KFR KFRVE keferū inkar eden(lerle) disbelieve,
فضرب ض ر ب | ŽRB FŽRB feDerbe vurun then strike
الرقاب ر ق ب | RGB ELRGEB r-riḳābi boyunlarını the necks
حتى | ḪT Hattā nihayet until
إذا | ÎZ̃E iƶā zaman when
أثخنتموهم ث خ ن | S̃ḢN ÊS̃ḢNTMVHM eṧḣantumūhum onları iyice vurup sindirdiğiniz you have subdued them,
فشدوا ش د د | ŞD̃D̃ FŞD̃VE feşuddū sıkıca bağlayın then bind firmly
الوثاق و ث ق | VS̃G ELVS̃EG l-veṧāḳa bağı the bond,
فإما | FÎME feimmā ister then either
منا م ن ن | MNN MNE mennen iyilikle (bırakırsınız) a favor
بعد ب ع د | BAD̃ BAD̃ beǎ'du ondan sonra afterwards
وإما | VÎME veimmā veya or
فداء ف د ي | FD̃Y FD̃EÙ fidā'en fidye alırsınız ransom
حتى | ḪT Hattā kadar until
تضع و ض ع | VŽA TŽA teDeǎ bırakıncaya lays down
الحرب ح ر ب | ḪRB ELḪRB l-Harbu harb the war
أوزارها و ز ر | VZR ÊVZERHE evzārahā ağırlıklarını its burdens.
ذلك | Z̃LK ƶālike işte That.
ولو | VLV velev şayet And if
يشاء ش ي ا | ŞYE YŞEÙ yeşā'u dileseydi Allah had willed
الله | ELLH llahu Allah Allah had willed
لانتصر ن ص ر | NṦR LENTṦR lānteSara öc alırdı surely, He could have taken retribution
منهم | MNHM minhum onlardan from them,
ولكن | VLKN velākin fakat but
ليبلو ب ل و | BLV LYBLV liyebluve denemek için to test
بعضكم ب ع ض | BAŽ BAŽKM beǎ'Dekum bir kısmınızı some of you
ببعض ب ع ض | BAŽ BBAŽ bibeǎ'Din diğeriyle with others.
والذين | VELZ̃YN velleƶīne kimselerin And those who
قتلوا ق ت ل | GTL GTLVE ḳutilū öldürülen(lerin) are killed
في | FY in
سبيل س ب ل | SBL SBYL sebīli (Allah) yolunda (the) way of Allah,
الله | ELLH llahi Allah (the) way of Allah,
فلن | FLN felen asla then never
يضل ض ل ل | ŽLL YŽL yuDille zayi etmeyecektir He will cause to be lost
أعمالهم ع م ل | AML ÊAMELHM eǎ'mālehum yaptıkları işleri their deeds.

47:4 için Araştırma Linkleri: |Corpus |Kuran Haritasi |Kuran'a Sor |Global Quran |Tanzil |

zaman | karşılaştığınız | kimselerle | inkar eden(lerle) | vurun | boyunlarını | nihayet | zaman | onları iyice vurup sindirdiğiniz | sıkıca bağlayın | bağı | ister | iyilikle (bırakırsınız) | ondan sonra | veya | fidye alırsınız | kadar | bırakıncaya | harb | ağırlıklarını | işte | şayet | dileseydi | Allah | öc alırdı | onlardan | fakat | denemek için | bir kısmınızı | diğeriyle | kimselerin | öldürülen(lerin) | | (Allah) yolunda | Allah | asla | zayi etmeyecektir | yaptıkları işleri |

[] [LGY] [] [KFR] [ŽRB] [RGB] [] [] [S̃ḢN] [ŞD̃D̃] [VS̃G] [] [MNN] [BAD̃] [] [FD̃Y] [] [VŽA] [ḪRB] [VZR] [] [] [ŞYE] [] [NṦR] [] [] [BLV] [BAŽ] [BAŽ] [] [GTL] [] [SBL] [] [] [ŽLL] [AML]
FÎZ̃E LGYTM ELZ̃YN KFRVE FŽRB ELRGEB ḪT ÎZ̃E ÊS̃ḢNTMVHM FŞD̃VE ELVS̃EG FÎME MNE BAD̃ VÎME FD̃EÙ ḪT TŽA ELḪRB ÊVZERHE Z̃LK VLV YŞEÙ ELLH LENTṦR MNHM VLKN LYBLV BAŽKM BBAŽ VELZ̃YN GTLVE FY SBYL ELLH FLN YŽL ÊAMELHM

feiƶā leḳītumu elleƶīne keferū feDerbe r-riḳābi Hattā iƶā eṧḣantumūhum feşuddū l-veṧāḳa feimmā mennen beǎ'du veimmā fidā'en Hattā teDeǎ l-Harbu evzārahā ƶālike velev yeşā'u llahu lānteSara minhum velākin liyebluve beǎ'Dekum bibeǎ'Din velleƶīne ḳutilū sebīli llahi felen yuDille eǎ'mālehum
فإذا لقيتم الذين كفروا فضرب الرقاب حتى إذا أثخنتموهم فشدوا الوثاق فإما منا بعد وإما فداء حتى تضع الحرب أوزارها ذلك ولو يشاء الله لانتصر منهم ولكن ليبلو بعضكم ببعض والذين قتلوا في سبيل الله فلن يضل أعمالهم

