» 4 / Nisâ  Suresi:

Kuran Sırası: 4
İniş Sırası: 92

Celal Yıldırım Meali
Ey insanlar! Sizi bir tek nefs (can olan Âdem)den yaratan, ondan da eşini meydana getiren ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinize karşı gelmekten ve akrabalık (bağlarını koparmak)tan sakının. Şüphesiz ki, Allah üzerinizde (kusursuz) bir gözeticidir.(4:1)
Yetimlere mallarını verin; temizi murdara değiştirmeyin. Onların mallarını kendi mallarınıza karıştırarak yemeyin. Çünkü böyle yapmanız muhakkak ki büyük bir vebaldir.(4:2)
Eğer (velîsi bulunduğunuz) yetim kızlarla (evlenince) haklarını gözetemiyeceğinizden, adalet sağlayamıyacağınızdan korkarsanız, (onlarla değil) size helâl olup hoşunuza giden diğer kadınlarla ikişer, üçer, dörder nikâh ediniz. Eğer bu takdirde de aralarında adalet kuramıyacağınızdan endişe ederseniz bir kadınla veya elinizin altındaki câriye ile yetinin. Bu, adaletten sapmamanıza daha yakındır.(4:3)
(Evlendiğiniz) kadınlara mehirlerini güçlük çıkarmadan gönül rızasıyla verin. Eğer onun bir kısmını kendi arzularıyla size bağışlarlarsa, onu rahatlıkla, içinize sinerek yeyin.(4:4)
Allah'ın geçiminizi sağlamaya destek kıldığı mallarınızı (savurgan) beyinsizlere vermeyin; (mallarınızda yapacağınız tasarruf ve elde edeceğiniz gelirle) onları besleyin, giydirin ve kendilerine örfe uygun güzel söz söyleyin.(4:5)
(Himayeniz altındaki) yetimleri, evlenme çağına gelinceye kadar deneyin ; onlarda (din ve dünya işlerinde, malı koruma ve bilerek harcama hususunda) bir olgunluk görürseniz, mallarını kendilerine teslîm ediniz. Büyürler de (geri alırlar) diye mallarını tezelden gereksiz harcayıp yemeyiniz. Zengin olan (vasî ya da veli) müstağni davransın ; fakir olanı ise örfe uygun şekilde yesin. Bir de yetimlerin mallarını (vakti gelip) kendilerine teslîm ettiğiniz zaman onlara karşı şâhid tutunuz. Hesap sorucu olarak Allah yeter.(4:6)
Ana-baba ve yakın hısımların —az olsun, çok olsun— geriye bıraktığı (mirası)ndan erkeklere bir pay; yine ana-baba ve yakın hısımların geriye bıraktığı (mîrası)ndan kadınlara bir pay vardır. Bu, farz kılınmış belirli bir hissedir.(4:7)
Mîras taksiminde (mirasçı olmayan) hısımlar, öksüzler ve yoksullar hazır bulunursa, azık olacak ölçüde onlara da bir şey verin ve güzel söz söyleyin (kırıcı, incitici olmayın).(4:8)
Arkalarında elleri ermez, güçleri yetmez çocuklarını bırakacak olsalardı, onlar hakkında endişe duyanlar, (vasilik ettikleri yetimler hakkında da) aynı endişeyi duysunlar (ve bu hususta da) Allah'a karşı gelmekten sakınsınlar, sağlam ve doğru söz söylesinler.(4:9)
Doğrusu yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, ancak karın dolusu ateş yemiş olurlar. Onlar harıl harıl yanıp yükselen bir ateşe gireceklerdir.(4:10)
Allah, çocuklarınız hakkında (mîras konusunda) şunu tavsiye eder, (ilâhî hükümlerini bildirir): Erkeğe, iki dişi payı vardır. Dişiler ikiden fazla ise, (erkek kardeşleri de yoksa) terekenin üçte ikisini alırlar. Dişi bir tane ise, (yine erkek kardeşi de yoksa) terekenin yarısı onundur. Eğer ölenin çocuğu varsa, ana-baba-dan her birine altıda bir hisse verilir. Ölenin çocuğu yoksa, ana-babası da kendine mîrasçı bulunuyorsa, anasına üçte bir, (geriye kalanı babasına) verilir. Ölenin kardeşleri varsa, anası altıda bir alır. Bütün bunlar, ölenin yaptığı vasiyyeti ve üzerindeki borcu yerine getirildikten sonradır. Babalarınızdan ve çocuklarınızdan hangisinin fayda bakımından daha yakın olduğunu bilemezsiniz. (Belirlenen paylar) Allah'tan bir farizadır. Allah bilendir ve yegâne hikmet sahibidir.(4:11)
Eğer karılarınızın çocukları yoksa, bıraktıklarının yarısı sizindir. Çocukları varsa, bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Bütün bunlar yaptıkları vasiyyet veya (üzerlerindeki) borç (ödenip) yerine getirildikten sonradır. Eğer çocuğunuz yoksa, bıraktığınızın dörtte biri karılarınızındır. Çocuğunuz varsa, bıraktığınızın sekizde biri karılarınızındır. Bu da yaptığınız vasiyyet veya borçtan sonradır. Eğer vâris olunan (muris) erkek veya kadının çocuğu ve babası yoksa ve (ana tarafından) bir erkek veya kız kardeşi bulunuyorsa, herbirine altıda bir verilir. Sayıları bundan (birden) fazla ise üçte bir hisseye ortaktırlar. Bu da yapılan vasiyyet veya borçtan sonradır. Bütün bunlar mirasçıları zarara uğratmaksızın yerine getirilir. Bunlar Allah tarafından tavsiye (emir)dir. Allah bilendir ve yüksek hilm sahibidir.(4:12)
İşte bunlar Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'a ve Peygamberine itaat ederse, Allah onu altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları Cennetlere koyar. Bu da büyük bir kurtuluştur.(4:13)
Kim de Allah'a ve Peygamberine isyan edip (başkaldırır) da O'nun sınırlarını aşarsa, Allah onu, içinde devamlı kalacağı bir ateşe sokar ; artık horlayıcı bir azâb onun içindir.(4:14)
Kadınlarınızdan fuhuş (zina) yapanların, (bunu isbat için) aleyhlerine aranızdan dört şahit getirin. Eğer şahitlik ederlerse, o kadınları ölüm alıp götürünceye veya Allah onlara bir yol açıncaya kadar evlerde tutun.(4:15)
Sizlerden fuhuşa sapanların (zina edenlerin) ikisine de eziyette bulunun (onları ayıplayıp, kınayın). Tevbe edip kendilerini düzeltirlerse, artık vazgeçin. Şüphesiz ki, Allah tevbeleri çokça kabul eden ve merhameti bol olandır.(4:16)
Allah'ın kabul edeceğini üzerine aldığı tevbe, bilmeyerek kötülük (günah) işledikten sonra çok geçmeden pişmanlık duyanların tevbesidir. İşte Allah bunların tevbesini kabul eder. Allah bilendir ve yegâne hikmet sahibidir.(4:17)
Yoksa kötülük (günah ve veballeri işleyip (devam ederken) kendisine ölüm gelince, «Ben şimdi tevbe ettim» diyenlerin ve bir de kâfir olarak ölenlerin tevbesi (kabul edilir) değildir. İşte onlara elem verici bir azâb hazırlamışızdır.(4:18)
