» 2 / Bakara  259:

Kuran Sırası: 2
İniş Sırası: 87
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286

 » 2 / Bakara  Suresi: 259
Arapça Transcript Okunuş Türkçe
1. أَوْ (ÊV) = ev : yahut
2. كَالَّذِي (KELZ̃Y) = kālleƶī : şu kimse gibi ki
3. مَرَّ (MR) = merra : uğramıştı
4. عَلَىٰ (AL) = ǎlā :
5. قَرْيَةٍ (GRYT) = ḳaryetin : bir kasabaya
6. وَهِيَ (VHY) = ve hiye : o kimse
7. خَاوِيَةٌ (ḢEVYT) = ḣāviyetun : (duvarları) yığılmış
8. عَلَىٰ (AL) = ǎlā : üstüne
9. عُرُوشِهَا (ARVŞHE) = ǔrūşihā : çatıları
10. قَالَ (GEL) = ḳāle : dedi ki
11. أَنَّىٰ (ÊN) = ennā : nasıl
12. يُحْيِي (YḪYY) = yuHyī : diriltecek
13. هَٰذِهِ (HZ̃H) = hāƶihi : bunu
14. اللَّهُ (ELLH) = llahu : Allah
15. بَعْدَ (BAD̃) = beǎ'de : sonra
16. مَوْتِهَا (MVTHE) = mevtihā : öldükten
17. فَأَمَاتَهُ (FÊMETH) = feemātehu : kendisini öldürüp
18. اللَّهُ (ELLH) = llahu : Allah (da)
19. مِائَةَ (MEÙT) = miAete : yüz
20. عَامٍ (AEM) = ǎāmin : sene
21. ثُمَّ (S̃M) = ṧumme : sonra
22. بَعَثَهُ (BAS̃H) = beǎṧehu : diriltti
23. قَالَ (GEL) = ḳāle : dedi
24. كَمْ (KM) = kem : ne kadar
25. لَبِثْتَ (LBS̃T) = lebiṧte : kaldın
26. قَالَ (GEL) = ḳāle : dedi
27. لَبِثْتُ (LBS̃T) = lebiṧtu : kaldım
28. يَوْمًا (YVME) = yevmen : bir gün
29. أَوْ (ÊV) = ev : ya da
30. بَعْضَ (BAŽ) = beǎ'De : birazı (kadar)
31. يَوْمٍ (YVM) = yevmin : bir günün
32. قَالَ (GEL) = ḳāle : (Allah) dedi
33. بَلْ (BL) = bel : bilakis
34. لَبِثْتَ (LBS̃T) = lebiṧte : kaldın
35. مِائَةَ (MEÙT) = miAete : yüz
36. عَامٍ (AEM) = ǎāmin : yıl
37. فَانْظُرْ (FENƵR) = fenZur : bak
38. إِلَىٰ (ÎL) = ilā :
39. طَعَامِكَ (ŦAEMK) = Taǎāmike : yiyeceğine
40. وَشَرَابِكَ (VŞREBK) = ve şerābike : ve içeceğine
41. لَمْ (LM) = lem :
42. يَتَسَنَّهْ (YTSNH) = yetesenneh : bozulmamış
43. وَانْظُرْ (VENƵR) = venZur : ve bak
44. إِلَىٰ (ÎL) = ilā :
45. حِمَارِكَ (ḪMERK) = Himārike : eşeğine
46. وَلِنَجْعَلَكَ (VLNCALK) = velinec'ǎleke : seni kılalım diye
47. ايَةً ( ËYT) = āyeten : bir ibret
48. لِلنَّاسِ (LLNES) = linnāsi : insanlar için
49. وَانْظُرْ (VENƵR) = venZur : ve bak
50. إِلَى (ÎL) = ilā :
51. الْعِظَامِ (ELAƵEM) = l-ǐZāmi : kemiklere
52. كَيْفَ (KYF) = keyfe : nasıl
53. نُنْشِزُهَا (NNŞZHE) = nunşizuhā : onları birbiri üstüne koyuyor
54. ثُمَّ (S̃M) = ṧumme : sonra
55. نَكْسُوهَا (NKSVHE) = neksūhā : onlara giydiriyoruz
56. لَحْمًا (LḪME) = leHmen : et
57. فَلَمَّا (FLME) = felemmā : bu işler
58. تَبَيَّنَ (TBYN) = tebeyyene : açıkça belli olunca
59. لَهُ (LH) = lehu : ona
60. قَالَ (GEL) = ḳāle : dedi ki
61. أَعْلَمُ (ÊALM) = eǎ'lemu : biliyorum ki
62. أَنَّ (ÊN) = enne : şüphesiz
63. اللَّهَ (ELLH) = llahe : Allah
64. عَلَىٰ (AL) = ǎlā :
65. كُلِّ (KL) = kulli : her
66. شَيْءٍ (ŞYÙ) = şey'in : şeye
67. قَدِيرٌ (GD̃YR) = ḳadīrun : kadirdir
yahut | şu kimse gibi ki | uğramıştı | | bir kasabaya | o kimse | (duvarları) yığılmış | üstüne | çatıları | dedi ki | nasıl | diriltecek | bunu | Allah | sonra | öldükten | kendisini öldürüp | Allah (da) | yüz | sene | sonra | diriltti | dedi | ne kadar | kaldın | dedi | kaldım | bir gün | ya da | birazı (kadar) | bir günün | (Allah) dedi | bilakis | kaldın | yüz | yıl | bak | | yiyeceğine | ve içeceğine | | bozulmamış | ve bak | | eşeğine | seni kılalım diye | bir ibret | insanlar için | ve bak | | kemiklere | nasıl | onları birbiri üstüne koyuyor | sonra | onlara giydiriyoruz | et | bu işler | açıkça belli olunca | ona | dedi ki | biliyorum ki | şüphesiz | Allah | | her | şeye | kadirdir |

[] [] [MRR] [] [GRY] [] [ḢVY] [] [ARŞ] [GVL] [ENY] [ḪYY] [] [] [BAD̃] [MVT] [MVT] [] [MEY] [AVM] [] [BAS̃] [GVL] [] [LBS̃] [GVL] [LBS̃] [YVM] [] [BAŽ] [YVM] [GVL] [] [LBS̃] [MEY] [AVM] [NƵR] [] [ŦAM] [ŞRB] [] [SNH] [NƵR] [] [ḪMR] [CAL] [EYY] [NVS] [NƵR] [] [AƵM] [KYF] [NŞZ] [] [KSV] [LḪM] [] [BYN] [] [GVL] [ALM] [] [] [] [KLL] [ŞYE] [GD̃R]
ÊV KELZ̃Y MR AL GRYT VHY ḢEVYT AL ARVŞHE GEL ÊN YḪYY HZ̃H ELLH BAD̃ MVTHE FÊMETH ELLH MEÙT AEM S̃M BAS̃H GEL KM LBS̃T GEL LBS̃T YVME ÊV BAŽ YVM GEL BL LBS̃T MEÙT AEM FENƵR ÎL ŦAEMK VŞREBK LM YTSNH VENƵR ÎL ḪMERK VLNCALK ËYT LLNES VENƵR ÎL ELAƵEM KYF NNŞZHE S̃M NKSVHE LḪME FLME TBYN LH GEL ÊALM ÊN ELLH AL KL ŞYÙ GD̃YR

ev kālleƶī merra ǎlā ḳaryetin ve hiye ḣāviyetun ǎlā ǔrūşihā ḳāle ennā yuHyī hāƶihi llahu beǎ'de mevtihā feemātehu llahu miAete ǎāmin ṧumme beǎṧehu ḳāle kem lebiṧte ḳāle lebiṧtu yevmen ev beǎ'De yevmin ḳāle bel lebiṧte miAete ǎāmin fenZur ilā Taǎāmike ve şerābike lem yetesenneh venZur ilā Himārike velinec'ǎleke āyeten linnāsi venZur ilā l-ǐZāmi keyfe nunşizuhā ṧumme neksūhā leHmen felemmā tebeyyene lehu ḳāle eǎ'lemu enne llahe ǎlā kulli şey'in ḳadīrun
أو كالذي مر على قرية وهي خاوية على عروشها قال أنى يحيي هذه الله بعد موتها فأماته الله مائة عام ثم بعثه قال كم لبثت قال لبثت يوما أو بعض يوم قال بل لبثت مائة عام فانظر إلى طعامك وشرابك لم يتسنه وانظر إلى حمارك ولنجعلك آية للناس وانظر إلى العظام كيف ننشزها ثم نكسوها لحما فلما تبين له قال أعلم أن الله على كل شيء قدير