[] [ل ق ي] [] [ك ف ر] [ض ر ب] [ر ق ب] [] [] [ث خ ن] [ش د د] [و ث ق] [] [م ن ن] [ب ع د] [] [ف د ي] [] [و ض ع] [ح ر ب] [و ز ر] [] [] [ش ي ا] [] [ن ص ر] [] [] [ب ل و] [ب ع ض] [ب ع ض] [] [ق ت ل] [] [س ب ل] [] [] [ض ل ل] [ع م ل]

 » 47 / Muhammed  Suresi: 4
Arapça Kök Transcript Okunuş Türkçe İngilizce
فإذا | FÎZ̃E feiƶā zaman So when
Fe,,Zel,Elif,
80,,700,1,
REM – prefixed resumption particle
T – time adverb
الفاء استئنافية
ظرف زمان
لقيتم ل ق ي | LGY LGYTM leḳītumu karşılaştığınız you meet
Lam,Gaf,Ye,Te,Mim,
30,100,10,400,40,
V – 2nd person masculine plural perfect verb
PRON – subject pronoun
فعل ماض والتاء ضمير متصل في محل رفع فاعل
الذين | ELZ̃YN elleƶīne kimselerle those who
Elif,Lam,Zel,Ye,Nun,
1,30,700,10,50,
REL – masculine plural relative pronoun
اسم موصول
كفروا ك ف ر | KFR KFRVE keferū inkar eden(lerle) disbelieve,
Kef,Fe,Re,Vav,Elif,
20,80,200,6,1,
V – 3rd person masculine plural perfect verb
PRON – subject pronoun
فعل ماض والواو ضمير متصل في محل رفع فاعل
فضرب ض ر ب | ŽRB FŽRB feDerbe vurun then strike
Fe,Dad,Re,Be,
80,800,200,2,
REM – prefixed resumption particle
N – accusative masculine noun
الفاء استئنافية
اسم منصوب
الرقاب ر ق ب | RGB ELRGEB r-riḳābi boyunlarını the necks
Elif,Lam,Re,Gaf,Elif,Be,
1,30,200,100,1,2,
N – genitive masculine plural noun
اسم مجرور
حتى | ḪT Hattā nihayet until
Ha,Te,,
8,400,,
INC – inceptive particle
حرف ابتداء
إذا | ÎZ̃E iƶā zaman when
,Zel,Elif,
,700,1,
T – time adverb
ظرف زمان
أثخنتموهم ث خ ن | S̃ḢN ÊS̃ḢNTMVHM eṧḣantumūhum onları iyice vurup sindirdiğiniz you have subdued them,
,Se,Hı,Nun,Te,Mim,Vav,He,Mim,
,500,600,50,400,40,6,5,40,
V – 2nd person masculine plural (form IV) perfect verb
PRON – subject pronoun
PRON – 3rd person masculine plural object pronoun
فعل ماض والتاء ضمير متصل في محل رفع فاعل و«هم» ضمير متصل في محل نصب مفعول به
فشدوا ش د د | ŞD̃D̃ FŞD̃VE feşuddū sıkıca bağlayın then bind firmly
Fe,Şın,Dal,Vav,Elif,
80,300,4,6,1,
REM – prefixed resumption particle
V – 2nd person masculine plural imperative verb
PRON – subject pronoun
الفاء استئنافية
فعل أمر والواو ضمير متصل في محل رفع فاعل
الوثاق و ث ق | VS̃G ELVS̃EG l-veṧāḳa bağı the bond,
Elif,Lam,Vav,Se,Elif,Gaf,
1,30,6,500,1,100,
N – accusative masculine noun
اسم منصوب
فإما | FÎME feimmā ister then either
Fe,,Mim,Elif,
80,,40,1,
REM – prefixed resumption particle
EXL – explanation particle
الفاء استئنافية
حرف تفصيل
منا م ن ن | MNN MNE mennen iyilikle (bırakırsınız) a favor
Mim,Nun,Elif,
40,50,1,
N – accusative masculine indefinite noun
اسم منصوب
بعد ب ع د | BAD̃ BAD̃ beǎ'du ondan sonra afterwards
Be,Ayn,Dal,
2,70,4,
T – time adverb
ظرف زمان
وإما | VÎME veimmā veya or
Vav,,Mim,Elif,
6,,40,1,
CONJ – prefixed conjunction wa (and)
EXL – explanation particle
الواو عاطفة
حرف تفصيل
فداء ف د ي | FD̃Y FD̃EÙ fidā'en fidye alırsınız ransom
Fe,Dal,Elif,,
80,4,1,,
N – accusative masculine indefinite noun
اسم منصوب
حتى | ḪT Hattā kadar until
Ha,Te,,
8,400,,
P – preposition
حرف جر
تضع و ض ع | VŽA TŽA teDeǎ bırakıncaya lays down
Te,Dad,Ayn,
400,800,70,
V – 3rd person feminine singular imperfect verb, subjunctive mood
فعل مضارع منصوب
الحرب ح ر ب | ḪRB ELḪRB l-Harbu harb the war
Elif,Lam,Ha,Re,Be,
1,30,8,200,2,
N – nominative masculine noun
اسم مرفوع
أوزارها و ز ر | VZR ÊVZERHE evzārahā ağırlıklarını its burdens.