Ey imân edenler! Kadınlara zorla vâris olmaya kalkmanız, (mehir olarak) verdiğinizin bir kısmını alıp götürmeniz için onları sıkıştırmanız size helâl değildir. Meğerki apaçık bir fuhuş işleyeler. (O takdirde verilenin bir kısmı karşılığında boşayabilirsiniz). Kadınlarınızla iyi geçinin. Kendilerinden hoşlanmayıp tiksiniyorsanız, hoşlanmadığınız bir şeyde Allah birçok hayr takdir etmiş olabilir.(4:19)
Bir eşinizi boşayıp da yerine başka bir eş almak istiyorsanız, öncekine (mehir olarak) kantar kantar altın (çokça mal) vermiş olsanız bile, hiçbir şeyi geri almayınız. (Boşamaya sebep uydurup) iftira ederek, açık günah işleyerek verdiğinizi ondan geri alır mısınız ?(4:20)
Nasıl alırsınız ki, birbirinize iyice katılıp başbaşa kaldınız ve onlar (adına) sizden sağlam bir söz de almışlardı.(4:21)
Babalarınızın evlendiği kadınlarla evlenmeyin, ancak geçen geçti. Doğrusu bu bir fuhuş, çok çirkin bir davranış, ilâhî gazab ve ne kötü bir yoldur !(4:22)
Analarınız, kızlarınız, kızkardeşleriniz, halâlarınız, teyzeleriniz, kardeş kızları, kızkardeş kızları, sizi emziren süt analarınız, süt kardeşleriniz, karılarınızın anaları, kendileriyle gerdeğe girdiğiniz karılarınızdan (doğma) yanınızda beslediğiniz üvey kızlarınız, —analarıyla gerdeğe girmemişseniz onlarla evlenmenizde bir sakınca yoktur— öz oğullarınızın kanlarıyla ve iki kız kardeşi nikâhınız altında birleştirmek suretiyle evlenmeniz haram kılınmıştır. Ancak (daha önce) geçen geçmiştir. Şüphesiz ki Allah hem çok bağışlayan, hem çok merhamet edendir.(4:23)
Evli kadınlarla evlenmeniz de haram kılınmıştır. Elinizde bulunan (evli harp esirleri) cariyeler müstesna.. (İşte bütün bunlar) Allah' in size farz kıldığı yazılı hükümlerdir; bunlardan başkasını, namuslu-iffetli, zinadan kaçınarak mallarınızla (mehir verip) istemeniz size helâl kılınmıştır. O halde onlardan hangisinden (nikâh akdiyle) yararlandınızsa, mehrini takdir edildiği şekilde verin ; (bu bir haktır). Takdir edildikten sonra karşılıklı rıza ile anlaştığınızda size bir vebal yoktur. Şüphesiz ki, Allah bilendir ve yegâne hikmet sahibidir.(4:24)
Sizden kim iffetli hür mü'mine kadınlarla evlenecek güce sahip değilse, ellerinizde bulunan mü'mine cariyelerinizden (alıp evlensin). Allah imânınızı daha iyi bilendir. Kiminiz kiminizdensiniz, (aynı soydan gelmesiniz). O halde fuhuşta bulunmayan, gizli dost edinmeyen namuslu iffetli olanlarını sahiplerinin izniyle kendinize nikahlayın ; mehirlerini de örfe uygun biçimde verin. Bu evlilikten sonra fuhşa saparlar (zina ederler)se, o takdirde cezaları, hür kadınlar hakkında konan cezanın yarısıdır. (Cariyeyle evlenmenize izin verilmesi) sizden günah sıkıntısına (zinaya) düşmekten korkanlar içindir. Sabretmeniz sizin için daha hayırlıdır. Allah çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.(4:25)
Allah size (dinî hükümleri ve hükümlerin bağlı bulunduğu ahlâkî ölçüleri) açıklamak, sizden öncekilerin yollarını (örnekleriyle sergileyip) göstermek ve tevbenizi kabul etmek ister. Allah bilendir ve yegâne hikmet sahibidir.(4:26)
(Öyle ya) Allah tevbelerinizi kabul etmek ister. Şehvetlerine uyup gidenler ise, sizin (doğru yoldan) iyice sapmanızı arzu ederler.(4:27)
Allah sizden (ağır sorumlulukları, taşınması zor yükleri) hafifletmek ister. İnsan oldukça zayıf (iradeli) yaratılmıştır.(4:28)
Ey imân edenler! Mallarınızı aranızda bâtıl sebeplerle yemeyin; ancak karşılıklı rızayla meydana gelen alım-satım ile (yemeniz helâldir). Kendi kendinizi (haram yiyip haksızlıkta bulunarak) öldürmeyin. Şüphesiz ki Allah size karşı çok merhametlidir.(4:29)
Kim de bunu (ilâhî sınırı) aşarak, haksızlıkta bulunarak işlerse, onu ateşe ulaştırıp (Cehennem'e) sokacağız. Bu da Allah'a göre çok kolaydır.(4:30)
Eğer men'edildiğiniz büyük günahlardan kaçınırsanız, kusurlarınızı örtüp temizleriz ve sizi şerefli bir makama yerleştiririz.(4:31)
Allah'ın kiminizi kiminizden üstün kıldığı hususları temenni edip durmayın. Erkeklere kazandıklarından bir pay, kadınlara da kazandıklarından bir pay vardır. Siz Allah'tan bol nîmetini, cömertçe ihsanını isteyin. Şüphesiz ki Allah, her şeyi bilendir.(4:32)
Ana-babanın ve yakın hısımların geriye bıraktıkları maldan —erkek ve kadından her biri için— vârisler kıldık. Kendileriyle yeminli bağlantı yaptığınız kimselere de hisselerini verin. Şüphesiz ki Allah her şeye şahittir.(4:33)
Erkekler, kadınlar üzerine koruyucu ve işlerini yürütücü üstünlüktedirler. Bu da Allah'ın kimini kimine üstün kılması ve erkeklerin mallarını (mehir ve nafaka olarak) harcamaları sebebiyledir. Bu bakımdan güzel huylu, iyi amelli kadınlar itaâtlıdırlar. Allah (onların haklarını ve iffet perdelerini) nasıl koruduysa, onlar da (kocalarının) yokluğunda öylece (hem kendilerini, hem kocalarının mal ve şerefini) korurlar. O kadınların ki, baş kaldırıp itaatsizliklerinden endişe duyarsanız, önce onlara öğüt verin, sonra da yataklarında yalnız bırakın ; (yola gelmezlerse) bu defa dövün. O takdirde (kadınlık vecibelerini yerine getirip) size itaat ederlerse, artık (üzüp incitmek için) aleyhlerinde bir yol aramayın. Şüphesiz ki Allah, çok yücedir, çok büyüktür.(4:34)
Karı-koca arasının açılmasından endişe ederseniz, bir hakem erkeğin ailesi tarafından, bir hakem de kadının ailesi tarafından gönderin ; karı-koca (ya da hakemler) aralarını düzeltmeyi dilerlerse, Allah onları başarılı kılar. Şüphesiz ki, Allah her şeyi bilen ve her olup bitenden haberlidir.(4:35)
Allah'a ibâdet edin (kulluk vecîbelerini yerine getirin), hiçbir şeyi O'na ortak koşmayın. Anaya, babaya iyilik edin ; hısımlara, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa ve sahip olduğunuz elinizin altındaki (köle, câriye, hizmetçi, işçi)lere de iyilik edin, (alçak gönüllü, güzel sözlü davranın). Şüphesiz ki, Allah kendini beğenip böbürleneni ve övüneni sevmez.(4:36)