 » 2 / Bakara  Suresi: 259
Arapça Kök Transcript Okunuş Türkçe İngilizce
أو | ÊV ev yahut Or
كالذي | KELZ̃Y kālleƶī şu kimse gibi ki like the one who
مر م ر ر | MRR MR merra uğramıştı passed
على | AL ǎlā by
قرية ق ر ي | GRY GRYT ḳaryetin bir kasabaya a township,
وهي | VHY ve hiye o kimse and it
خاوية خ و ي | ḢVY ḢEVYT ḣāviyetun (duvarları) yığılmış (had) overturned
على | AL ǎlā üstüne on
عروشها ع ر ش | ARŞ ARVŞHE ǔrūşihā çatıları its roofs.
قال ق و ل | GVL GEL ḳāle dedi ki He said,
أنى ا ن ي | ENY ÊN ennā nasıl """How"
يحيي ح ي ي | ḪYY YḪYY yuHyī diriltecek (will) bring to life
هذه | HZ̃H hāƶihi bunu this (town)
الله | ELLH llahu Allah Allah
بعد ب ع د | BAD̃ BAD̃ beǎ'de sonra after
موتها م و ت | MVT MVTHE mevtihā öldükten "its death?"""
فأماته م و ت | MVT FÊMETH feemātehu kendisini öldürüp Then he was made to die
الله | ELLH llahu Allah (da) (by) Allah
مائة م ا ي | MEY MEÙT miAete yüz (for) a hundred
عام ع و م | AVM AEM ǎāmin sene year(s),
ثم | S̃M ṧumme sonra then
بعثه ب ع ث | BAS̃ BAS̃H beǎṧehu diriltti He raised him.
قال ق و ل | GVL GEL ḳāle dedi He said,
كم | KM kem ne kadar """How long"
لبثت ل ب ث | LBS̃ LBS̃T lebiṧte kaldın "(have) you remained?"""
قال ق و ل | GVL GEL ḳāle dedi He said,
لبثت ل ب ث | LBS̃ LBS̃T lebiṧtu kaldım """I remained"
يوما ي و م | YVM YVME yevmen bir gün (for) a day
أو | ÊV ev ya da or
بعض ب ع ض | BAŽ BAŽ beǎ'De birazı (kadar) a part
يوم ي و م | YVM YVM yevmin bir günün "(of) a day."""
قال ق و ل | GVL GEL ḳāle (Allah) dedi He said,
بل | BL bel bilakis """Nay,"
لبثت ل ب ث | LBS̃ LBS̃T lebiṧte kaldın you (have) remained
مائة م ا ي | MEY MEÙT miAete yüz one hundred
عام ع و م | AVM AEM ǎāmin yıl year(s).
فانظر ن ظ ر | NƵR FENƵR fenZur bak Then look
إلى | ÎL ilā at
طعامك ط ع م | ŦAM ŦAEMK Taǎāmike yiyeceğine your food
وشرابك ش ر ب | ŞRB VŞREBK ve şerābike ve içeceğine and your drink,
لم | LM lem (they did) not
يتسنه س ن ه | SNH YTSNH yetesenneh bozulmamış change with time,
وانظر ن ظ ر | NƵR VENƵR venZur ve bak and look
إلى | ÎL ilā at
حمارك ح م ر | ḪMR ḪMERK Himārike eşeğine your donkey,
ولنجعلك ج ع ل | CAL VLNCALK velinec'ǎleke seni kılalım diye and We will make you
آية ا ي ي | EYY ËYT āyeten bir ibret a sign
للناس ن و س | NVS LLNES linnāsi insanlar için for the people.
وانظر ن ظ ر | NƵR VENƵR venZur ve bak And look
إلى | ÎL ilā at
العظام ع ظ م | AƵM ELAƵEM l-ǐZāmi kemiklere the bones
كيف ك ي ف | KYF KYF keyfe nasıl how
ننشزها ن ش ز | NŞZ NNŞZHE nunşizuhā onları birbiri üstüne koyuyor We raise them,
ثم | S̃M ṧumme sonra then
نكسوها ك س و | KSV NKSVHE neksūhā onlara giydiriyoruz We cover them
لحما ل ح م | LḪM LḪME leHmen et "(with) flesh."""
فلما | FLME felemmā bu işler Then when
تبين ب ي ن | BYN TBYN tebeyyene açıkça belli olunca became clear
له | LH lehu ona to him,
قال ق و ل | GVL GEL ḳāle dedi ki he said,
أعلم ع ل م | ALM ÊALM eǎ'lemu biliyorum ki """I know"
أن | ÊN enne şüphesiz that
الله | ELLH llahe Allah Allah
على | AL ǎlā (is) on
كل ك ل ل | KLL KL kulli her every
شيء ش ي ا | ŞYE ŞYÙ şey'in şeye thing
قدير ق د ر | GD̃R GD̃YR ḳadīrun kadirdir "All-Powerful."""

2:259 için Araştırma Linkleri: |Corpus |Kuran Haritasi |Kuran'a Sor |Global Quran |Tanzil |

yahut | şu kimse gibi ki | uğramıştı | | bir kasabaya | o kimse | (duvarları) yığılmış | üstüne | çatıları | dedi ki | nasıl | diriltecek | bunu | Allah | sonra | öldükten | kendisini öldürüp | Allah (da) | yüz | sene | sonra | diriltti | dedi | ne kadar | kaldın | dedi | kaldım | bir gün | ya da | birazı (kadar) | bir günün | (Allah) dedi | bilakis | kaldın | yüz | yıl | bak | | yiyeceğine | ve içeceğine | | bozulmamış | ve bak | | eşeğine | seni kılalım diye | bir ibret | insanlar için | ve bak | | kemiklere | nasıl | onları birbiri üstüne koyuyor | sonra | onlara giydiriyoruz | et | bu işler | açıkça belli olunca | ona | dedi ki | biliyorum ki | şüphesiz | Allah | | her | şeye | kadirdir |

[] [] [MRR] [] [GRY] [] [ḢVY] [] [ARŞ] [GVL] [ENY] [ḪYY] [] [] [BAD̃] [MVT] [MVT] [] [MEY] [AVM] [] [BAS̃] [GVL] [] [LBS̃] [GVL] [LBS̃] [YVM] [] [BAŽ] [YVM] [GVL] [] [LBS̃] [MEY] [AVM] [NƵR] [] [ŦAM] [ŞRB] [] [SNH] [NƵR] [] [ḪMR] [CAL] [EYY] [NVS] [NƵR] [] [AƵM] [KYF] [NŞZ] [] [KSV] [LḪM] [] [BYN] [] [GVL] [ALM] [] [] [] [KLL] [ŞYE] [GD̃R]
ÊV KELZ̃Y MR AL GRYT VHY ḢEVYT AL ARVŞHE GEL ÊN YḪYY HZ̃H ELLH BAD̃ MVTHE FÊMETH ELLH MEÙT AEM S̃M BAS̃H GEL KM LBS̃T GEL LBS̃T YVME ÊV BAŽ YVM GEL BL LBS̃T MEÙT AEM FENƵR ÎL ŦAEMK VŞREBK LM YTSNH VENƵR ÎL ḪMERK VLNCALK ËYT LLNES VENƵR ÎL ELAƵEM KYF NNŞZHE S̃M NKSVHE LḪME FLME TBYN LH GEL ÊALM ÊN ELLH AL KL ŞYÙ GD̃YR

ev kālleƶī merra ǎlā ḳaryetin ve hiye ḣāviyetun ǎlā ǔrūşihā ḳāle ennā yuHyī hāƶihi llahu beǎ'de mevtihā feemātehu llahu miAete ǎāmin ṧumme beǎṧehu ḳāle kem lebiṧte ḳāle lebiṧtu yevmen ev beǎ'De yevmin ḳāle bel lebiṧte miAete ǎāmin fenZur ilā Taǎāmike ve şerābike lem yetesenneh venZur ilā Himārike velinec'ǎleke āyeten linnāsi venZur ilā l-ǐZāmi keyfe nunşizuhā ṧumme neksūhā leHmen felemmā tebeyyene lehu ḳāle eǎ'lemu enne llahe ǎlā kulli şey'in ḳadīrun
أو كالذي مر على قرية وهي خاوية على عروشها قال أنى يحيي هذه الله بعد موتها فأماته الله مائة عام ثم بعثه قال كم لبثت قال لبثت يوما أو بعض يوم قال بل لبثت مائة عام فانظر إلى طعامك وشرابك لم يتسنه وانظر إلى حمارك ولنجعلك آية للناس وانظر إلى العظام كيف ننشزها ثم نكسوها لحما فلما تبين له قال أعلم أن الله على كل شيء قدير

[] [] [م ر ر] [] [ق ر ي] [] [خ و ي] [] [ع ر ش] [ق و ل] [ا ن ي] [ح ي ي] [] [] [ب ع د] [م و ت] [م و ت] [] [م ا ي] [ع و م] [] [ب ع ث] [ق و ل] [] [ل ب ث] [ق و ل] [ل ب ث] [ي و م] [] [ب ع ض] [ي و م] [ق و ل] [] [ل ب ث] [م ا ي] [ع و م] [ن ظ ر] [] [ط ع م] [ش ر ب] [] [س ن ه] [ن ظ ر] [] [ح م ر] [ج ع ل] [ا ي ي] [ن و س] [ن ظ ر] [] [ع ظ م] [ك ي ف] [ن ش ز] [] [ك س و] [ل ح م] [] [ب ي ن] [] [ق و ل] [ع ل م] [] [] [] [ك ل ل] [ش ي ا] [ق د ر]