,Vav,Ze,Elif,Re,He,Elif,
,6,7,1,200,5,1,
N – accusative feminine plural noun
PRON – 3rd person feminine singular possessive pronoun
اسم منصوب و«ها» ضمير متصل في محل جر بالاضافة
ذلك | Z̃LK ƶālike işte That.
Zel,Lam,Kef,
700,30,20,
DEM – masculine singular demonstrative pronoun
اسم اشارة
ولو | VLV velev şayet And if
Vav,Lam,Vav,
6,30,6,
CONJ – prefixed conjunction wa (and)
COND – conditional particle
الواو عاطفة
حرف شرط
يشاء ش ي ا | ŞYE YŞEÙ yeşā'u dileseydi Allah had willed
Ye,Şın,Elif,,
10,300,1,,
V – 3rd person masculine singular imperfect verb
فعل مضارع
الله | ELLH llahu Allah Allah had willed
Elif,Lam,Lam,He,
1,30,30,5,
"PN – nominative proper noun → Allah"
لفظ الجلالة مرفوع
لانتصر ن ص ر | NṦR LENTṦR lānteSara öc alırdı surely, He could have taken retribution
Lam,Elif,Nun,Te,Sad,Re,
30,1,50,400,90,200,
EMPH – emphatic prefix lām
V – 3rd person masculine singular (form VIII) perfect verb
اللام لام التوكيد
فعل ماض
منهم | MNHM minhum onlardan from them,
Mim,Nun,He,Mim,
40,50,5,40,
P – preposition
PRON – 3rd person masculine plural object pronoun
جار ومجرور
ولكن | VLKN velākin fakat but
Vav,Lam,Kef,Nun,
6,30,20,50,
CONJ – prefixed conjunction wa (and)
AMD – amendment particle
الواو عاطفة
حرف استدراك
ليبلو ب ل و | BLV LYBLV liyebluve denemek için to test
Lam,Ye,Be,Lam,Vav,
30,10,2,30,6,
PRP – prefixed particle of purpose lām
V – 3rd person masculine singular imperfect verb, subjunctive mood
اللام لام التعليل
فعل مضارع منصوب
بعضكم ب ع ض | BAŽ BAŽKM beǎ'Dekum bir kısmınızı some of you
Be,Ayn,Dad,Kef,Mim,
2,70,800,20,40,
N – accusative masculine noun
PRON – 2nd person masculine plural possessive pronoun
اسم منصوب والكاف ضمير متصل في محل جر بالاضافة
ببعض ب ع ض | BAŽ BBAŽ bibeǎ'Din diğeriyle with others.
Be,Be,Ayn,Dad,
2,2,70,800,
P – prefixed preposition bi
N – genitive masculine indefinite noun
جار ومجرور
والذين | VELZ̃YN velleƶīne kimselerin And those who
Vav,Elif,Lam,Zel,Ye,Nun,
6,1,30,700,10,50,
CONJ – prefixed conjunction wa (and)
REL – masculine plural relative pronoun
الواو عاطفة
اسم موصول
قتلوا ق ت ل | GTL GTLVE ḳutilū öldürülen(lerin) are killed
Gaf,Te,Lam,Vav,Elif,
100,400,30,6,1,
V – 3rd person masculine plural passive perfect verb
PRON – subject pronoun
فعل ماض مبني للمجهول والواو ضمير متصل في محل رفع نائب فاعل
في | FY in
Fe,Ye,
80,10,
P – preposition
حرف جر
سبيل س ب ل | SBL SBYL sebīli (Allah) yolunda (the) way of Allah,
Sin,Be,Ye,Lam,
60,2,10,30,
N – genitive masculine noun
اسم مجرور
الله | ELLH llahi Allah (the) way of Allah,
Elif,Lam,Lam,He,
1,30,30,5,
"PN – genitive proper noun → Allah"
لفظ الجلالة مجرور
فلن | FLN felen asla then never
Fe,Lam,Nun,
80,30,50,
REM – prefixed resumption particle
NEG – negative particle
الفاء استئنافية
حرف نفي
يضل ض ل ل | ŽLL YŽL yuDille zayi etmeyecektir He will cause to be lost
Ye,Dad,Lam,
10,800,30,
V – 3rd person masculine singular (form IV) imperfect verb, subjunctive mood
فعل مضارع منصوب
أعمالهم ع م ل | AML ÊAMELHM eǎ'mālehum yaptıkları işleri their deeds.
,Ayn,Mim,Elif,Lam,He,Mim,
,70,40,1,30,5,40,
N – accusative masculine plural noun
PRON – 3rd person masculine plural possessive pronoun
اسم منصوب و«هم» ضمير متصل في محل جر بالاضافة
: Dikkat İşareti, Kuran Sözlüğü Projesi kapsamında güncellenmiş ifadelere işaret etmektedir.