Onlar ki, cimrilik eder, insanlara da cimrilikle tavsiyede bulunur ve Allah'ın kendilerine verdiği bol nimeti, cömertçe ihsanı gizlerler, (elbette ki Allah onları sevmez). Biz de böyle olan inkarcı nankörlere aşağılayıcı bir azâb hazırladık.(4:37)
Hem onlar ki mallarını, insanlara gösteriş olsun diye. harcarlar da Allah'a ve Âhiret gününe inanmazlar, (onların arkadaşı Şeytan'dır). Artık Şeytan kime dost ve arkadaş olursa, arkadaş olarak o ne kötüdür!(4:38)
Allah'a ve Âhiret gününe imân edip Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiğinden (Allah için) harcasalardı ne zararları olurdu ? Allah onları bilendir.(4:39)
Şüphesiz ki Allah zerre ağırlığınca haksızlık yapmaz. Zerre ağırlığınca bir iyilik olsa, onu kat kat arttırır ve kendi katından bir de büyük bir ecir (mükâfat) verir.(4:40)
Her ümmetten bir şâhid getireceğimiz, seni de onlar üzerine şâhid getireceğimiz zaman (halleri) nice olur?(4:41)
Küfredip Peygamber'e karşı gelenler; o gün yerle bir olmayı çok isterler ve Allah'tan hiçbir söz gizleyemezler.(4:42)
Ey imân edenler! Sarhoş iken —ne dediğinizi bilinceye kadar— cünüp iken, —yoldan geçmeniz müstesna— gusledinceye kadar namaza (ve mescide) yaklaşmayın. Eğer hasta veya yolculukta iseniz, sizden biriniz tabiî ihtiyacını gidermekten gelmişse veya kadınlara dokunmuşsanız, bu durumda su da bulamamışsanız, temiz bir toprağa teyemmüm edip yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz ki Allah çok affedici ve çok bağışlayıcıdır.(4:43)
Kendilerine kitaptan az-çok bir pay verilenlere bakmaz mısın ? Bunlar sapıklığı satın alıp sizin de doğru yoldan sapmanızı isterler.(4:44)
Allah ise düşmanlarınızı daha iyi bilendir. İşinizi düzenleyici dost olarak da Allah yeter; yardımcı olarak da Allah elverir.(4:45)
Yahudilerden bir kısmı, kelimeleri konulduğu yerden değiştirirler, dillerini eğip bükerek, dine de saldırarak, «işittik (ama kalbimizle) karşı koyduk!» derler. Dinle, a dinlemez olası! «Râinâ — bizi güt, bizi gözet a çoban !» derler. Eğer onlar, «işittik ve itaat ettik», «dinle ve bizi gözet!» deselerdi herhalde kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Ama Allah küfürleri sebebiyle onları lânetlemiştir. Bu yüzden —azı müstesna— imân etmezler.(4:46)
Ey kendilerine kitap verilenler ! Beraberinizdeki kitabı tasdîk ettiği halde indirdiğimiz bu Kitab (Kur'ân)a, biz henüz bir takım yüzleri belirsiz hale getirip enselerine çevirmeden veya Cumartesi (hürmetini çiğneyen) kimseleri lanetlediğimiz gibi onları lanetlemeden önce imân edin. Allah'ın emri mutlaka yerine gelir.(4:47)
Şüphesiz ki Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz; bundan başka (günahları) dilediği kimseler için bağışlar. Artık kim Allah'a ortak koşarsa, şüphesiz o, büyük bir günah ile iftirada bulunmuş olur.(4:48)
Görmedin mi, şu kendini temize çıkaranları ? Ama Allah, dilediğini temize çıkarır ve hurma çekirdeğindeki ince lif kadar olsun haksızlığa uğramazlar.(4:49)
Bak, Allah'a karşı nasıl yalan uyduruyorlar! Açık günah olarak bu yeter.(4:50)
Şu kendilerine kitaptan azçok bir pay verilenleri görmedin mi? Cibt ve Tâğût (put ve benzeri bâtıl tanrılarla inanıyorlar ve inkarcılar için de, «Bunlar şu imân eden (Müslüman mü'min)lerden yolca daha doğrudurlar!» diyorlar.(4:51)
İşte bunlar, Allah'ın lanetlediği kimselerdir. Allah kimi lanetlerse artık ona bir yardımcı bulamazsın.(4:52)
Yoksa onlara mülk-ü saltanattan bir pay mı var ? O takdirde insanlara hurma çekirdeğinin oyuğu kadar bir şey bile vermezler.(4:53)
Yoksa Allah'ın insanlara cömertçe sunduğu nîmet ve bol ihsanına karşı hased mi ediyorlar ? Gerçekten biz İbrahim hanedanına kitap ve hikmet verdik, hem de büyük bir mülk sunduk.(4:54)
Bu sebeple onlardan kimi imân etti, kimi de yüzçevirdi. Cehennemin boy boy yükselen ateşi onlara elverir.(4:55)
Şüphesiz ki, âyetlerimizi in kâr eden kâfirleri ileride ateşe atıp yakacağız; derileri her yandığında —azabı iyice tadsınlar diye— onun yerine başka deri koyup yeniliyeceğiz. Doğrusu Allah çok güçlüdür, çok üstündür, yegâne hikmet sahibidir.(4:56)
İmân edip iyi-yararlı amellerde bulunanları, altlarından ırmaklar akan Cennet'lere sokacağız; artık orada devamlı kalırlar; onlara orada tertemiz zevceler vardır ve onları koyu gölgeliğe koyacağız.(4:57)
Şüphesiz ki Allah emânetleri ehline vermenizi, insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emreder. Doğrusu Allah, bununla size ne güzel öğüt verir! Şüphesiz ki Allah her şeyi işiten ve görendir.(4:58)
Ey imân edenler! Allah'a itaat edin ; Peygambere itaat edin, sizden olan emir sahiplerine de... Bir şey hakkında tartışıp çekişirseniz, onu Allah'a ve Peygamber'e döndürün ; tabiî eğer Allah'a ve Âhiret gününe inanıyorsanız... Böyle yapmanız daha hayırlı, sonuç itibariyle de daha iyidir.(4:59)
Sana indirilene ve senden önce indirilene inandıklarını iddia edenleri görmedin mi ? Bâtılı temsîl edenin önünde muhakeme olmak isterler ; halbuki onu tanımamak (reddedip uymamak)la emrolunmuşlardı. Şeytan onları çok uzak bir sapıklıkla saptırmak ister.(4:60)
Onlara, Allah'ın indirdiğine ve Peygamber'e gelin, denildiği zaman, münafıkların senden hep uzak kaldığını görürsün.(4:61)
işlediklerinin karşılığı olarak kendilerine bir musîbet dokununca nasıl da çok geçmeden sana gelip iyilik etmekten ve ara bulmaktan başka bir şey istemedik, diye Allah ile yemin ederler.(4:62)
İşte bunlar öyle kimselerdir ki, Allah kalblerinde olanı çok iyi bilir. Onlardan yüzçevir, onlara öğüt ver, onlara kendileriyle ilgili çok te'sirli açık-seçik söz söyle.(4:63)