 » 2 / Bakara  Suresi: 259
Arapça Kök Transcript Okunuş Türkçe İngilizce
أو | ÊV ev yahut Or
,Vav,
,6,
CONJ – coordinating conjunction
حرف عطف
كالذي | KELZ̃Y kālleƶī şu kimse gibi ki like the one who
Kef,Elif,Lam,Zel,Ye,
20,1,30,700,10,
P – prefixed preposition ka
REL – masculine singular relative pronoun
جار ومجرور
مر م ر ر | MRR MR merra uğramıştı passed
Mim,Re,
40,200,
V – 3rd person masculine singular perfect verb
فعل ماض
على | AL ǎlā by
Ayn,Lam,,
70,30,,
P – preposition
حرف جر
قرية ق ر ي | GRY GRYT ḳaryetin bir kasabaya a township,
Gaf,Re,Ye,Te merbuta,
100,200,10,400,
N – genitive feminine indefinite noun
اسم مجرور
وهي | VHY ve hiye o kimse and it
Vav,He,Ye,
6,5,10,
CIRC – prefixed circumstantial particle
PRON – 3rd person feminine singular personal pronoun
الواو حالية
ضمير منفصل
خاوية خ و ي | ḢVY ḢEVYT ḣāviyetun (duvarları) yığılmış (had) overturned
Hı,Elif,Vav,Ye,Te merbuta,
600,1,6,10,400,
N – nominative feminine indefinite active participle
اسم مرفوع
على | AL ǎlā üstüne on
Ayn,Lam,,
70,30,,
P – preposition
حرف جر
عروشها ع ر ش | ARŞ ARVŞHE ǔrūşihā çatıları its roofs.
Ayn,Re,Vav,Şın,He,Elif,
70,200,6,300,5,1,
N – genitive masculine plural noun
PRON – 3rd person feminine singular possessive pronoun
اسم مجرور و«ها» ضمير متصل في محل جر بالاضافة
قال ق و ل | GVL GEL ḳāle dedi ki He said,
Gaf,Elif,Lam,
100,1,30,
V – 3rd person masculine singular perfect verb
فعل ماض
أنى ا ن ي | ENY ÊN ennā nasıl """How"
,Nun,,
,50,,
INTG – interrogative noun
اسم استفهام
يحيي ح ي ي | ḪYY YḪYY yuHyī diriltecek (will) bring to life
Ye,Ha,Ye,Ye,
10,8,10,10,
V – 3rd person masculine singular (form IV) imperfect verb
فعل مضارع
هذه | HZ̃H hāƶihi bunu this (town)
He,Zel,He,
5,700,5,
DEM – feminine singular demonstrative pronoun
اسم اشارة
الله | ELLH llahu Allah Allah
Elif,Lam,Lam,He,
1,30,30,5,
"PN – nominative proper noun → Allah"
لفظ الجلالة مرفوع
بعد ب ع د | BAD̃ BAD̃ beǎ'de sonra after
Be,Ayn,Dal,
2,70,4,
T – accusative time adverb
ظرف زمان منصوب
موتها م و ت | MVT MVTHE mevtihā öldükten "its death?"""
Mim,Vav,Te,He,Elif,
40,6,400,5,1,
N – genitive masculine noun
PRON – 3rd person feminine singular possessive pronoun
اسم مجرور و«ها» ضمير متصل في محل جر بالاضافة
فأماته م و ت | MVT FÊMETH feemātehu kendisini öldürüp Then he was made to die
Fe,,Mim,Elif,Te,He,
80,,40,1,400,5,
CONJ – prefixed conjunction fa (and)
V – 3rd person masculine singular (form IV) perfect verb
PRON – 3rd person masculine singular object pronoun
الفاء عاطفة
فعل ماض والهاء ضمير متصل في محل نصب مفعول به
الله | ELLH llahu Allah (da) (by) Allah
Elif,Lam,Lam,He,
1,30,30,5,
"PN – nominative proper noun → Allah"
لفظ الجلالة مرفوع
مائة م ا ي | MEY MEÙT miAete yüz (for) a hundred
Mim,Elif,,Te merbuta,
40,1,,400,
N – accusative feminine noun
اسم منصوب
عام ع و م | AVM AEM ǎāmin sene year(s),
Ayn,Elif,Mim,
70,1,40,
N – genitive masculine indefinite noun
اسم مجرور
ثم | S̃M ṧumme sonra then
Se,Mim,
500,40,
CONJ – coordinating conjunction
حرف عطف
بعثه ب ع ث | BAS̃ BAS̃H beǎṧehu diriltti He raised him.
Be,Ayn,Se,He,
2,70,500,5,
V – 3rd person masculine singular perfect verb
PRON – 3rd person masculine singular object pronoun
فعل ماض والهاء ضمير متصل في محل نصب مفعول به
قال ق و ل | GVL GEL ḳāle dedi He said,
Gaf,Elif,Lam,
100,1,30,
V – 3rd person masculine singular perfect verb
فعل ماض
كم | KM kem ne kadar """How long"
Kef,Mim,
20,40,
INTG – interrogative noun
اسم استفهام
لبثت ل ب ث | LBS̃ LBS̃T lebiṧte kaldın "(have) you remained?"""
Lam,Be,Se,Te,
30,2,500,400,
V – 2nd person masculine singular perfect verb
PRON – subject pronoun
فعل ماض والتاء ضمير متصل في محل رفع فاعل
قال ق و ل | GVL GEL ḳāle dedi He said,
Gaf,Elif,Lam,
100,1,30,
V – 3rd person masculine singular perfect verb
فعل ماض
لبثت ل ب ث | LBS̃ LBS̃T lebiṧtu kaldım """I remained"
Lam,Be,Se,Te,
30,2,500,400,
V – 1st person singular perfect verb
PRON – subject pronoun
فعل ماض والتاء ضمير متصل في محل رفع فاعل
يوما ي و م | YVM YVME yevmen bir gün (for) a day
Ye,Vav,Mim,Elif,
10,6,40,1,
N – accusative masculine indefinite noun
اسم منصوب
أو | ÊV ev ya da or
,Vav,
,6,
CONJ – coordinating conjunction
حرف عطف
بعض ب ع ض | BAŽ BAŽ beǎ'De birazı (kadar) a part
Be,Ayn,Dad,
2,70,800,
N – accusative masculine noun
اسم منصوب
يوم ي و م | YVM YVM yevmin bir günün "(of) a day."""
Ye,Vav,Mim,
10,6,40,
N – genitive masculine indefinite noun
اسم مجرور
قال ق و ل | GVL GEL ḳāle (Allah) dedi He said,
Gaf,Elif,Lam,
100,1,30,
V – 3rd person masculine singular perfect verb
فعل ماض
بل | BL bel bilakis """Nay,"
Be,Lam,
2,30,
RET – retraction particle
حرف اضراب
لبثت ل ب ث | LBS̃ LBS̃T lebiṧte kaldın you (have) remained
Lam,Be,Se,Te,
30,2,500,400,
V – 2nd person masculine singular perfect verb
PRON – subject pronoun
فعل ماض والتاء ضمير متصل في محل رفع فاعل
مائة م ا ي | MEY MEÙT miAete yüz one hundred
Mim,Elif,,Te merbuta,
40,1,,400,
N – accusative feminine noun
اسم منصوب