Konu Başlığı: -

Kırık Meal (Arapça) : |فَإِذَا: zaman | لَقِيتُمُ: karşılaştığınız | الَّذِينَ: kimselerle | كَفَرُوا: inkar eden(lerle) | فَضَرْبَ: vurun | الرِّقَابِ: boyunlarını | حَتَّىٰ: nihayet | إِذَا: zaman | أَثْخَنْتُمُوهُمْ: onları iyice vurup sindirdiğiniz | فَشُدُّوا: sıkıca bağlayın | الْوَثَاقَ: bağı | فَإِمَّا: ister | مَنًّا: iyilikle (bırakırsınız) | بَعْدُ: ondan sonra | وَإِمَّا: veya | فِدَاءً: fidye alırsınız | حَتَّىٰ: kadar | تَضَعَ: bırakıncaya | الْحَرْبُ: harb | أَوْزَارَهَا: ağırlıklarını | ذَٰلِكَ: işte | وَلَوْ: şayet | يَشَاءُ: dileseydi | اللَّهُ: Allah | لَانْتَصَرَ: öc alırdı | مِنْهُمْ: onlardan | وَلَٰكِنْ: fakat | لِيَبْلُوَ: denemek için | بَعْضَكُمْ: bir kısmınızı | بِبَعْضٍ: diğeriyle | وَالَّذِينَ: kimselerin | قُتِلُوا: öldürülen(lerin) | فِي: | سَبِيلِ: (Allah) yolunda | اللَّهِ: Allah | فَلَنْ: asla | يُضِلَّ: zayi etmeyecektir | أَعْمَالَهُمْ: yaptıkları işleri |
Kırık Meal (Harekesiz) : |فإذا FÎZ̃E zaman | لقيتم LGYTM karşılaştığınız | الذين ELZ̃YN kimselerle | كفروا KFRWE inkar eden(lerle) | فضرب FŽRB vurun | الرقاب ELRGEB boyunlarını | حتى ḪT nihayet | إذا ÎZ̃E zaman | أثخنتموهم ÊS̃ḢNTMWHM onları iyice vurup sindirdiğiniz | فشدوا FŞD̃WE sıkıca bağlayın | الوثاق ELWS̃EG bağı | فإما FÎME ister | منا MNE iyilikle (bırakırsınız) | بعد BAD̃ ondan sonra | وإما WÎME veya | فداء FD̃EÙ fidye alırsınız | حتى ḪT kadar | تضع TŽA bırakıncaya | الحرب ELḪRB harb | أوزارها ÊWZERHE ağırlıklarını | ذلك Z̃LK işte | ولو WLW şayet | يشاء YŞEÙ dileseydi | الله ELLH Allah | لانتصر LENTṦR öc alırdı | منهم MNHM onlardan | ولكن WLKN fakat | ليبلو LYBLW denemek için | بعضكم BAŽKM bir kısmınızı | ببعض BBAŽ diğeriyle | والذين WELZ̃YN kimselerin | قتلوا GTLWE öldürülen(lerin) | في FY | سبيل SBYL (Allah) yolunda | الله ELLH Allah | فلن FLN asla | يضل YŽL zayi etmeyecektir | أعمالهم ÊAMELHM yaptıkları işleri |
Kırık Meal (Okunuş) : |feiƶā: zaman | leḳītumu: karşılaştığınız | elleƶīne: kimselerle | keferū: inkar eden(lerle) | feDerbe: vurun | r-riḳābi: boyunlarını | Hattā: nihayet | iƶā: zaman | eṧḣantumūhum: onları iyice vurup sindirdiğiniz | feşuddū: sıkıca bağlayın | l-veṧāḳa: bağı | feimmā: ister | mennen: iyilikle (bırakırsınız) | beǎ'du: ondan sonra | veimmā: veya | fidā'en: fidye alırsınız | Hattā: kadar | teDeǎ: bırakıncaya | l-Harbu: harb | evzārahā: ağırlıklarını | ƶālike: işte | velev: şayet | yeşā'u: dileseydi | llahu: Allah | lānteSara: öc alırdı | minhum: onlardan | velākin: fakat | liyebluve: denemek için | beǎ'Dekum: bir kısmınızı | bibeǎ'Din: diğeriyle | velleƶīne: kimselerin | ḳutilū: öldürülen(lerin) | : | sebīli: (Allah) yolunda | llahi: Allah | felen: asla | yuDille: zayi etmeyecektir | eǎ'mālehum: yaptıkları işleri |
Kırık Meal (Transcript) : |FÎZ̃E: zaman | LGYTM: karşılaştığınız | ELZ̃YN: kimselerle | KFRVE: inkar eden(lerle) | FŽRB: vurun | ELRGEB: boyunlarını | ḪT: nihayet | ÎZ̃E: zaman | ÊS̃ḢNTMVHM: onları iyice vurup sindirdiğiniz | FŞD̃VE: sıkıca bağlayın | ELVS̃EG: bağı | FÎME: ister | MNE: iyilikle (bırakırsınız) | BAD̃: ondan sonra | VÎME: veya | FD̃EÙ: fidye alırsınız | ḪT: kadar | TŽA: bırakıncaya | ELḪRB: harb | ÊVZERHE: ağırlıklarını | Z̃LK: işte | VLV: şayet | YŞEÙ: dileseydi | ELLH: Allah | LENTṦR: öc alırdı | MNHM: onlardan | VLKN: fakat | LYBLV: denemek için | BAŽKM: bir kısmınızı | BBAŽ: diğeriyle | VELZ̃YN: kimselerin | GTLVE: öldürülen(lerin) | FY: | SBYL: (Allah) yolunda | ELLH: Allah | FLN: asla | YŽL: zayi etmeyecektir | ÊAMELHM: yaptıkları işleri |
Abdulbaki Gölpınarlı : Kâfir olanlarla savaşa giriştiniz mi vurun boyunlarını, onları iyice yaralayıp kırdınız, bozguna uğratıp da onlara üst geldiniz mi işe sağlam yapışın, bağlayın sımsıkı tutsakları, ondan sonra da isterseniz öylece salıverirsiniz onları, isterseniz para alır da bırakırsınız savaş ağırlığını atıncaya dek, bu, böyle; ve Allah dileseydi savaşsız da helâk ederdi onları ve fakat bir kısmınızı, bir kısmınızla sınamak ister ve Allah yolunda öldürülenlerin yaptıklarını asla boşa çıkarmamaktadır.