Biz gönderdiğimiz her peygamberi, ancak —Allah'ın izniyle— kendisine itaat edilmesi için gönderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettiklerinde sana gelip Allah'tan günahlarının bağışlanmasını dileselerdi ve Peygamber de onlar için Allah'tan bağışlanma dileseydi, elbette Allah'ı tevbeleri çokça kabul eden ve çok merhametli bulurlardı.(4:64)
Hayır, hayır! Rabbine and olsun ki, aralarında tartışıp çekiştikleri şeylerde seni hakem kabul edip sonra da verdiğin hükümden dolayı içlerinde bir sıkıntı duymaksızın tam bir bağlanışla bağlanmadıkça imân etmiş olmazlar.(4:65)
Eğer onlara: «Kendinizi öldürün veya yurdunuzdan çıkın !» diye bir şey farz kılmış olsaydık, içlerinden pek azı dışında bunu yapmazlardı. Eğer kendilerine yapılan öğüdü yerine getirselerdi, herhalde haklarında hayırlı, (imânlarının) sebat etmesi bakımından daha sağlam ve sıhhatli olurdu.(4:66)
(67-68) Ve o zaman biz de kendi katımızdan onlara büyük bir mükâfat verir ve kendilerini elbette doğru bir yola eriştirirdik.(4:67)
Öyle ya, kim Allah'a ve Peygamber'e itaat ederse, işte onlar Allah'ın kendilerine nîmet sunduğu Peygamberler, Sıddîkler, Şehîdler ve Sâlihlerle beraberdirler. Bunlar ise ne güzel arkadaşlardır.(4:69)
İşte bu bol nîmet, çok ihsan Allah'tandır. Allah'ın (her şeyi gereği gibi) bilmesi yeter.(4:70)
Ey imân edenler! (düşmana karşı) hazırlanıp tetik üzere olun da (gerektiğinde) bölük bölük çıkın veya toptan seferber olun.(4:71)
içinizden öylesi var ki, ağır davranır; size bir musîbet dokunursa, «Herhalde Allah bana lütfetti, çünkü onlarla beraber hazır bulunmadım» der.(4:72)
Ve Allah'tan size bol nîmet, çok ihsan erişirse, —aranızda hiçbir dostluk ve sevgi yokmuş gibi davranarak— «Keşke onlarla beraber bulunsaydım da, ben de büyük bir başarı elde etseydim» diye (hayıflanır).(4:73)
Gerçek bu olunca, artık dünya hayatını Âhiret (sevabı ve mutluluğu) karşılığında satanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya üstün gelir (gazi olur)sa, ona büyük bir ecir (mükâfat) vereceğiz.(4:74)
Size ne oluyor da Allah yolunda ve «Rabbimiz ! Halkı zâlim olan şu ülkeden bizi çıkarıp kurtar ve kendi katından işlerimizi düzene koyacak bir sahip ve kendi tarafından bize bir yardımcı gönder» diyen zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz?!(4:75)
İmân edenler, Allah yolunda savaşırlar; inkâr edenler, tâğût (azgın kâfirler, lanete hak kazanan İblîs ve Allah'tan başka ilâh edinilen bâtıl tanrı) yolunda savaşırlar. O halde siz şeytanın dostlarıyla savaşın. Şüphesiz ki, şeytanın hilesi pek zayıftır.(4:76)
Kendilerine, «ellerinizi savaştan çekin ; namazı kılın, zekâtı verin» denilen kimseleri görmedin mi ? Savaş üzerlerine farz kılınınca içlerinden bir topluluk (düşmanları olan) insanlardan, Allah'tan korkar gibi veya daha fazla korkarlar ve : «Ey Rabbimiz ! Neden üzerimize savaşı farz kıldın ? Bizi yakın bir zamana kadar geciktiremez miydin ?» derler. De ki: Dünya geçimliği ne de olsa azdır. Âhiret ise, Allah'tan korkup kötülüklerden sakınanlar için daha hayırlıdır ; hem hurma çekirdeğindeki fitil kadar haksızlığa uğratılmazsınız.(4:77)
Nerede olursanız olun, isterse sağlam yapılı kaleler içinde bulunun, ölüm gelip size yetişecektir. Kendilerine bir iyilik dokunursa, bu Allah'tandır, derler. Bir kötülük dokunursa bu senin yüzündendir, derler. De ki: Hepsi de Allah'tandır. O topluluğa ne oluyor da hiçbir söz anlamaya yanaşmıyorlar?!(4:78)
Sana dokunan herhangi bir iyilik Allah'tandır. Sana isabet eden herhangi bir kötülük de senin nefsindendir. Biz seni insanlara bir peygamber olarak gönderdik ; şahit olarak Allah yeter.(4:79)
Peygambere itaat eden, gerçekte Allah'a itaat eder. Kim de yüz çevirirse (üzülme, çünkü) seni onlar üzerine koruyucu (bir bekçi olarak) göndermedik.(4:80)
(Münafıklar): «Bizden sana itaat !»dedi(er. Yanından ayrılıp dışarı çıktıklarında onlardan bir kısmı senin dediğinin başka (ölçü ve değişik hükmüyle) geceler; (yani aksine bir yol, bir plân kurmaya çalışır). Allah onların neler kurup gecelediklerini (bir bir) yazıyor. Böyle olunca da sen onlardan vazgeç; Allah'a güvenip dayan. Vekîl olarak Allah yeter.(4:81)
Onlar Kur'ân'a etraflıca bakıp iyice düşünmüyorlar mı ? Eğer O, Allah'tan başkası tarafından (indirilmiş ya da yazılmış) olsaydı herhalde içinde birbirini tutmayan birçok uyumsuzluklar, tutarsızlıklar bulurlardı.(4:82)
Kendilerine güven ve korkuyla ilgili bir haber geldiğinde onu hemen yayıverirler. Halbuki onu (yaymadan) Peygamber'e ve kendilerinden emir sahiplerine arzetselerdi, onlardan hüküm çıkarmaya (olumlu sonuç almaya) yetkili olanları elbette onu bilirdi. Allah'ın size fazl-u rahmeti olmasaydı, —azınız müstesna— şeytana uyup giderdiniz.(4:83)
O halde Allah yolunda savaş. Sen ancak kendinden sorumlusun. Mü'minleri de savaşa teşvîk et. Ola ki Allah, o inkarcıların kuvvet ve saldırısını önler. Allah'ın kuvvet ve saldırısı ise elbette daha şiddetlidir. (Saldırganları) uzaklaştırıp (onlara hakkettikleri) cezayı vermesi de daha ağırdır.(4:84)
Kim güzel bir şefaatte bulunur (hakkını savunamıyan birine sahip çıkıp haklılığını isbatlamasını veya suç zanlılığından kurtarmasını veya hakkının geri alınmasını sağlarsa), ona, o şefaatten (sevap ve sonuç bakımından) bir pay vardır. Kim de kötü bir şefaatte bulunursa ona da (günah ve suç bakımından) bir hisse varda. Allah, her şeyi görüp gözeten ve her şeye gücü yetendir.(4:85)
Sevgi, saygı ve selâm ifâde eden bir söz ile size ilgi ve saygı gösterildiğinde siz de ondan daha iyisiyle ilgi ve saygı gösterin veya aynen karşılık verin. Şüphesiz ki Allah, her şeyin hesabını lâyıkıyle görendir.(4:86)