عام ع و م | AVM AEM ǎāmin yıl year(s).
Ayn,Elif,Mim,
70,1,40,
N – genitive masculine indefinite noun
اسم مجرور
فانظر ن ظ ر | NƵR FENƵR fenZur bak Then look
Fe,Elif,Nun,Zı,Re,
80,1,50,900,200,
REM – prefixed resumption particle
V – 2nd person masculine singular imperative verb
الفاء استئنافية
فعل أمر
إلى | ÎL ilā at
,Lam,,
,30,,
P – preposition
حرف جر
طعامك ط ع م | ŦAM ŦAEMK Taǎāmike yiyeceğine your food
Tı,Ayn,Elif,Mim,Kef,
9,70,1,40,20,
N – genitive masculine noun
PRON – 2nd person masculine singular possessive pronoun
اسم مجرور والكاف ضمير متصل في محل جر بالاضافة
وشرابك ش ر ب | ŞRB VŞREBK ve şerābike ve içeceğine and your drink,
Vav,Şın,Re,Elif,Be,Kef,
6,300,200,1,2,20,
CONJ – prefixed conjunction wa (and)
N – genitive masculine noun
PRON – 2nd person masculine singular possessive pronoun
الواو عاطفة
اسم مجرور والكاف ضمير متصل في محل جر بالاضافة
لم | LM lem (they did) not
Lam,Mim,
30,40,
NEG – negative particle
حرف نفي
يتسنه س ن ه | SNH YTSNH yetesenneh bozulmamış change with time,
Ye,Te,Sin,Nun,He,
10,400,60,50,5,
V – 3rd person masculine singular (form V) imperfect verb, jussive mood
فعل مضارع مجزوم
وانظر ن ظ ر | NƵR VENƵR venZur ve bak and look
Vav,Elif,Nun,Zı,Re,
6,1,50,900,200,
CONJ – prefixed conjunction wa (and)
V – 2nd person masculine singular imperative verb
الواو عاطفة
فعل أمر
إلى | ÎL ilā at
,Lam,,
,30,,
P – preposition
حرف جر
حمارك ح م ر | ḪMR ḪMERK Himārike eşeğine your donkey,
Ha,Mim,Elif,Re,Kef,
8,40,1,200,20,
N – genitive masculine noun
PRON – 2nd person masculine singular possessive pronoun
اسم مجرور والكاف ضمير متصل في محل جر بالاضافة
ولنجعلك ج ع ل | CAL VLNCALK velinec'ǎleke seni kılalım diye and We will make you
Vav,Lam,Nun,Cim,Ayn,Lam,Kef,
6,30,50,3,70,30,20,
REM – prefixed resumption particle
PRP – prefixed particle of purpose lām
V – 1st person plural imperfect verb, subjunctive mood
PRON – 2nd person masculine singular object pronoun
الواو استئنافية
اللام لام التعليل
فعل مضارع منصوب والكاف ضمير متصل في محل نصب مفعول به
آية ا ي ي | EYY ËYT āyeten bir ibret a sign
,Ye,Te merbuta,
,10,400,
N – accusative feminine singular indefinite noun
اسم منصوب
للناس ن و س | NVS LLNES linnāsi insanlar için for the people.
Lam,Lam,Nun,Elif,Sin,
30,30,50,1,60,
P – prefixed preposition lām
N – genitive masculine plural noun
جار ومجرور
وانظر ن ظ ر | NƵR VENƵR venZur ve bak And look
Vav,Elif,Nun,Zı,Re,
6,1,50,900,200,
CONJ – prefixed conjunction wa (and)
V – 2nd person masculine singular imperative verb
الواو عاطفة
فعل أمر
إلى | ÎL ilā at
,Lam,,
,30,,
P – preposition
حرف جر
العظام ع ظ م | AƵM ELAƵEM l-ǐZāmi kemiklere the bones
Elif,Lam,Ayn,Zı,Elif,Mim,
1,30,70,900,1,40,
"N – genitive masculine plural noun → Bone"
اسم مجرور
كيف ك ي ف | KYF KYF keyfe nasıl how
Kef,Ye,Fe,
20,10,80,
INTG – interrogative noun
اسم استفهام
ننشزها ن ش ز | NŞZ NNŞZHE nunşizuhā onları birbiri üstüne koyuyor We raise them,
Nun,Nun,Şın,Ze,He,Elif,
50,50,300,7,5,1,
V – 1st person plural (form IV) imperfect verb
PRON – 3rd person feminine singular object pronoun
فعل مضارع و«ها» ضمير متصل في محل نصب مفعول به
ثم | S̃M ṧumme sonra then
Se,Mim,
500,40,
CONJ – coordinating conjunction
حرف عطف
نكسوها ك س و | KSV NKSVHE neksūhā onlara giydiriyoruz We cover them
Nun,Kef,Sin,Vav,He,Elif,
50,20,60,6,5,1,
V – 1st person plural imperfect verb
PRON – 3rd person feminine singular object pronoun
فعل مضارع و«ها» ضمير متصل في محل نصب مفعول به
لحما ل ح م | LḪM LḪME leHmen et "(with) flesh."""
Lam,Ha,Mim,Elif,
30,8,40,1,
N – accusative masculine indefinite noun
اسم منصوب
فلما | FLME felemmā bu işler Then when
Fe,Lam,Mim,Elif,
80,30,40,1,
REM – prefixed resumption particle
T – time adverb
الفاء استئنافية
ظرف زمان
تبين ب ي ن | BYN TBYN tebeyyene açıkça belli olunca became clear
Te,Be,Ye,Nun,
400,2,10,50,
V – 3rd person masculine singular (form V) perfect verb
فعل ماض
له | LH lehu ona to him,
Lam,He,
30,5,
P – prefixed preposition lām
PRON – 3rd person masculine singular personal pronoun
جار ومجرور
قال ق و ل | GVL GEL ḳāle dedi ki he said,
Gaf,Elif,Lam,
100,1,30,
V – 3rd person masculine singular perfect verb
فعل ماض
أعلم ع ل م | ALM ÊALM eǎ'lemu biliyorum ki """I know"
,Ayn,Lam,Mim,
,70,30,40,
V – 1st person singular imperfect verb
فعل مضارع
أن | ÊN enne şüphesiz that
,Nun,
,50,
ACC – accusative particle
حرف نصب من اخوات «ان»
الله | ELLH llahe Allah Allah
Elif,Lam,Lam,He,
1,30,30,5,
"PN – accusative proper noun → Allah"
لفظ الجلالة منصوب
على | AL ǎlā (is) on
Ayn,Lam,,
70,30,,
P – preposition
حرف جر
كل ك ل ل | KLL KL kulli her every
Kef,Lam,
20,30,
N – genitive masculine noun
اسم مجرور
شيء ش ي ا | ŞYE ŞYÙ şey'in şeye thing
Şın,Ye,,
300,10,,
N – genitive masculine indefinite noun
اسم مجرور
قدير ق د ر | GD̃R GD̃YR ḳadīrun kadirdir "All-Powerful."""
Gaf,Dal,Ye,Re,
100,4,10,200,
N – nominative masculine indefinite noun
اسم مرفوع
: Dikkat İşareti, Kuran Sözlüğü Projesi kapsamında güncellenmiş ifadelere işaret etmektedir.