Adem Uğur : (Savaşta) inkâr edenlerle karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun. Nihayet onlara iyice vurup sindirince bağı sıkıca bağlayın (esir alın). Savaş sona erince de artık ya karşılıksız veya fidye karşılığı salıverin. Durum şu ki, Allah dileseydi, onlardan intikam alırdı. Fakat sizi birbirinizle denemek ister. Allah yolunda öldürülenlere gelince, Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmaz.
Ahmed Hulusi : (Savaşta) hakikat bilgisini inkâr edenlerle karşılaştığınızda, boyunlarını vurmaya bakın! Nihayet onlara ağır bastığınızda, bağı takviye edin (esir alıp bağlayın)! Ondan sonra yapılacak olan, lütfen karşılıksız salıvermek ya da fidye mukabilinde bırakmaktır! Harp ağırlıklarını bırakıncaya kadar! İşte bu! Eğer Allâh dileseydi, elbette onlara yaptıkları suçun sonucunu (azap yollu) yaşatırdı! Fakat bazınızı, bazınızda olarak denemek için (savaşı koydu). . . Allâh yolunda öldürülenlere gelince, onların yaptıkları asla boşa çıkartılmaz!
Ahmet Tekin : Savaşta, inkârda ısrar edenlerle, kâfirlerle karşılaştığınız zaman, onları zayıf düşürüp mağlup edinceye kadar, boyunlarını vurun. Yakaladığınız esirleri sıkı tedbirler alıp bağlayarak elinizde tutun. Savaş bitince de, onları, ya karşılıksız olarak, ya da fidye karşılığı serbest bırakın. Savaşın doğurduğu sıkıntı ve tahribat böylece hafifler, barış böylece sağlanır. Allah’ın emri budur. Eğer Allah’ın sünnetinin, düzeninin yasaları içinde, iradesinin tecellisine uygun olsaydı, onlara başka türlü de lâyık oldukları cezayı verirdi. Fakat böyle yapması sizi, birbirinizle denemek içindir. Allah yolunda öldürülen yiğitlerin, bilinçli amellerini, Allah asla zayi etmez.
Ahmet Varol : İnkâr edenlerle (savaşta) karşı karşıya geldiğinizde hemen boyunlarını vurun. Sonunda onları yenik düşürüp üstünlük sağladığınızda (esirleri) sıkı bağlara bağlayın. Artık bundan sonra ya lütufta bulunu(p serbest bırakı)n veya fidye karşılığı salıverin. Savaş ağırlıklarını bırakıncaya kadar [1] (böyle sürdürün). İşte böyle. Allah dileseydi onlardan öc alırdı. Ancak sizi birbirinizle imtihan etmek için (böyle emrediyor). Allah yolunda öldürülenlerin ise (Allah) amellerini boşa çıkarmayacak.
Ali Bulaç : Öyleyse, inkâr edenlerle (savaş sırasında) karşı karşıya geldiğiniz zaman, hemen boyunlarını vurun; sonunda onları 'iyice bozguna uğratıp zafer kazanınca da' artık (esirler için) bağı sımsıkı tutun. Bundan sonra ya bir lütuf olarak (onları bırakın) veya bir fidye (karşılığı salıverin). Öyle ki savaş ağırlıklarını bıraksın (sona ersin). İşte böyle; eğer Allah dilemiş olsaydı, elbette onlardan intikam alırdı. Ancak (savaş,) sizleri birbirinizle denemesi içindir. Allah yolunda öldürülenlerin ise; kesin olarak (Allah,) amellerini giderip boşa çıkarmaz.
Ali Fikri Yavuz : O’nun için, kâfirlerle muharebede karşılaştığınız zaman, hemen boyunlarını vurun; nihayet onları mağlûb ve perişan bir hale getirdiğiniz zaman, bağı sağlam bağlayın (esir alın ve onları sağlam tutun). Sonra da ya lutfedib (esirleri) salıverirsiniz, yahud (geri vereceğiniz esirler karşılığında) fidye alırsınız. (İsterseniz esirleri meccanen serbest bırakırsınız, isterseniz kendi esirlerinizle değiştirir ve onlara karşılık mal ve para alırsınız. Bunda muhayyersiniz). Harb, ağırlıklarını (silâh ve levazımatını) bırakıncaya (kâfirler, şirk ve isyanlarını terk edinciye) kadar, (öldürülürler, onlara yapılacak iş) budur. Allah dileseydi, o kâfirlerden (savaş yapmaksızın) intikamını alırdı. Fakat sizi birbirinizle imtihan etmek için (size savaşı emrediyor). Allah yolunda öldürülenlere gelince; onların amellerini Allah asla boşa çıkarmaz:
Bekir Sadak : Savasta inkar edenlerle karsilastiginizda boyunlarini vurun; sonunda onlara ustun geldiginizde onlari esir alin; savas sona erince onlari ya karsiliksiz, ya da fidye ile saliverin; Allah dilemis olsaydi, onlardan baska turlu oc alabilirdi, bunun boyle olmasi, kiminizi kiminizle denemek icindir. Allah, Kendi yolunda oldurulenlerin islerini bosa cikarmaz.