Allah'tan başka hiçbir ilâh yok, ancak O vardır. (Meydana geleceğinde) hiç şüphe olmayan Kıyamet günü elbette sizi toplayıp biraraya getirecektir. Allah'tan daha doğru sözlü kim ?(4:87)
Size ne oluyor da, Allah kendilerini kazandıkları (bunca vebal ve günah) yüzünden başaşağı ettiği halde münafıklar hakkında iki fırkaya ayrılıyorsunuz! Yoksa Allah'ın (sünneti ve koymuş olduğu hayat kanunu gereği) saptırdığını siz mi doğru yola eriştirmek istiyorsunuz?! Allah kimi saptırırsa elbette onun için (doğru) bir yol bulamazsın.(4:88)
Kendileri küfre girdiği gibi, sizin de küfre girip (onlarla) eşit olmanızı çok isterler. Artık (bu durumda inanıp) Allah yolunda hicret edinceye kadar, onlardan dost edinmeyin. Eğer (inanmayıp) yüzçevirirlerse, o takdirde bulup yakaladığınız yerde onları öldürün; onlardan ne bir dost, ne de bir yardımcı edinin'(4:89)
Ancak sizinle aralarında anlaşma bulunan bir kavme varıp sığınanlar veya sizinle savaşmaktan ya da kendi kavimleriyle savaşmaktan göğüsleri daralmış olarak size gelenleri öldürmeyin. Allah dileseydi onları size musallat ederdi de sizinle savaşırlardı. O halde sizi bırakıp bir tarafa çekilirler de sizinle savaşmazlar ve size barış önerirlerse, artık Allah onlara karşı (tecâvüzde bulunmanız için) size bir yol bırakmamıştır.(4:90)
Onlardan diğer bir kısmını da hem sizden güven içinde olmayı, hem kendi kavimlerinden güven içinde kalmayı arzu eder (bir tutum içinde) bulursunuz. Ama ne kadar fitneye sevkedilirlerse, başaşağı (o fitnenin) içine atılırlar. Şayet sizi bırakıp bir tarafa çekilmezler, size barış teklif etmezler ve ellerini de (sizden) çekip tutmazlarsa, bulduğunuz yerde onlar aleyhine, size çok açık bir belge ve yetki verdik.(4:91)
Bir mü'minin diğer bir mü'mini öldürmesi hiç de doğru ve yakışır değildir; meğerki yanlışlıkla (öldürmüş) ola.. Kim bir mü'mini yanlışlıkla öldürürse, mü'min bir köle azâd etmesi (hürriyetine kavuşturması) ve öldürülenin vârislerine teslîm edilecek bir diyet (kan pahası) ödemesi gerekir. Meğerki mirasçılar o diyeti sadaka olarak bağışlasınlar, (o takdirde diyet kalkar). Eğer (yanlışlıkla) öldürülen kimse mü'min olduğu halde, size düşman bir kavimden ise, o takdirde bir inanmış köle azâd etmesi gerekir. Eğer aranızda anlaşma bulunan bir kavimden olursa, vârislerine teslîm edilecek bir diyet ve bir de inanmış bir köle azâd etmesi gerekir. Bunları bulamıyana Allah tarafından tevbenin kabulü için ardarda iki ay oruç tutması gerekir. Allah her şeyi bilen ve yegâne hikmet sahibidir.(4:92)
Kim de bir mü'mini kasden öldürürse, onun cezası, içinde devamlı kalacağı Cehennem'dir. Allah ona gazab etmiş, onu lânetlemiştir ve ona büyük bir azâb hazırlamıştır.(4:93)
Ey imân edenler! Allah yolunda (savaşmak üzere) adım atıp yürüdüğünüzde, açıklığa kavuşmasını anlamaya, sonucunu tesbit edip öğrenmeye çalışın, size İslâmî ölçüde selâm verip müslüman olduğunu bildirene, —dünya hayatının menfaatini arzulayarak— sen mü'min değilsin, demeyin. (Unutmayın ki) Allah katında birçok ganimetler var. Bundan önce siz de öyle idiniz; Allah size lûtf-u keremde bulundu. O sebeple açıklığa kavuşmasını iyice araştırın. Şüphesiz ki Allah, yapageldiğiniz şeylerden haberlidir.(4:94)
(95-96) Mü'minlerden —özür sahipleri dışında— (evlerinde) oturanlarla mallarıyla canlarıyla Allah yolunda cihâd edenler eşit değillerdir. Allah, mallarıyla canlarıyla cihâda katılanları derece bakımından, oturup kalanlardan üstün kılmıştır. Gerçi Allah herbirine en güzel (yurt olan Cennet)i va'detmiştir. Allah cihâd edenleri oturup kalanlar üzerine büyük mükâfatlarla, kendi katından derecelerle, mağfiret ve rahmetle çok üstün kılmıştır. Allah çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.(4:95)
Kendilerine haksızlıkta bulunup yazık eder bir halde iken meleklerin (gelip) canlarını aldıkları kimselere gelince, onlara: «Ne işte bulundunuz ?» diye sorarlar. Onlar da: «Biz yeryüzünde (savaşamıyan, cihâda katılamıyan) birtakım âcizler idik,» derler. Melekler: «Allah'ın arzı geniş değil miydi, orada hicret etseydiniz ya ?!» derler. İşte bunların dönüp eyleşecekleri yer Cehennemdir. Gidilecek yer olarak orası ne kötüdür !(4:97)
Ancak erkeklerden, kadınlardan ve çocuklardan cidden âciz olup bir çare bulmaya güç getiremiyenler ve bu yüzden (hicrete) yol bulamıyanlar müstesna..(4:98)
İşte bunları Allah'ın affetmesi umulur. Allah hem çok affedendir, hem çok mağfirette bulunandır.(4:99)
Kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde gidilecek çok yol ve geniş yer bulabilir. Kim de evinden, Allah'a ve Peygamberine hicret niyetiyle çıkar da (yolda) ölüm kendisine yetişirse, herhalde onun mükâfatı Allah'a aittir. Allah çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.(4:100)
Yeryüzünde yolculuğa çıktığınızda, küfredenlerin sizi fitneye düşürüp kötülük edeceklerinden endişe ederseniz, namazı kısaltmanızda (veya hafif tutmanızda) size bir vebal yoktur. Doğrusu kâfirler sizin çok açık düşmanlarınızdır.(4:101)
Ve sen İçlerinde olup da onlara namaz kıldıracak olursan, onlardan bir kısmı seninle beraber namaza dursun, silâhlarını da yanlarına alsınlar. Secde ettiklerinde(n hemen sonra) arkanızda yerlerini alsınlar. Bu defa henüz namaz kılmayan diğer kısım gelip seninle beraber namaz kılsınlar; tetikte olup silâhlarını yanlarında tutsunlar. Küfredenler, silâhlarınızdan ve eşyanızdan gaflet etmenizi ve böylece size birdenbire baskın yapmayı isterler. Eğer yağmurdan tedirgin olur veya hasta bulunursanız, silâhlarınızı bırakmanızda bir sakınca yoktur; ama her şeye rağmen tetikte olun, ihtiyatlı davranın. Şüphesiz ki Allah kâfirlere aşağılayıcı, horlayıcı bir azâb hazırlamıştır.(4:102)