Konu Başlığı: -

Kırık Meal (Arapça) : |أَوْ: yahut | كَالَّذِي: şu kimse gibi ki | مَرَّ: uğramıştı | عَلَىٰ: | قَرْيَةٍ: bir kasabaya | وَهِيَ: o kimse | خَاوِيَةٌ: (duvarları) yığılmış | عَلَىٰ: üstüne | عُرُوشِهَا: çatıları | قَالَ: dedi ki | أَنَّىٰ: nasıl | يُحْيِي: diriltecek | هَٰذِهِ: bunu | اللَّهُ: Allah | بَعْدَ: sonra | مَوْتِهَا: öldükten | فَأَمَاتَهُ: kendisini öldürüp | اللَّهُ: Allah (da) | مِائَةَ: yüz | عَامٍ: sene | ثُمَّ: sonra | بَعَثَهُ: diriltti | قَالَ: dedi | كَمْ: ne kadar | لَبِثْتَ: kaldın | قَالَ: dedi | لَبِثْتُ: kaldım | يَوْمًا: bir gün | أَوْ: ya da | بَعْضَ: birazı (kadar) | يَوْمٍ: bir günün | قَالَ: (Allah) dedi | بَلْ: bilakis | لَبِثْتَ: kaldın | مِائَةَ: yüz | عَامٍ: yıl | فَانْظُرْ: bak | إِلَىٰ: | طَعَامِكَ: yiyeceğine | وَشَرَابِكَ: ve içeceğine | لَمْ: | يَتَسَنَّهْ: bozulmamış | وَانْظُرْ: ve bak | إِلَىٰ: | حِمَارِكَ: eşeğine | وَلِنَجْعَلَكَ: seni kılalım diye | ايَةً: bir ibret | لِلنَّاسِ: insanlar için | وَانْظُرْ: ve bak | إِلَى: | الْعِظَامِ: kemiklere | كَيْفَ: nasıl | نُنْشِزُهَا: onları birbiri üstüne koyuyor | ثُمَّ: sonra | نَكْسُوهَا: onlara giydiriyoruz | لَحْمًا: et | فَلَمَّا: bu işler | تَبَيَّنَ: açıkça belli olunca | لَهُ: ona | قَالَ: dedi ki | أَعْلَمُ: biliyorum ki | أَنَّ: şüphesiz | اللَّهَ: Allah | عَلَىٰ: | كُلِّ: her | شَيْءٍ: şeye | قَدِيرٌ: kadirdir |
Kırık Meal (Harekesiz) : |أو ÊW yahut | كالذي KELZ̃Y şu kimse gibi ki | مر MR uğramıştı | على AL | قرية GRYT bir kasabaya | وهي WHY o kimse | خاوية ḢEWYT (duvarları) yığılmış | على AL üstüne | عروشها ARWŞHE çatıları | قال GEL dedi ki | أنى ÊN nasıl | يحيي YḪYY diriltecek | هذه HZ̃H bunu | الله ELLH Allah | بعد BAD̃ sonra | موتها MWTHE öldükten | فأماته FÊMETH kendisini öldürüp | الله ELLH Allah (da) | مائة MEÙT yüz | عام AEM sene | ثم S̃M sonra | بعثه BAS̃H diriltti | قال GEL dedi | كم KM ne kadar | لبثت LBS̃T kaldın | قال GEL dedi | لبثت LBS̃T kaldım | يوما YWME bir gün | أو ÊW ya da | بعض BAŽ birazı (kadar) | يوم YWM bir günün | قال GEL (Allah) dedi | بل BL bilakis | لبثت LBS̃T kaldın | مائة MEÙT yüz | عام AEM yıl | فانظر FENƵR bak | إلى ÎL | طعامك ŦAEMK yiyeceğine | وشرابك WŞREBK ve içeceğine | لم LM | يتسنه YTSNH bozulmamış | وانظر WENƵR ve bak | إلى ÎL | حمارك ḪMERK eşeğine | ولنجعلك WLNCALK seni kılalım diye | آية ËYT bir ibret | للناس LLNES insanlar için | وانظر WENƵR ve bak | إلى ÎL | العظام ELAƵEM kemiklere | كيف KYF nasıl | ننشزها NNŞZHE onları birbiri üstüne koyuyor | ثم S̃M sonra | نكسوها NKSWHE onlara giydiriyoruz | لحما LḪME et | فلما FLME bu işler | تبين TBYN açıkça belli olunca | له LH ona | قال GEL dedi ki | أعلم ÊALM biliyorum ki | أن ÊN şüphesiz | الله ELLH Allah | على AL | كل KL her | شيء ŞYÙ şeye | قدير GD̃YR kadirdir |
Kırık Meal (Okunuş) : |ev: yahut | kālleƶī: şu kimse gibi ki | merra: uğramıştı | ǎlā: | ḳaryetin: bir kasabaya | ve hiye: o kimse | ḣāviyetun: (duvarları) yığılmış | ǎlā: üstüne | ǔrūşihā: çatıları | ḳāle: dedi ki | ennā: nasıl | yuHyī: diriltecek | hāƶihi: bunu | llahu: Allah | beǎ'de: sonra | mevtihā: öldükten | feemātehu: kendisini öldürüp | llahu: Allah (da) | miAete: yüz | ǎāmin: sene | ṧumme: sonra | beǎṧehu: diriltti | ḳāle: dedi | kem: ne kadar | lebiṧte: kaldın | ḳāle: dedi | lebiṧtu: kaldım | yevmen: bir gün | ev: ya da | beǎ'De: birazı (kadar) | yevmin: bir günün | ḳāle: (Allah) dedi | bel: bilakis | lebiṧte: kaldın | miAete: yüz | ǎāmin: yıl | fenZur: bak | ilā: | Taǎāmike: yiyeceğine | ve şerābike: ve içeceğine | lem: | yetesenneh: bozulmamış | venZur: ve bak | ilā: | Himārike: eşeğine | velinec'ǎleke: seni kılalım diye | āyeten: bir ibret | linnāsi: insanlar için | venZur: ve bak | ilā: | l-ǐZāmi: kemiklere | keyfe: nasıl | nunşizuhā: onları birbiri üstüne koyuyor | ṧumme: sonra | neksūhā: onlara giydiriyoruz | leHmen: et | felemmā: bu işler | tebeyyene: açıkça belli olunca | lehu: ona | ḳāle: dedi ki | eǎ'lemu: biliyorum ki | enne: şüphesiz | llahe: Allah | ǎlā: | kulli: her | şey'in: şeye | ḳadīrun: kadirdir |
Kırık Meal (Transcript) : |ÊV: yahut | KELZ̃Y: şu kimse gibi ki | MR: uğramıştı | AL: | GRYT: bir kasabaya | VHY: o kimse | ḢEVYT: (duvarları) yığılmış | AL: üstüne | ARVŞHE: çatıları | GEL: dedi ki | ÊN: nasıl | YḪYY: diriltecek | HZ̃H: bunu | ELLH: Allah | BAD̃: sonra | MVTHE: öldükten | FÊMETH: kendisini öldürüp | ELLH: Allah (da) | MEÙT: yüz | AEM: sene | S̃M: sonra | BAS̃H: diriltti | GEL: dedi | KM: ne kadar | LBS̃T: kaldın | GEL: dedi | LBS̃T: kaldım | YVME: bir gün | ÊV: ya da | BAŽ: birazı (kadar) | YVM: bir günün | GEL: (Allah) dedi | BL: bilakis | LBS̃T: kaldın | MEÙT: yüz | AEM: yıl | FENƵR: bak | ÎL: | ŦAEMK: yiyeceğine | VŞREBK: ve içeceğine | LM: | YTSNH: bozulmamış | VENƵR: ve bak | ÎL: | ḪMERK: eşeğine | VLNCALK: seni kılalım diye | ËYT: bir ibret | LLNES: insanlar için | VENƵR: ve bak | ÎL: | ELAƵEM: kemiklere | KYF: nasıl | NNŞZHE: onları birbiri üstüne koyuyor | S̃M: sonra | NKSVHE: onlara giydiriyoruz | LḪME: et | FLME: bu işler | TBYN: açıkça belli olunca | LH: ona | GEL: dedi ki | ÊALM: biliyorum ki | ÊN: şüphesiz | ELLH: Allah | AL: | KL: her | ŞYÙ: şeye | GD̃YR: kadirdir |
Abdulbaki Gölpınarlı : Bir de hani yapıları çökmüş, çatıları döşemelerinin üstüne yıkılmış şehre uğrayan, Allah bu şehri, ölümünden sonra nasıl diriltecek ki demişti. Allah, onu tam yüz yıl ölü bir halde bırakmış, sonra diriltmişti de demişti ki: Ne kadar yattın? O da bir gün, yahut günün birkaç saati kadar bir müddet demişti. Allah, tam yüz yıl yata kaldın. Yiyeceğine, içeceğine bak, henüz bozulmamış bile. Eşeğine de bak; bu iş seni, insanlara bir delil göstermek maksadıyla oldu; eşeğin kemiklerini nasıl birleştiriyor, sonra onlara nasıl et giydiriyoruz, hele dikkat et demişti. Bu, ona apaçık belli olunca dedi ki: Bilirim, şüphe yok ki Allah'ın her şeye gücü yeter.
Adem Uğur : Yahut görmedin mi o kimseyi ki, evlerinin duvarları çatıları üzerine çökmüş (alt üst olmuş) bir kasabaya uğradı; "Ölümünden sonra Allah bunları nasıl diriltir acaba!" dedi. Bunun üzerine Allah onu öldürüp yüz sene bıraktı; sonra tekrar diriltti. Ne kadar kaldın? dedi. "Bir gün yahut daha az" dedi. Allah ona: Hayır, yüz sene kaldın. Yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamıştır. Eşeğine de bak. Seni insanlara bir ibret kılalım diye (yüz sene ölü tuttuk, sonra tekrar dirilttik). Şimdi sen kemiklere bak, onları nasıl düzenliyor, sonra ona nasıl et giydiriyoruz, dedi. Durum kendisince anlaşılınca: Şimdi iyice biliyorum ki, Allah her şeye kadirdir, dedi.
Ahmed Hulusi : Şöyle birinin (haberini almadın mı)? Bir yerleşim alanına uğramıştı ki binaların üstü altına gelmiş, insanları helâk olmuş, "Allâh şurayı bu ölüm sonrasında nasıl diriltir" diye düşünmüştü. Allâh onu orada öldürmüş ve yüz sene sonra diriltmişti. "Ne kadar kaldın" dedi. . . O da: "Bir gün veya birazı kadar" cevabını verdi. Allâh buyurdu: "Hayır, yüz sene geçti üzerinden. . . İşte bak yiyecek içeceğine, hiç bozulmamış, ama eşeğine bak (nasıl çürüyüp sırf kemikleri kalmış!) Seni insanlar için bir işaret - ibret kılalım diye (yaptık bunu). . . Kemiklere bak nasıl onları kaldırıp üzerlerine et giydiriyoruz. " Bu suretle iş açıkça belli olunca şöyle dedi: "Biliyorum, kesinlikle Allâh her şeye Kaadir'dir!"