Celal Yıldırım : Savaşta kâfirlerle karşılaştığınızda boyunlarını vurun. Sonunda kuvvetlerini kırıp üstünlük sağlayınca, artık (aldığınız esirlerin) bağını sıkı tutun ; savaş ağırlıklarını bırakıp (nihayete erince) o esirleri ya iyilik edip salıverin, ya da fidye (kurtuluş akçesi) alarak serbest bırakın. Bu böyledir. Eğer Allah dileseydi onları yok edip öc alabilirdi. Ama (savaş ortamında) sizi birbirinizle imtihan etmek ister. Allah, kendi yolunda öldürülenlerin ise amellerini boşa çıkarmaz.
Diyanet İşleri : (Savaşta) inkâr edenlerle karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun. Nihayet onları çökertip etkisiz hâle getirdiğinizde bağı sıkı bağlayın (sağ kalanlarını esir alın). Artık bundan sonra (esirleri) ya karşılıksız ya da fidye karşılığı salıverin. Savaş sona erinceye kadar hüküm budur. Eğer Allah dileseydi, onlardan öç alırdı. Fakat sizi birbirinizle denemek için böyle yapıyor. Allah yolunda öldürülenlere gelince, Allah onların amellerini asla boşa çıkarmayacaktır.
Diyanet İşleri (eski) : Savaşta inkar edenlerle karşılaştığınızda boyunlarını vurun; sonunda onlara üstün geldiğinizde onları esir alın; savaş sona erince onları ya karşılıksız, ya da fidye ile salıverin; Allah dilemiş olsaydı, onlardan başka türlü öç alabilirdi, bunun böyle olması, kiminizi kiminizle denemek içindir. Allah, kendi yolunda öldürülenlerin işlerini boşa çıkarmaz.
Diyanet Vakfi : (Savaşta) inkâr edenlerle karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun. Nihayet onlara iyice vurup sindirince bağı sıkıca bağlayın (esir alın). Savaş sona erince de artık ya karşılıksız veya fidye karşılığı salıverin. Durum şu ki, Allah dileseydi, onlardan intikam alırdı. Fakat sizi birbirinizle denemek ister. Allah yolunda öldürülenlere gelince, Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmaz.
Edip Yüksel : Savaşta inkar edenlerle karşılaştığınzda boyunlarını vurun. Sonunda üstün geldiğinizde onları esir alın; onları ya karşılıksız veya fidye karşılığında salın. Savaş durumu kalkıncaya kadar bunu uygulayın. ALLAH dileseydi sizi savaş derdinden kurtarırdı; ancak O sizi böylece birbirinizle sınamaktadır. ALLAH yolunda öldürenlere gelince, onların yaptıklarını boşa çıkarmıyacaktır.
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) : Savaşta inkâr edenlerle karşılaştığınız zaman hemen boyunlarını vurun. Nihayet onlara üstün geldiğiniz zaman bağı sıkı bağlayıp esir alın. Sonra harp ağırlıklarını atıp, savaş bitince de onları ya karşılıksız olarak, ya da fidye ile salıverin. Allah'ın emri budur. Eğer Allah dileseydi onlardan başka türlü de intikam alırdı. Fakat böyle olması sizi birbirinizle denemek içindir. Allah yolunda öldürülenlere gelince, Allah onların amellerini asla boşa çıkarmaz.
Elmalılı (sadeleştirilmiş) : Onun için küfredenlerle muharebeye tutuştuğunuzda hemen boyunlarını vurmaya bakın! Ta kuvvetlerini derinden kırıp tepeleyinceye kadar (üstünlük sağladığınızda) bağı sıkı basın (sıkıca bağlayın kalanlarını); harp ağırlıklarını atana kadar (savaş sona erinceye değin), sonra ister karşılıksız salıverin, ister fidye karşılığında. Böyledir bu; şayet Allah dilese kesinlikle onlardan intikamını alır, ancak sizi birbirinizle imtihan edecek. Allah yolunda öldürülenlere gelince, onların amellerini asla boşa çıkarmaz.
Elmalılı Hamdi Yazır : Onun için küfredenlerle muharebeye tutuştunuz mu hemen boyunlarını vurmaya bakın, tâ kuvvetlerini derinden kırıp tepeleyinceye kadar, o vakıt da bağı sıkı basın, ondan sonra da ya azâd ya fidye, ta harb ağırlıklarını atana kadar, bu böyle, gerçi Allah dilese elbette onlardan öç alıverir ve lâkin sizi yekdiğerinizle imtihan edecek; Allah yolunda katledilenlere gelince amellerini aslâ boşa gidermez.
Fizilal-il Kuran : İnkar edenlerle karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun. Nihayet onları iyice vurup sindirince bağı sıkıca bağlayın (onları esir alın). Savaş sona erince de artık ya karşılıksız veya fidye karşılığı salıverin. Allah dileseydi onlardan başka türlü de öç alabilirdi. Bunun öyle olması kiminizi kiminizle denemek içindir. Ancak kendi yolunda ölenlerin yaptıklarını boşa çıkarmaz.