Namazı kıldınızmı, gerek ayakta, gerek oturarak, gerekse yanlarınız üzerine bulunurken Allah'ı anın, (korkuyu atıp) kalbiniz yatışınca da tam olarak namazı kılın. Çünkü namaz belirli vakitlerde mü'minler üzerine farz kılınmıştır.(4:103)
(Düşmanınız olan) kavmi (kâfirleri) takip etmekte gevşeklik göstermeyin. Siz acı ve kaygı duyuyorsanız, herhalde onlar da sizin duyduğunuz gibi acı ve kaygı duyuyorlar ; kaldı ki siz onların ummadıkları şeyi Allah'tan umuyorsunuz. Allah bilendir ve yegâne hikmet sahibidir.(4:104)
Allah'ın sana gösterdiği ölçü ve anlamda, insanlar arasında hükmedesin diye bu Kitab'ı hak olarak şüphesiz ki sana indirdik. Artık hâinlerden yana savunucu olma !.(4:105)
Ve Allah'tan mağfiret (günahların bağışlanmasını, temizlenmesini) iste. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.(4:106)
Kendi kendilerine hıyanet eden (güveni kötüye kullanan, nefs ve şeytan doğrultusunda hareket eden)lerden yana çekişip uğraşma. Şüphesiz ki Allah, hainlikte aşırı giden günahkârı sevmez.(4:107)
İnsanlardan gizlerler de Allah'tan gizlemezler; halbuki Allah'ın razı olmayacağı sözü geceleyin kurup düzerlerken O, onlarla beraberdir. Hem Allah onların yapageldiklerini (ilmiyle, kudretiyle) kuşatmıştır.(4:108)
İşte siz öyle kimselersiniz ki, dünya hayatında onlardan yana çekişip uğraşırsınız, ya Kıyamet günü Allah'a karşı kim onlardan yana savunuculuk yapıp uğraşacak ? Ya da kim onlara vekîl olacak?(4:109)
Kim bir kötülük işler veya kendine haksızlıkta bulunur, sonra da Allah'a yönelip istiğfar ederse, Allah'ı çok bağışlayıcı ve çok merhamet edici bulur.(4:110)
Kim de bir günah kazanırsa, herhalde onu kendi aleyhine kazanmış olur. Allah (her şeyi lâyıkıyle) bilendir, hikmet sahibidir.(4:111)
Kim de bir hatâ veya bir günah kazanır da sonra onu bir günahsızın üzerine atarsa, şüphesiz ki o çok çirkin bir iftira ve açık bir günah ve vebal yüklenmiştir.(4:112)
Allah'ın sana, senden yana sunduğu fazîlet ve rahmeti olmasaydı, onlardan bir tayfa seni bile (doğru bir hükümde bulunmaktan) şaşırtmayı planlamışlardı. Halbuki onlar ancak kendilerini şaşırtıp saptırırlar, sana hiç bir zarar veremezler. Allah sana Kitab'ı ve hikmeti indirdi; sana bilmediğini öğretti; Allah'ın (bu bakımdan da) sana olan fazl-u keremi çok büyüktür.(4:113)
Onların toplanıp gizli görüşme yaparak fısıldaşmalarının çoğunda hayır yoktur. Ancak bir sadaka vermeyi, (din ve sağduyu çerçevesinde) iyi bir iş yapmayı, insanların arasını düzeltmeyi emredenler müstesna.. Kim bunları Allah'ın hoşnutluğunu arzulayarak işlerse, ona büyük bir mükâfat vereceğiz.(4:114)
Kendisine doğru yol açıkça belli olduktan sonra Peygamber'e düşmanlık edip uymayan, mü'minlerin yolundan başkasına uyan kimseyi tuttuğu yolda kendi haline bırakır da ileride onu Cehennem'e sokarız..! Orası ne kötü gidiş ve varış yeridiri(4:115)
Şüphesiz ki Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz ; bun dan başka (günah ve kusurları) dilediği kimse için bağışlar. Doğrusu kim Allah'a ortak koşarsa, şüphesiz ki o uzak bir sapıklıkla sapmıştır.(4:116)
Allah'ı bırakır da yalnız dişilere taparlar ve onlar böylece inatçı azgın şeytandan başkasına tapmazlar.(4:117)
(118-119) Allah onu lanetledi. O da : «And olsun ki, senin kullarından belirli bir pay edineceğim; elbette onları saptıracağım, herhalde onları kuruntularla oyalıyacağım; elbette onlara emredeceğim hayvanların kulaklarını yaracaklar ve yine onlara emredeceğim, Allah'ın yarattığını değiştirecekler» dedi. Artık kim Allah'ı bırakır da şeytanı dost ve arkadaş edinirse, gerçekten o, açık bir ziyana uğramıştır.(4:118)
Şeytan onlara va'dde bulunur, onları kuruntulara düşürür. Şeytan onlara ancak kuru ve boş aldanma va'deder.(4:120)
İşte onların eyleşecekleri yer Cehennem'dir; oradan bir çıkış yolu da bulamıyacaklardır.(4:121)
İmân edip iyi-yararlı işlerde bulunanları, altlarından ırmaklar akan Cennet'lere koyacağız; orada devamlı kalıcılardır. Allah, hakkı va'detmiştir. Allah'tan daha doğru sözlü kim vardır?(4:122)
Durum sizin kuruntunuza göre de değildir, Kitap ehli'nin kuruntusuna göre de değildir: Kim bir kötülük işlerse, onunla cezalanır ve artık o kendi lehine Allah'tan başka ne bir dost. ne de bir yardımcı bulabilir.(4:123)
Erkek ve kadından kim mü'min olduğu halde iyi ve yararlı işlerde bulunursa, işte onlar Cennet'e girerler, hurma çekirdeğinin zarındaki küçücük oyuk kadar olsun haksızlığa uğramazlar.(4:124)
iyiliği kendine iş ve âdet edinerek Allah'a yönelip yüzünü O'na teslîm eden ve İbrahim'in Hanîf Milleti (dini)ne uyan kimseden daha güzel dinli kim vardır? Allah, ibrahim'i Halîl (yakın dost) edinmiştir.(4:125)
Göklerde olanlar da, yerdekiler de hep Allah'ındır. Allah her şeyi (ilmiyle, kudretiyle, kahır ve teshîriyle) kuşatmıştır.(4:126)
Kadınlar hakkında senden fetva isterler. De ki: Onlar hakkında fetvayı Allah size verir; kendileri için farz kılınıp takdir edilen (mehir ve mirası) vermediğiniz ve nikâhlarına da istek göstermediğiniz öksüz kızlar ve zavallı çocuklara ve bir de yetimlere adaletle, insafla davranmanız hakkında Kitab'da size okunan hükümler vardır. Hayırdan ne işlerseniz, şüphesiz ki Allah onu bilir.(4:127)
Eğer bir kadının, kocasının ilgisizliğinden veya (kendisinden) yüzçevirmesinden endişe ederse, kendi aralarında anlaşıp uzlaşmaya gayret etmelerinde (evliliklerinin devamında yarar varsa devamına, yoksa ayrılmalarına karar vermelerinde) bir sakınca yoktur. Barışmak ve anlaşmak (herhalde) hayırlıdır. Nefsler aşırı cimrilik, bencillik ve kıskançlıktan yana hazırlanagelmiştir. Eğer iyilikle davranır, (ilgisizlikten) sakınırsanız, Allah şüphesiz yapageldiğiniz şeylerden haberlidir.(4:128)