Ahmet Tekin : Yoksa sen, altı üstüne gelmiş, ıpıssız kalan bir şehre uğrayan kimsenin gördükleri karşısında: 'Bu şehri, böyle bir ölümden sonra Allah nasıl diriltecek?' diyen kimse gibi mi düşünüyorsun? Suali soran kimseyi Allah yüz sene ölü halde bulundurdu. Sonra onu diriltti. Ona: 'Burada ne kadar kaldın?' diye sordu. O: 'Bir gün kaldım veya bir günden biraz daha eksik bir süre' dedi. Allah: 'Hayır, yüz sene kaldın. Öyle iken yiyeceğine, içeceğine dikkatlice bir bak, henüz bozulmamış. Hele eşeğine bak. Seni insanlara bir ibret haline getirelim, bir uyarı yapalım diye böyle yaptık. Şimdi sen bütün dikkatini toplayarak kemiklere bak, incele, onları nasıl düzenliyor, sonra kemiklerde tomurcuklanma oluşturup uzatarak, yoğunlaştırarak, kaynaştırıp kemikten iskeleti etle kasla örtüyoruz.' dedi. Ölüleri diriltme konusu, böylece kendisine açıklanınca: 'Şimdi, Allah’ın her şeye gücünün, kudretinin yettiğini bilir hale geldim' dedi.
Ahmet Varol : Yahut binalarının çatıları çökmüş ve duvarları üstüne yıkılmış bir kasabadan geçen gibisinden haberin oldu mu? Bu kişi: 'Allah bunu ölümünden sonra nasıl diriltecek?' demişti. Bunun üzerine Allah onu öldürüp yüz yıl sonra diriltti. 'Burada ne kadar kaldın?' dedi. O kişi: 'Bir gün veya bir günden daha kısa bir süre kaldım' cevabını verdi. (Allah da): 'Hayır sen burada yüz yıl kaldın. Yiyecek ve içeceğine bak, hiç bozulmamış. Bir de eşeğine bak. Seni insanlar için bir ibret kılalım diye (bunu yaptık). Şimdi kemiklere bak onları nasıl biraraya getiriyor, sonra da üzerlerine et geçiriyoruz' dedi. Bütün bunlar kendisine apaçık görününce '(Artık) Allah'ın her şeye güç yetirebildiğini biliyorum' dedi.
Ali Bulaç : Ya da altı üstüne gelmiş, ıssız duran bir şehre uğrayan gibisini (görmedin mi?) Demişti ki: "Allah, burasını ölümünden sonra nasıl diriltecekmiş?" Bunun üzerine Allah, onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra onu diriltti. (Ve ona) Dedi ki: "Ne kadar kaldın?" O: "Bir gün veya bir günden az kaldım" dedi. (Allah ona:) "Hayır, yüz yıl kaldın, böyleyken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış; eşeğine de bir bak; (bunu yapmamız) seni insanlara ibret belgesi kılmamız içindir. Kemiklere de bir bak nasıl bir araya getiriyoruz, sonra da onlara et giydiriyoruz?" dedi. O, kendisine (bunlar) apaçık belli olduktan sonra dedi ki: "(Artık şimdi) Biliyorum ki gerçekten Allah, her şeye güç yetirendir."
Ali Fikri Yavuz : Yahud o kimseden haber almadın mı ki, binaların çatıları çökmüş, duvarları üstüne yığılmış tenha bir kasabaya uğrayarak şöyle demişti; “Bunu, bu ölümden sonra Allah nerden diriltecek?” bunun üzerine Allah o kimseyi yüz sene öldürdü (ölü bıraktı) sonra diriltti. Allah (kendisine melek vasıtasıyla); “- Ne kadar eğlendin kaldın?” diye sordu. O da;”- Bir gün yahud bir günden az kaldım” dedi. Allah ona; “- Hayır, yüz yıl ölü kaldın. Öyle iken bak yiyeceğine içeceğine henüz bozulmamış; hele merkebine bak! (nasıl çürümüş ve kemikleri kalmıştır.) Bunu yapmamız, seni insanlara ibret nişanesi kılmamız için ve kendin de bilesin diyedir. Merkebinin kemiklerine bak ki, onları nasıl birleştirip yerli yerine koyuyoruz; sonra onlara nasıl et giydiriyoruz” buyurdu. O merkep dirilip eski haline geldiği ve her şey kendisine açıkça belli olduğu zaman, adam şöyle dedi: “- Artık biliyorum ki, Allah hakikaten her şey’e kadirdir.”
Bekir Sadak : Yahut alti ustune gelmis bir kasabaya ugrayan kimseyi gormedin mi? «Allah burayi olumunden sonra acaba nasil diriltecek?» dedi. Bunun uzerine Allah onu yuz yil olu birakti, sonra diriltti, «Ne kadar kaldin?» dedi, «Bir gun veya bir gunden az kaldim» dedi, «Hayir yuz yil kaldin, yiyecegine icecegine bak, bozulmamis; esegine bak ve hem seni insanlar icin bir ibret kilacagiz kemiklerine bak, onlari nasil birlestirip, sonra onlara et giydiriyoruz» dedi; bu ona apacik belli olunca, «Artik Allah'in her seye Kadir olduguna inanmis bulunuyorum» dedi.
Celal Yıldırım : Veya çatıları çöküp altı üstüne gelmiş bir şehre uğrayan kimseyi görmedin mi? «Allah burayı ölümünden sonra nasıl diriltecek ?» demişti. Bunun üzerine Allah o kimseyi yüz yıl ölü bıraktıktan sonra diriltmişti ve: «Ne kadar (ölü vaziyette) kaldın ?» diye sormuştu. O da : «Ya bir gün, ya da bir günden az bir zaman kaldım» diye cevap vermişti. Allah ona : «Hayır, yüz yıl kaldın ; öyle iken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamıştır; bir de merkebine dikkat et! Ve hem bunlar seni insanlara (canlı bir) ibret ve öğüt belgesi kılmamız içindir. Bir de o kemiklere bak, nasıl biraraya getirip yerli yerince düzene koyuyoruz, sonra da onlara et giydiriyoruz. Ne vakit ki (hakk) ona (bu suretle) apaçık (bir defa daha) belli oldu, dedi ki: «Artık biliyorum ki, Allah'ın gerçekten gücü her şeye yeter (kalbim iyice buna inanıp yatıştı).»
Diyanet İşleri : Yahut altı üstüne gelmiş (ıpıssız duran) bir şehre uğrayan kimseyi görmedin mi? O, “Allah, burayı ölümünden sonra nasıl diriltecek (acaba)?” demişti. Bunun üzerine, Allah onu öldürüp yüzyıl ölü bıraktı, sonra diriltti ve ona sordu: “Ne kadar (ölü) kaldın?” O, “Bir gün veya bir günden daha az kaldım” diye cevap verdi. Allah, şöyle dedi: “Hayır, yüz sene kaldın. Böyle iken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış. Bir de eşeğine bak! (Böyle yapmamız) seni insanlara ibret belgesi kılmamız içindir. (Eşeğin) kemikler(in)e de bak, nasıl onları bir araya getiriyor, sonra onlara nasıl et giydiriyoruz?” Kendisine bütün bunlar apaçık belli olunca, şöyle dedi: “Şimdi, biliyorum ki; şüphesiz Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter.”
Diyanet İşleri (eski) : Yahut altı üstüne gelmiş bir kasabaya uğrayan kimseyi görmedin mi? 'Allah burayı ölümünden sonra acaba nasıl diriltecek?' dedi. Bunun üzerine Allah onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra diriltti, 'Ne kadar kaldın?' dedi, 'Bir gün veya bir günden az kaldım' dedi, 'Hayır yüz yıl kaldın, yiyeceğine içeceğine bak, bozulmamış; eşeğine bak ve hem seni insanlar için bir ibret kılacağız, kemiklere bak, onları nasıl birleştirip, sonra onlara et giydiriyoruz' dedi; bu ona apaçık belli olunca, 'Artık Allah'ın her şeye Kadir olduğuna inanmış bulunuyorum' dedi.
Diyanet Vakfi : Yahut görmedin mi o kimseyi ki, evlerinin duvarları çatıları üzerine çökmüş (alt üst olmuş) bir kasabaya uğradı; «Ölümünden sonra Allah bunları nasıl diriltir acaba!» dedi. Bunun üzerine Allah onu öldürüp yüz sene bıraktı; sonra tekrar diriltti. Ne kadar kaldın? dedi. «Bir gün yahut daha az» dedi. Allah ona: Hayır, yüz sene kaldın. Yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamıştır. Eşeğine de bak. Seni insanlara bir ibret kılalım diye (yüz sene ölü tuttuk, sonra tekrar dirilttik). Şimdi sen kemiklere bak, onları nasıl düzenliyor, sonra ona nasıl et giydiriyoruz, dedi. Durum kendisince anlaşılınca: Şimdi iyice biliyorum ki, Allah her şeye kadirdir, dedi.
Edip Yüksel : Yahut şu kimse gibisi de (dikkatini çekmedi mi?)... Altı üstüne gelmiş yıkıntı bir kasabaya uğrar ve 'ALLAH bunu ölümünden sonra nasıl diriltebilir,' der. Bunun üzerine ALLAH onu yüz sene ölü bıraktıktan sonra diriltti. 'Burada ne kadar kaldın,' dedi. 'Bir gün yahut günün bir parçası kadar kaldım,' dedi. 'Hayır, sen yüz yıl kaldın. Yiyeceğine ve içeceğine bak hala bozulmamış. Eşeğine de bak. Seni halk için bir delil yaptık. Kemiklere dikkat et, onları nasıl üstüste koyuyor, sonra onlara nasıl daet giydiriyoruz.' Durum kendisine aydınlanınca, 'Artık ALLAH'ın her şeye gücü yettiğini biliyorum,' dedi.