Gültekin Onan : Öyleyse, küfredenlerle (savaş sırasında) karşı karşıya geldiğiniz zaman, hemen boyunlarını vurun; sonunda onları 'iyice bozguna uğratıp zafer kazanınca da' artık (esirler için) bağı sımsıkı tutun. Bundan sonra ya bir lütuf olarak (onları bırakın) veya bir fidye (karşılığı salıverin). Öyle ki savaş ağırlıklarını bıraksın (sona ersin). İşte böyle; eğer Tanrı dilemiş olsaydı, elbette onlardan intikam alırdı. Ancak (savaş,) sizleri birbirinizle denemesi içindir. Tanrı yolunda öldürülenlerin ise; kesin olarak (Tanrı) amellerini giderip boşa çıkarmaz.
Hakkı Yılmaz : (4-6) "Artık Allah'ın ilâhlığına ve rabliğine inanmayan kimselerle karşılaştığınız/ savaştığınız zaman, hemen boyunları vuruş …/ölümüne savaşın. Sonra onlara üstün geldiğiniz zaman, hemen bağı sıkı bağlayın/sağlam kararlar alın. Sonra harp; bozum yapma işi ağırlıklarını atıp savaş bitince de onları ya karşılıksız olarak, ya da kurtulmalık karşılığı salıverin. İşte! Eğer Allah dileseydi elbette onları cezalandırıp adaleti sağlardı. Fakat böyle olması, sizi birbirinizle denemek içindir. Allah yolunda öldürülen/öldüren/savaşan kimselere gelince; artık Allah, onların amellerini asla boşa çıkarmaz. Allah onları kılavuzlayacak, durumlarını düzeltecek ve onları, kendilerine tanıttığı cennete girdirecektir. "
Hasan Basri Çantay : Onun için o küfredenlerle (muhaarebede) karşılaşdığınız vakit boyunlarını vurun. Nihayet onları mecalsiz bir haale getirdiğiniz zaman artık bağı sıkı tutun. (Ondan) sonra ise ya iyilik (yapın), yahud fidye (alın). Yeter ki harb (erbabı) ağırlıklarını bıraksın. (Emir) böyledir. Eğer Allah dileseydi onlardan (muhaarebesiz olarak da) elbet intikaam alırdı. Fakat (muhaarebeyi emr etmesi) sizi birbirinizle imtihan etmesi içindir. Allah yolunda öldürülenlerin amel (ve hizmet) lerini asla boşa çıkarmaz O.
Hayrat Neşriyat : Artık (savaşta) inkâr edenlerle karşılaştığınızda, hemen o boyunları(nı) vurmak(gerekir)! Nihâyet onlara ağır kayıplar verdirdiğiniz zaman, artık bağı sıkı tutun (onları esir alın); sonra da ya lûtfederek (karşılıksız) veya fidye alarak (onları salın)! Ve harb ağırlıklarını bırakıncaya kadar (gevşemeden, savaş tamâmen sona erene dek böyle yapın)! İşte (yapılacak iş) budur! Hâlbuki Allah dileseydi, elbette onlardan (hemen) intikam alırdı; fakat sizi birbirinizle imtihân etmek için (size savaşı emretmiştir). Allah yolunda öldürülenlere gelince, artık (Allah), onların amellerini aslâ boşa çıkarmayacaktır.
İbni Kesir : Öyleyse küfredenlerle karşılaştığınızda hemen boyunlarını vurun. Nihayet onları sindirince, bağı sıkı basın. Sonra da ya bir lütuf veya bir fidye. Yeter ki harb hazırlıklarını bıraksın. Eğer Allah, dileseydi; onlardan elbette intikam alırdı. Fakat kiminizi kiminizle denemek ister. Allah yolunda öldürülenlere gelince; Allah onların amellerini asla boşa çıkarmaz.
İskender Evrenosoğlu : Artık kâfirlerle karşılaştığınız zaman onları güçsüz (zayıf) bırakıncaya kadar boyunlarını vurun. Bağlarını kuvvetlendirin (esirleri sıkıca bağlayın). Nihayet savaşı, onun ağırlıklarını (silâhlarını ve savaş levazımatını) bırakınca da onları, ister lütuf olarak (bedelsiz) veya fidye alarak (bedel karşılığı) (bırakın). İşte böyle. Ve eğer Allah dileseydi, elbette onlardan intikam alırdı. Ve lâkin (bu) sizin bir kısmınızı, diğer bir kısımla imtihan etmek içindir. Ve onlar ki Allah yolunda öldürülenlerdir, o taktirde onların amelleri boşa çıkarılmaz.
Muhammed Esed : İmdi, (savaşta) hakikati inkara şartlanmış olanlar ile karşılaştığınız zaman onları alt edinceye kadar boyunlarını vurun ve sonra iplerini sıklaştırın ama sonra ya bir lütuf olarak yahut fidye karşılığı (onları serbest bırakın) ki savaşın izleri tamamiyle silinebilsin, (yapmanız gereken) budur. Ve (bilin ki) Allah dilemiş olsaydı onları (bizzat kendisi) cezalandırabilirdi ama (O, mücadele etmenizi istiyor ki) sizi birbiriniz aracılığıyla sınasın. Allah yolunda öldürülenlere gelince, Allah onların yaptıklarını zayi etmeyecektir.