Kadınlar arasında ne kadar âdil davranmak isteseniz de elbette (buna) güç getiremezsiniz. 0 halde büsbütün (birine) meyledip (diğerini) askıdaymış gibi bırakmayın ve eğer arayı düzeltir (inat, bencillik ve haksızlıktan) sakınırsanız, şüphesiz ki Allah çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.(4:129)
(Anlaşma ve uzlaşma imkânları kalmaz da) karı-koca ayrılırsa, Allah herbirini kendi fazl-u keremiyle ganî kılar. Allah'ın lütf-u keremi çok geniştir. O, yegâne hikmet sahibidir.(4:130)
Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah'ındır. And olsun ki, sizden önce kendilerine kitap verilenlere de, size de Allah'tan korkup kötülüklerden sakınmanızı tavsiye etmişizdir. Eğer inkâra sapıp tanımazlık ederseniz, (bilmiş olun ki) göklerde olanlar da, yerdekiler de Allah'ındır. Allah her şeyden müstağnidir; (hiçbir şeye ihtiyacı yoktur). Övülmeğe de (her zaman) lâyıktır.(4:131)
Göklerdeki olanlar da, yerdekiler de Allah'a aittir; (işleri düzene koymada) vekîl olarak Allah yeter.(4:132)
(Allah) dilerse —ey insanlar !— sizleri giderip başkalarını getirir. Allah'ın (elbette) gücü buna yeter.(4:133)
Kim dünya sevabı (nimet ve mutluluğu) isterse, (bilsin ki) dünya sevabı da, Âhiret sevabı da Allah'ın yanındadır. Allah işiten ve görendir.(4:134)
Ey imân edenler! Haktan yana olup adaleti sapasağlam ayakta tutun, Allah için şâhidler olun. İsterse kendinizin veya ana-babanızın ya da yakınlarınızın aleyhine olsun (adaletten şaşmayın), isterse onlar zengin veya fakir bulunsun.. Allah onları (korumada) sizden elbette öndedir ve daha yeğdir. Artık hak ve adalette (kendi) heves(iniz)e uymayın. Eğer dilinizi (hak ve adaleti yerine getirmede) büker veya yüzçevirirseniz, (bilmiş olun ki), Allah yaptıklarınızdan haberlidir.(4:135)
Ey imân edenler! Allah'a, Peygamberine, Peygambere indirdiği Kitab'a, daha önce indirdiği Kitab'a imân edin (imânınızda sabit ve dâim kalın). Kim Allah'ı, meleklerini, kitabını, peygamberlerini, Âhiret gününü inkâr edip (tanımazlıkta bulunursa), gerçekten uzak bir sapmayla (doğru yoldan) sapmıştır.(4:136)
Şüphesiz ki inandıktan sonra inkâra sapanlar, sonra imân edip yine inkâra sapanlar, sonra da inkârlarını artıranları Allah bağışlayacak değildir ve onları doğru yola eriştirecek de değildir.(4:137)
Münafıkları, kendilerine elem verici bir azâb ile müjdele.(4:138)
Onlar ki, mü'minleri bırakıp kâfirleri dost edinirler; şeref ve üstünlüğü onların yanında mı arıyorlar ? Şüphesiz ki bütün şeref ve üstünlük Allah'a aittir.(4:139)
Gerçekten O size Kitap'ta, Allah'ın âyetlerinin inkâr edildiğini ve alaya alındığını işittiğiniz zaman artık onların yanında oturmayın, tâ ki başka bir konuşmaya dalsınlar, yoksa siz de onların bir benzeri olursunuz, diye indirmiştir. Allah elbette münafıklarla kâfirlerin hepsini Cehennem'de toplayıp bir araya getiricidir.(4:140)
(Öyle münafıklar ki), sizi gözleyip duruyorlar (sonunuzun nereye varacağını bekliyorlar). Size Allah'tan bir zafer kapısı açılırsa, «sizinle beraber değil miydik ?» derler. Kâfirlere (zaferden yana) bir pay çıkarsa, «size yardım edip üstün gelmenizi sağlamadık mı. mü'minlerden size dokunacak (zararı) engellemedik mi ?» derler. Artık Allah Kıyamet günü aranızda hükmedecek ve Allah elbette mü'minler aleyhine kâfirlere bir yol vermiyecektir.(4:141)
Münafıklar Allah'a karşı düzenbazlıkta bulunmak isterler; Allah onların düzen ve oyununu boşa çıkarıp başlarına geçirir. Onlar namaza kalkınca üşenerek kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar; Allah'ı pek az anarlar.(4:142)
Onlar (küfürle İmân) arasında bocalayıp dururlar; ne bunlara, ne onlara (bağlanırlar). Allah kimi doğru yoldan saptırıp şaşırtırsa, artık sen ona elbette bir yol bulamazsın.(4:143)
Ey imân edenler! Mü'minleri bırakıp kâfirleri dost edinmeyin, (onları başınıza geçirmeyin). Yoksa Allah'a kendi aleyhinizde açık bir belge mi vermek istiyorsunuz ?(4:144)
Şüphesiz ki münafıklar Cehennem'in en aşağı tabakasındadırlar, onlara herhalde bir yardımcı da bulamazsın.(4:145)
Ancak tevbe edip durumlarını (düşünce ve davranışlarını) düzeltip Allah'a sarılanlar ve dinlerini gösterişten uzak, Allah için katıksız ve saf tutanlar müstesna... İşte bunlar mü'minlerle beraberdirler, mü'minlere ise Allah büyük mükâfat verecektir.(4:146)
Siz şükredip inanırsanız Allah size neden azâb etsin ? Allah şükredenin ecrini verendir ve (onların şükrünü) bilendir.(4:147)
Allah kötü sözün açıkça söylenmesini (hiç) sevmez. Meğerki söyleyen haksızlığa uğramış bulunsun, (o takdirde zâlimin zulmünü anlatabilir). Allah her şeyi işiten ve görendir.(4:148)
Bir hayrı (iyiliği) açığa vurur veya gizli tutar veya bir kötülüğü affederseniz, Allah muhakkak çok affedendir, gücü her şeye yetendir.(4:149)
(150-151) Doğrusu o kimseler ki Allah ve Peygamberini inkâr ederler ve bir de Allah ile Peygamberini birbirinden ayırmak isterler: Bunlardan kimine inanırız, kimini inkâr ederiz, derler de bu ikisi (imân ile küfür) arasında bir yol tutmayı arzularlar; işte onlar gerçek kâfirlerdir. Biz de kâfirler için horlayıcı, aşağılayıcı bir azâb hazırlamışızdır.(4:150)
Allah'a ve Peygamberine imân edip onlardan birini (diğerlerinden imân hususunda) ayırmayanlar (var ya), işte onların mükâfatlarını Allah kendilerine verecektir. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.(4:152)
Kitap Ehli'nden Yahudiler) senden gökten üzerlerine bir (yazılı) kitap indirivermeni isterler. (Üzülme), Musa'dan bundan daha büyüğünü istemişler, «Allah'ı bize açıkça göster !» demişlerdi de zulümleri sebebiyle onları yıldırım çarpmıştı. Sonra da kendilerine çok açık belgeler (mu'cizeler) geldiği halde (altından yaptıkları) buzağıyı ilâh edindiler, derken (pişmanlık duyup tevbe ettiler, biz de) onları affettik. Musa'ya da açık belgeler ve deliller verdik.(4:153)