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) : Yahut o kimse gibisini (görmedin mi) ki, bir şehre uğramıştı, altı üstüne gelmiş, ıpıssız yatıyordu. «Bunu bu ölümünden sonra Allah, nerden diriltecek?» dedi. Bunun üzerine Allah onu yüz sene öldürdü, sonra diriltti, «Ne kadar kaldın?» diye sordu. O da: «Bir gün, yahut bir günden eksik kaldım.» dedi. Allah buyurdu ki: «Hayır, yüz sene kaldın, öyle iken bak yiyeceğine, içeceğine henüz bozulmamış, hele eşeğine bak, hem bunlar, seni insanlara karşı kudretimizin bir işareti kılalım diyedir. Hele o kemiklere bak, onları nasıl birbirinin üzerine kaldırıyoruz? Sonra onlara nasıl et giydiriyoruz?» Böylece gerçek ona açıkça belli olunca: «Şimdi biliyorum ki, Allah her şeye kadirdir.» dedi.
Elmalılı (sadeleştirilmiş) : Yahut, altı üstüne gelmiş ıpıssız bir şehre uğrayıp: «Allah, bunu bu ölümünden sonra nereden diriltecek?» diyen kimse gibi. Bunun üzerine Allah, onu yüz yıl öldürdü, sonra diriltti ve: «Ne kadar kaldın?» diye sordu. O: «Bir gün veya bir günden eksik kaldım.» dedi. Allah: «Hayır, yüz yıl kaldın. Öyle iken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış. Bir de eşeğine bak! Bunlar, seni insanlara karşı gücümüzün bir canlı delili yapmamız içindir. Hele o kemiklere bak, onları nasıl birbirinin üzerine kaldırıyor, sonra onlara nasıl et giydiriyoruz?» Bu şekilde hak kendisine apaçık belli olduğunda: «Allah'ın herşeye gücü yettiğini şimdi biliyorum.» dedi.
Elmalılı Hamdi Yazır : Yahud o kimse gibi ki bir şehre uğramıştı, altı üstüne gelmiş ıpıssız yatıyor, «Bunu bu ölümünden sonra Allah nerden diriltecek?» dedi, bunun üzerine Allah onu yüz sene öldürdü sonra diriltti, ne kadar kaldın? diye sordu «bir gün yahud bir günden eksik kaldım» dedi, Allah buyurdu ki: Hayır, yüz sene kaldın, öyle iken bak yiyeceğine, içeceğine henüz bozulmamış, hele merkebine bak, hem bunlar, seni insanlara karşı kudretimizin canlı bir âyeti kılayım diyedir, hele o kemiklere bak onları nasıl birbirinin üzerine kaldırıyoruz? Sonra onlara nasıl et geydiriyoruz? Bu suretle vaktaki ona hak tebeyyün etti, şimdi biliyorum, dedi: Hakikaten Allah her şey'e kadir
Fizilal-il Kuran : Yahut altı üstüne gelmiş bir kasabaya uğrayan gibisini görmedin mi? “Allah bunu ölümünden sonra nasıl diriltecek?” dedi. Bunun üzerine Allah onu yüz sene ölü bıraktı, sonra diriltti. “Ne kadar kaldın?” dedi. O da “Bir gün veya bir günden de az kaldım” dedi. “Hayır, yüz yıl kaldın. Öyle iken yiyeceğine, içeceğine bak henüz bozulmamış. Bir de merkebine bak. Hem seni insanlara bir ibret kılacağız. Kemiklere bak. Onları nasıl birleştirip yerli yerine koyuyoruz?” dedi. Bu hal ona apaçık belli olunca: “Artık Allah’ın her şeye kadir olduğunu biliyorum.” dedi.
Gültekin Onan : Ya da altı üstüne gelmiş, ıssız duran bir şehre uğrayan gibisini (görmedin mi?) Demişti ki: "Tanrı burasını ölümünden sonra nasıl diriltecekmiş?" Bunun üzerine Tanrı onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra onu diriltti. (Ve ona) Dedi ki: "Ne kadar kaldın?" O: "Bir gün veya bir günden az kaldım" dedi. (Tanrı ona) "Hayır, yüz yıl kaldın, böyleyken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış; eşeğine de bir bak; (bunu yapmamız) seni insanlara bir ayet kılmamız içindir. Kemiklere de bir bak nasıl bir araya getiriyoruz, sonra da onlara et giydiriyoruz?" dedi. O, kendisine (bunlar) apaçık belli olduktan sonra dedi ki: "(Artık şimdi) Biliyorum ki gerçekten Tanrı her şeye güç yetirendir.
Hakkı Yılmaz : "Bir kısım küfretmiş; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olan o kişilerin hâli de, evlerinin çatıları çökmüş bir kente uğrayan kimse gibidir: O kimse, “Bunu, bu ölümünden sonra Allah nasıl diriltecek?!” diyerek inançsızlığını ortaya koydu. Bunun üzerine Allah onu yüz sene öldürdü, sonra diriltti. Allah, “Ne kadar kaldın?” dedi. O, “Bir gün yahut bir günün bir kısmı kaldım” dedi. Allah, “Tam tersi, sen yüz sene kaldın, öyle iken bak yiyeceğine-içeceğine henüz bozulmamış, eşeğine de bak. –Biz, bunu, sen bilesin ve seni insanlar için bir âyet kılalım diye yaptık- O kemiklere de bak, onları nasıl yüksekleştiriyoruz. Sonra onlara nasıl et giydiriyoruz?” dedi. Böylece ona açıkça belli olunca, “Şüphesiz Allah'ın her şeye güç yetiren olduğunu daha iyi biliyorum” dedi. "
Hasan Basri Çantay : Yahud o kimse gibisini (görmedin mi) ki (binalarının) çatıları çökmüş, dıvarları üstüne yıkılmış (kimsecikleri de kalmamış bir kasabaya uğramış. (Kendi kendine) : «Allah burasını ölümden sonra acaba nasıl diriltecek?» demiş. Allah da onu yüz yıl ölü bırakmış, sonra diriltmiş (kendisine) : «Ne kadar eğlendin?» demiş o da: «Bir gün, yahud bir günden az» diye söylemişdi. Allah (ona) : «Hayır, yüz yıl (ölü) kaldın, işte yiyeceğine, içeceğine bak, henüz bozulmamışdır. Bir de merkebine bak. (Böyle yapmamız) seni insanlara ibret nişanesi kılmamız içindir. (Merkebin) kemikler (ine) de bak, onları nasıl birleşdirib yerli yerine koyuyoruz. Sonra da onlara et giydiriyoruz» dedi. O — (merkeb dirilib eski haaline geldiği ve her şey) kendisine apaçık belli olduğu zaman — (şöyle) söyledi: «(Artık şu müşahedemle de) biliyorum ki Allah şübhesiz her şey'e hakkıyle gücüyetendir».
Hayrat Neşriyat : Veya (görmedin mi) o kimse gibisini (Uzeyr’i) ki, o (duvarları), çatıları üzerine çökmüş (harâb olmuş) bir şehre uğradı. 'Allah, burayı ölümünden sonra nasıl diriltecek?' dedi. Bunun üzerine Allah, onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra kendisini diriltti. (Ona) buyurdu ki: 'Ne kadar kaldın?' (O da:) 'Bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldım!' dedi. (Allah ona)şöyle buyurdu: 'Hayır! Yüz yıl kaldın; şimdi yiyeceğine ve içeceğine bak, bozulmamış! Bir de eşeğine bak (kemikleri dahi çürümüş)! İşte (bunlar) seni insanlara (öldükten sonra dirilmeye)bir delil kılmamız içindir; kemiklere de bak, onları nasıl birbiri üzerine kaldırıyoruz! Sonra da onlara bir et giydiriyoruz.' (Uzeyr, onun diriltilişini müşâhede ederek Allah’ın kudreti)böylece kendisine açıkça belli olunca şöyle dedi: '(Artık) biliyorum ki şübhesiz Allah, herşeye hakkıyla gücü yetendir.'
İbni Kesir : Yahut altı üstüne gelmiş bir kasabaya uğrayan kimse gibisini görmedin mi? Allah, bunu ölümünden sonra nasıl diriltecek? dedi. Bunun üzerine Allah, onu yüz sene ölü bıraktı, sonra diriltti. Na kadar kaldın? dedi. O da: Bir gün veya bir günden daha az kaldım, dedi. Hayır, yüz yıl kaldın. Öyle iken yiyeceğine içeçeğine bak; henüz bozulmamış, bir de merkebine bak. Hem seni insanlara bir ibret kılacağız. Kemiklere bak, onları nasıl birleştirip yerli yerine koyuyor ve sonra onlara nasıl et giydiriyoruz? dedi. Bu hal ona apaçık belli olunca: Artık Allah'ın herşeye Kadir olduğunu biliyorum, dedi.