Ömer Nasuhi Bilmen : İmdi kâfir olanlar ile (muharebede) karşılaştığınız zaman hemen boyunlarını vurunuz, nihâyet onların kanlarını ziyâdesiyle döktüğünüz vakit artık bukağıyı sıkıca bağlayın, sonra da (onları) ya meccanen azad edersiniz veya bir bedel mukabilinde serbest bırakırsınız. Tâ ki, savaş ağırlıklarını atıversin. Emir böyledir. Ve eğer Allah dilese, elbette onlardan (muharebesiz de) intikam almış olurdu. Velakin bazınızı bazınız ile imtihan etmesi için, böyle savaş ile emretmiştir. Ve o kimseler ki, Allah yolunda öldürülmüşlerdir, elbette (Allah) onların amellerini zayi kılmayacaktır.
Ömer Öngüt : (Savaşta) kâfirlerle karşılaştığınız zaman hemen boyunlarını vurun! Nihayet onlara iyice vurup sindirince bağı sıkıca bağlayın (esir edin). Savaş sona erince de artık ya karşılıksız veya fidye alarak salıverin. Bu böyledir. Eğer Allah dileseydi onlardan intikam alırdı, fakat sizi birbirinizle denemek ister. Allah yolunda öldürülenlere gelince, onların amellerini aslâ boşa çıkarmaz.
Şaban Piriş : İnkar edenlerle, (savaşta) karşılaştığınız zaman boyunlarına vurun! Onları iyice bozguna uğratınca, sımsıkı bağlayın. Sonra da ya karşılıksız bağışlayın; ya da savaş ağırlıklarını bırakıncaya kadar fidye alın. İşte böyle, eğer Allah dileseydi, onlardan kendisi intikam alırdı. Fakat, savaş sizi birbirinizle denemek içindir. Allah, yolunda öldürülenlerin çalışmalarını asla boşa çıkarmayacaktır.
Suat Yıldırım : İmdi kâfirlerle savaşta karşılaştığınız zaman hemen boyunlarını vurun. Nihayet onları iyice mağlub edince, işi sağlama bağlayın, onları esir alın. Savaş bitince onları ister lütuf olarak karşılıksız salıverir, ister fidye alarak bırakırsınız. Durum şu ki: Allah dileseydi, onlardan intikamınızı alır, onları cezalandırırdı. Fakat O, sizi birbirinizle denemek için savaşı emrediyor. Allah yolunda öldürülenler var ya, Allah onların yaptıklarını asla zayi etmeyecek, boşa çıkarmayacaktır.
Süleyman Ateş : (Savaşta) İnkâr edenlerle karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun. Nihâyet onları iyice vurup sindirince bağı sıkıca bağlayın (onları esir alın). Ondan sonra artık ya lutfen bırakır veya karşılığında fidye alırsınız. Harb, ağırlıklarını bırakıncaya (savaş sona erinceye) kadar (böyle yaparsınız). Allâh dileseydi (kendisi) onlardan öç alırdı, fakat sizi birbirinizle denemek için (size savaşı emrediyor). Allâh, kendi yolunda öldürülenlerin yaptıkları işleri zayi etmeyecektir.
Tefhim-ul Kuran : Öyleyse, küfredenlerle karşı karşıya geldiğiniz zaman, hemen boyunlarını vurun; sonunda onları iyice bozguna uğratıp zafer kazanınca da artık (esirler için) bağı sımsıkı tutun. Bundan sonra ya bir lütuf olarak (onları bırakın) ya da bir fidye (karşılığı salıverin). Öyle ki savaş ağırlıklarını bıraksın (sona ersin). İşte böyle; eğer Allah dilemiş olsaydı, elbette onlardan intikam alırdı. Ancak (savaş,) sizleri birbirinizle denemesi içindir. Allah yolunda öldürülenler ise; (Allah,) kesin olarak onların amellerini giderip boşa çıkarmaz.
Ümit Şimşek : Kâfirlerle savaşta karşı karşıya geldiğiniz zaman onların boyunlarını vurun. Onları iyice sindirdiğinizde, sımsıkı bağlayın. Savaş bittikten sonra ya onları lütfedip bırakır, yahut fidye alırsınız-tâ savaş sona erip silâhlar bırakılıncaya kadar böyle yapın. Allah dileseydi onlardan intikam alırdı. Lâkin O sizi birbirinizle sınıyor. Allah yolunda öldürülenlerin ise yaptıklarını O hiçbir zaman boşa çıkarmaz.
Yaşar Nuri Öztürk : Küfre batmışlarla burun buruna geldiğinizde, boyunlar vurulur. Nihayet onları bastırıp sindirdiğinizde, antlaşma bağını sıkı bağlayın. Artık bundan sonrası ya bir bağışlama ya bir fidyedir. Nihayet, harp, ağırlıklarını yere bırakır. İşte böyle! Eğer Allah dileseydi, onlardan öç alırdı. Ama kiminizi kiminizle denemek için böyledir. Allah yolunda öldürülenlerin amelleri asla göz ardı edilmeyecektir.


Kuran Mealleri Veritabanı ve Site Dosyalarını indirmek için TIKLAYINIZ.
[Sitemiz kurulum ve geliştirme aşamasındadır. Hatalar, eksikler bulunmaktadır! Lütfen dikkatli olunuz.]

{ayet_meali.php}