Söz vermeleri sebebiyle (ve ona bağlı kalmaları için) üzerlerine Tûr'u yükseltip kaldırdık ve: «Bu kapıdan secde ederek girin!» dedik. Cumartesi gününde de (ilâhî yasağı) aşmayın diye emrettik ve (bu hususta) onlardan sağlam ve sıkı bir söz aldık.(4:154)
Verdikleri kesin ve sağlam sözlerini bozmaları, Allah'ın âyetlerini inkâr etmeleri, haksız yere peygamberleri öldürmeleri ve «kalblerimiz kılıftır veya kılıflıdır» demeleri sebebiyledir ki, (kendilerini lanetledik). Belki küfürleri sebebiyle Allah onların kalblerini mühürledi de bu yüzden —azı müstesna— imâna gelmezler.(4:155)
(156-157-158) (Yahudiler, İsâ Peygamberi) inkârları, Meryem'e zina (gibi) büyük bir iftirada bulunmaları ve Allah'ın Peygamberi Meryem oğlu isa'yı gerçekten öldürdük, demeleri (sebebiyle Allah onları lanetleyip kalblerini mühürledi). Oysa onlar İsa'yı öldüremediler ve asamadılar; (öldürülen başkası idi). kendilerine (İsâ gibi) benzetildi. İsâ' nın öldürülmesi hakkında ihtilâfa düşenler elbette bu hususta şüphe içindedirler ; onların bu konuda zanna uymaktan başka bir, bilgileri yoktur. İsa'yı kesinlikle öldüremediler; bilâkis Allah onu kendi katına yükseltti. Allah yegâne üstündür, hikmet sahibidir.(4:156)
Kitap Ehli'nden hiç kimse yok ki, ölmeden önce O'na imân edecek olmasın. Kıyamet gününde İsâ onların, (dosdoğru imân etmiyenlerin) aleyhinde şâhid olacaktır.(4:159)
(160-161) Yahudilerden (çoğunun) zulümleri, birçoklarını Allah yolundan alıkoymaları, men'edildikleri halde faiz almaları ve haksız sebeplerle insanların mallarını yemeleri sebebiyle (daha önce) kendilerine helâl kılınan iyi ve temiz şeyleri onlara haram kıldık ve yine onlardan küfür üzere kalanlara elem verici bir azâb hazırladık.(4:160)
Ama onlardan ilimde kök salıp derinleşenler, sana indirilene de, senden önce indirilene de inanan, namazı kılan, zekâtı veren, Allah'a ve Âhiret gününe imân eden mü'minlere gelince: İşte onlara büyük bir ecir (karşılık ve mükâfat) vereceğiz.(4:162)
Şüphesiz ki biz Nuh'a, ondan sonraki peygamberlere, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Ya'kub'a, onun evlâd ve torunlarına; İsa'ya, Eyyûb'a, Yûnus'a, Harun'a ve Süleyman'a vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. Davud'a da Zebur'u verdik.(4:163)
Hem daha önce kıssalarını sana haber verdiğimiz peygamberlerle, kıssalarını haber vermediğimiz peygamberlere (vahyettiğimiz gibi) ve Allah Musa'ya seslenip konuştuğu gibi sana da vahiy indirdik).(4:164)
Peygamberlerden sonra insanların Allah'a karşı (itiraz yollu) bir delilleri olmasın diye peygamberleri rahmet müjdecileri, azâb tehlikesine karşı uyarıcılar (olarak gönderdik). Allah çok üstündür, çok güçlüdür; yegâne hikmet sahibidir.(4:165)
Ama Allah, sana indirdiğiyle şahitlik eder ki, onu kendi ilmiyle indirmiştir; melekler de şahitlik ederler. Şahit olarak Allah yeter.(4:166)
Doğrusu onlar ki inkâra sapıp (insanları) Allah yolundan alıkorlar ; (doğru yoldan) uzak bir sapıklıkla sapmışlardır.(4:167)
(168-169) Şüphesiz ki inkâr edip küfre saplananları ve haksızlıkta bulunanları Allah bağışlayacak değildir ; onları Cehennem yolundan başka bir yola iletici de değildir. Orada ebediyen kalıcılardır. Bu da Allah'a göre pek kolaydır.(4:168)
Ey insanlar I Rabbinizden size hak (din) ile bir peygamber geldi ; imân ederseniz sizin için hayırlı olur. İnkâra saparsanız (bilmiş olun ki) göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Allah her şeyi bilendir, yegâne hikmet sahibidir.(4:170)
Ey Kitap Ehli! Dininizde sının aşmayın, ölçüyü kaçırıp aşırı gitmeyin. Allah'a karşı ancak hakkı söyleyin. Meryem oğlu Mesîh İsâ, ancak Allah'ın Peygamberi, Meryem'e ilka ettiği kelimesi ve Allah'tan (gelme) bir ruhtur. O halde Allah'a ve peygamberlerine imân edin de (Tanrı) üçtür, demeyin, bundan vazgeçin, sizin için hayırlı olur. Allah ancak bir tek ilâhtır; çocuğu olmaktan pâk ve münezzehtir ve yücedir. Göklerde olanlar, yerde olanlar O'nundur. Vekil olarak Allah yeter.(4:171)
Mesîh de, en yakın melekler de Allah'a kul olmaktan çekinmezler. Kim O'na kulluktan çekinir de büyüklük taslarsa, (unutmasın ki) Allah hepsini (kabirlerinden kaldırıp) huzurunda biraraya getirerek toplayacaktır.(4:172)
Artık imân edip iyi-yararlı amellerde bulunanların mükâfatlarını noksansız ödeyecek ve bir de kendi fazl-u kereminden onlara fazlasını verecektir. (Kulluktan) çekinip büyüklük taslayanlara gelince: Onları elem verici bir azâbla azâblandıracak ve kendilerine Allah'tan başka ne bir dost ve sahip, ne de bir yardımcı bulamıyacaklardır.(4:173)
Ey insanlar! Doğrusu Rabbinizden size bir burhan (kesinliği açık delil ve belge) geldi ve size çok açık bir nûr indirdik.(4:174)
Artık Allah'a imân edip O'na sarılanları, Allah kendi katından bir rahmete ve geniş bir nîmet ve ihsana sokacak ve kendisine giden doğru yola eriştirecektir.(4:175)
Senden fetva isterler. De ki: Allah size k e I â I e (babası ve çocuğu olmayıp kardeşlerini mirasçı bırakan) hakkında fetva veriyor; Eğer bir adam ölür, çocuğu da yoksa, bir kız kardeşi mîrasçı bulunuyorsa, terekenin yarısı onadır. Kız kardeş çocuksuz (ölür) ise, erkek kardeş onun bıraktığının (tamamını) alır. (Tabii ölenin kocası varsa, malın yarısı ona verildikten sonra kardeşi geriye kalanı alır). (Aynı durumda) kız kardeşler iki (ya da daha fazla) olurlarsa, erkek kardeşlerinin bıraktığının üçte ikisionlaradır. Mirasçılar erkek ve kız kardeşler ise, o takdirde erkek için dişinin iki payı vardır. Allah, adaletten saparsınız diye size (hükümlerini) açıklıyor. Allah her şeyi hakkıyle bilendir.(4:176)


Kuran Mealleri Veritabanı ve Site Dosyalarını indirmek için TIKLAYINIZ.
[Sitemiz kurulum ve geliştirme aşamasındadır. Hatalar, eksikler bulunmaktadır! Lütfen dikkatli olunuz.]

{sure_meali.php}