İskender Evrenosoğlu : Veya çatıları üzerine çökmüş (altı üstüne gelmiş) bir karyeye uğrayan kimsenin, “Allah bunu (bu kasabayı) ölümünden sonra nasıl diriltecekî demesi gibi. Bunun üzerine Allah, onu yüz sene öldürdü. Sonra da diriltti. (Ona) “Ne kadar (ölü bir vaziyette) kaldın?”dedi. (O da): “Bir gün veya günün bir kısmı kadar.” dedi. (Allah): “Hayır, yüz yıl kaldın. Haydi yiyecek ve içeceğine bak, bozulup kokuşmadı. Ve merkebine bak. (Bu), seni insanlara bir âyet (canlı bir ibret) kılmamız içindir. Ve kemiklere bak. Onları nasıl inşa ediyoruz (kemikleri birleştirerek iskeleti kuruyoruz) sonra ona et giydiriyoruz.“Böylece (merkep dirilip, eski haline gelince ve herşey) ona açıkça belli olunca: “Allah'ın, herşeye kaadir olduğunu biliyorum.”dedi.
Muhammed Esed : Yoksa (ey insanoğlu, sen,) halkının terk ettiği, çatıları yıkılıp harap olmuş (virane) bir kasabadan geçen (ve): "Allah bütün bunları öldükten sonra nasıl diriltebilirmiş?" diyen o kişi (ile aynı fikirde) misin? Bunun üzerine Allah, onu yüzyıl süre ile ölü bırakmış ve sonra tekrar hayata döndürerek sormuştu: "Bu halde ne kadar kaldın?" O da: "Bu halde bir gün veya bir günden biraz daha az bir süre kaldım" diye cevap vermişti. (Allah): "Hayır" dedi, "bu halde bir yüzyıl kaldın! Yiyeceğine ve içeceğine bak -geçen yıllar onları bozmamış- ve eşeğine bak! (Biz bütün bunları) insanlara bir ibret olman için (yaptık). Birde şu (insanların ve hayvanların) kemiklerine bak -onları nasıl birleştirip et ile örttüğümüzü düşün!" (Bütün bunlar) ona açıklanınca, "(Şimdi) öğrendim ki" dedi, "Allah her şeye kadirdir!"
Ömer Nasuhi Bilmen : Yahut o kimse gibisini görmedin mi ki, bir karyeye uğramıştı. O karyenin tavanları çökmüş, onların üzerine duvarları yıkılmıştı. «Allah Teâlâ bu karyeyi bu ölümünden sonra nasıl ihya edecek?» diyordu. Bunun üzerine Allah Teâlâ o kimseyi yüz sene ölü bıraktı. Sonra da onu ihya buyurdu. Dedi ki: «Ne kadar kaldın?» Dedi ki: «Bir gün veya bir günün bir kısmı kadar kaldım.» Dedi ki: «Hayır, yüz sene kaldın. İmdi yiyeceğine ve içeceğine bak ki, hiç biri bozulmamış, merkebine de bak. Ve seni nâsa bir âyet kılmak için (bu yapacağımızı yaptık). Ve kemiklere bak, onları nasıl biribirine birleştiriyoruz. Sonra da onlara et giydiriyoruz.» Vaktâ ki (bu hakikat) kendisine tebeyyün etti. Dedi ki: «Ben bilirim, Allah Teâlâ şüphe yok her şeye kâdirdir.»
Ömer Öngüt : Veya çatıları çöküp altı üstüne gelmiş ıssız bir kasabaya uğrayan kimseyi görmedin mi? “Allah bunu bu ölümden sonra nasıl diriltecek?” dedi. Bunun üzerine Allah onu yüz sene ölü bıraktı, sonra da diriltti. “Ne kadar kaldın?” dedi. O da: “Bir gün ya da bir günün birazı kadar kaldım. ” dedi. Allah ona: “Hayır! Yüz sene kaldın. Yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış! Hele eşeğine de bak! Seni insanlar için kudretimize bir işaret kılalım diye (yüz sene ölü olarak tuttuk, sonra tekrar dirilttik). Kemiklere bak! Nasıl onları birbiri üstüne koyuyor, sonra onlara et giydiriyoruz. ” dedi. Bu işler ona açıkça belli olunca: “Biliyorum, Allah her şeye kâdirdir. ” dedi.
Şaban Piriş : Veya altı üstüne gelmiş, ıssız bir beldeye uğrayan kimse gibi: -Allah, burasını ölümden sonra nasıl diriltir? demişti de, bunun üzerine Allah, onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra onu diriltti. Ona: -Ne kadar kaldın? demiştik. O da: -Bir gün veya bir günün bir kısmı kaldım, demişti. -Hayır, yüz yıl kaldın, böyleyken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış, eşeğine de bak, seni insanlara bir ibret kılmak için, bir de o kemiklere bak, nasıl bir araya getiriyoruz. Sonra da onlara et giydiriyoruz? demişti. O kendisine bunlar apaçık belli olduktan sonra: -Artık biliyorum ki Allah’ın her şeye gücü yeter, demişti.
Suat Yıldırım : Yahut şu kimsenin hali gibi ki o bir şehre uğramıştı. Şehrin altı üstüne gelmiş, ıpıssız yatıyordu. "Allah burayı bu ölümünden sonra nasıl diriltecek?" dedi. Bunun üzerine Allah onu yüz yıl boyunca öldürüp sonra diriltti. "Ölü vaziyette ne kadar kaldın?" diye sorunca o: "Bir gün veya daha az" diye cevap verdi. Allah ona: "Hayır! yüz sene kaldın. İşte yiyeceğine ve içeceğine bak henüz bozulmamış. Bir de merkebine bak! (Kemikleri nasıl birbirinden ayrılmış). Seni de insanlara canlı bir delil yapmak için öldürüp dirilttik. Hele o kemiklere dikkat et, onları nasıl birleştirip yerli yerine koyuyoruz, sonra da onlara et giydiriyoruz!" Böylece işin gerçeği kendisine tam mânasıyla belli olunca: "Artık pek iyi biliyorum ki Allah her şeye kadirdir." dedi.
Süleyman Ateş : Yahut şu kimse gibisini (görmedin mi) ki, duvarları, çatıları üstüne yığılmış (alt üst olmuş) ıssız bir kasabaya uğramıştı; "Allâh, bunu böyle öldükten sonra nasıl diriltecek?" demişti. Allâh da kendisini yüz sene öldürüp sonra diriltti. "Ne kadar kaldın?" dedi. "Bir gün, ya da bir günün birazı kadar kaldım" dedi. (Allâh) "Hayır, dedi, yüz yıl kaldın. Yiyecek ve içeceğine bak, bozulmamış. Eşeğine bak, seni insanlar için bir ibret kılalım diye (böyle yaptık). Kemiklere bak, nasıl onları birbiri üstüne koyuyor, sonra onlara et giydiriyoruz!" Bu işler ona açıkça belli olunca: "Allâh'ın herşeye kâdir olduğunu biliyorum." dedi.
Tefhim-ul Kuran : Ya da altı üstüne gelmiş, ıpıssız duran bir şehre uğrayan gibisi (göremedin mi?) Demişti ki: «Allah, burasını ölümünden sonra nasıl diriltecekmiş?» Bunun üzerine Allah, onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra onu diriltti. (Ve ona) Demişti ki: «Ne kadar kaldın?» O: «Bir gün veya bir günden az kaldım» demişti. (Allah ona:) «Hayır, yüz yıl kaldın, böyleyken yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış; eşeğine de bir bak; (bunu yapmamız) seni insanlara ibret belgesi kılmamız içindir. Kemiklere de bir bak nasıl bir araya getiriyoruz, sonra da onlara et giydiriyoruz?» demişti. O, kendisine (bunlar) apaçık belli olduktan sonra demişti ki: «(Artık şimdi) Biliyorum ki gerçekten Allah, her şeye güç yetirendir.»
Ümit Şimşek : Yahut şu kimsenin haline bak ki, altı üstüne gelmiş harap bir beldeden geçerken 'Allah bu beldeyi nasıl diriltecek?' demişti. Allah da onu öldürüp yüz sene öylece bıraktı, sonra diriltip 'Ne kadar ölü kaldın?' diye sordu. O, 'Ya bir gün, yahut daha da az' dedi. Allah ise 'Sen yüz sene ölü kaldın,' buyurdu. 'Yiyeceğine, içeceğine bir bak, hiç dokunulmamış. Bir de merkebine bak! Seni böylece insanlara bir delil yapmak için öldürüp dirilttik. Şimdi de kemiklere bak; onları nasıl yerli yerince diziyor, sonra üzerine et giydiriyoruz.' Bütün bunları apaçık gördükten sonra, o kimse, 'Allah'ın herşeye kadir olduğunu artık çok iyi biliyorum' dedi.
Yaşar Nuri Öztürk : Ya şu kişi gibisini görmedin mı? Çatıları çökmüş, duvarları-damları yere inmiş bir kente uğramıştı da şöyle demişti: "Allah şurayı ölümünden sonra nasıl hayata kavuşturacak?" Bunun üzerine Allah, o kişiyi yüz yıllık bir süre için öldürmüş, sonra diriltmişti. "Ne kadar bekledin?" demişti, "Bir gün veya günün bir kısmı kadar bekledim." dedi. "Hayır, dedi, aksine sen, yüz yıl kaldın. Yiyeceğine, içeceğine bak! Henüz bozulmamış. Eşeğine bak! Seni insanlara bir ibret yapalım diyedir bu. Kemiklere bak, nasıl yerli yerince düzenliyoruz onları ve sonra et giydiriyoruz onlara." İş kendisi için açıklık kazanınca şöyle dedi o. "Allah'ın her şeye kadir olduğunu biliyorum."


Kuran Mealleri Veritabanı ve Site Dosyalarını indirmek için TIKLAYINIZ.
[Sitemiz kurulum ve geliştirme aşamasındadır. Hatalar, eksikler bulunmaktadır! Lütfen dikkatli olunuz.]

{ayet_meali.php}