» 2 / Bakara  249:

Kuran Sırası: 2
İniş Sırası: 87
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286

 » 2 / Bakara  Suresi: 249
Arapça Transcript Okunuş Türkçe
1. فَلَمَّا (FLME) = felemmā : ne zaman ki
2. فَصَلَ (FṦL) = feSale : aralandı
3. طَالُوتُ (ŦELVT) = Tālūtu : Talut
4. بِالْجُنُودِ (BELCNVD̃) = bil-cunūdi : ordularla
5. قَالَ (GEL) = ḳāle : dedi
6. إِنَّ (ÎN) = inne :
7. اللَّهَ (ELLH) = llahe : Allah
8. مُبْتَلِيكُمْ (MBTLYKM) = mubtelīkum : deneyecek sizi
9. بِنَهَرٍ (BNHR) = bineherin : nehirle
10. فَمَنْ (FMN) = femen : kim
11. شَرِبَ (ŞRB) = şeribe : içerse
12. مِنْهُ (MNH) = minhu : ondan
13. فَلَيْسَ (FLYS) = feleyse : değildir
14. مِنِّي (MNY) = minnī : benden
15. وَمَنْ (VMN) = ve men : ve kim
16. لَمْ (LM) = lem :
17. يَطْعَمْهُ (YŦAMH) = yeT'ǎmhu : ondan tadmazsa
18. فَإِنَّهُ (FÎNH) = feinnehu : şüphesiz o
19. مِنِّي (MNY) = minnī : bendendir
20. إِلَّا (ÎLE) = illā : dışında
21. مَنِ (MN) = meni : kimsenin
22. اغْتَرَفَ (EĞTRF) = ğterafe : avuçlayan
23. غُرْفَةً (ĞRFT) = ğurfeten : bir avuç
24. بِيَدِهِ (BYD̃H) = biyedihi : eliyle
25. فَشَرِبُوا (FŞRBVE) = feşeribū : hepsi içtiler
26. مِنْهُ (MNH) = minhu : ondan
27. إِلَّا (ÎLE) = illā : hariç
28. قَلِيلًا (GLYLE) = ḳalīlen : pek azı
29. مِنْهُمْ (MNHM) = minhum : içlerinden
30. فَلَمَّا (FLME) = felemmā : nihayet
31. جَاوَزَهُ (CEVZH) = cāvezehu : (ırmağı) geçince
32. هُوَ (HV) = huve : o (Talut)
33. وَالَّذِينَ (VELZ̃YN) = velleƶīne : ve kimseler
34. امَنُوا ( ËMNVE) = āmenū : iman eden
35. مَعَهُ (MAH) = meǎhu : beraberindekiler
36. قَالُوا (GELVE) = ḳālū : dediler
37. لَا (LE) = lā :
38. طَاقَةَ (ŦEGT) = Tāḳate : gücümüz yok
39. لَنَا (LNE) = lenā : bizim
40. الْيَوْمَ (ELYVM) = l-yevme : bugün
41. بِجَالُوتَ (BCELVT) = bicālūte : Calut'a
42. وَجُنُودِهِ (VCNVD̃H) = ve cunūdihi : ve askerlerine karşı
43. قَالَ (GEL) = ḳāle : dedi
44. الَّذِينَ (ELZ̃YN) = elleƶīne : kimseler
45. يَظُنُّونَ (YƵNVN) = yeZunnūne : kanaat getiren
46. أَنَّهُمْ (ÊNHM) = ennehum : elbette onların
47. مُلَاقُو (MLEGV) = mulāḳū : kavuşacaklarına
48. اللَّهِ (ELLH) = llahi : Allah'a
49. كَمْ (KM) = kem : nice
50. مِنْ (MN) = min :
51. فِئَةٍ (FÙT) = fietin : topluluk
52. قَلِيلَةٍ (GLYLT) = ḳalīletin : az olan
53. غَلَبَتْ (ĞLBT) = ğalebet : galib gelmiştir
54. فِئَةً (FÙT) = fieten : topluluğa
55. كَثِيرَةً (KS̃YRT) = keṧīraten : çok olan
56. بِإِذْنِ (BÎZ̃N) = biiƶni : izniyle
57. اللَّهِ (ELLH) = llahi : Allah'ın
58. وَاللَّهُ (VELLH) = vallahu : Allah
59. مَعَ (MA) = meǎ : beraberdir
60. الصَّابِرِينَ (ELṦEBRYN) = S-Sābirīne : sabredenlerle
ne zaman ki | aralandı | Talut | ordularla | dedi | | Allah | deneyecek sizi | nehirle | kim | içerse | ondan | değildir | benden | ve kim | | ondan tadmazsa | şüphesiz o | bendendir | dışında | kimsenin | avuçlayan | bir avuç | eliyle | hepsi içtiler | ondan | hariç | pek azı | içlerinden | nihayet | (ırmağı) geçince | o (Talut) | ve kimseler | iman eden | beraberindekiler | dediler | | gücümüz yok | bizim | bugün | Calut'a | ve askerlerine karşı | dedi | kimseler | kanaat getiren | elbette onların | kavuşacaklarına | Allah'a | nice | | topluluk | az olan | galib gelmiştir | topluluğa | çok olan | izniyle | Allah'ın | Allah | beraberdir | sabredenlerle |

[] [FṦL] [] [CND̃] [GVL] [] [] [BLV] [NHR] [] [ŞRB] [] [LYS] [] [] [] [ŦAM] [] [] [] [] [ĞRF] [ĞRF] [YD̃Y] [ŞRB] [] [] [GLL] [] [] [CVZ] [] [] [EMN] [] [GVL] [] [ŦVG] [] [YVM] [] [CND̃] [GVL] [] [ƵNN] [] [LGY] [] [] [] [FEY] [GLL] [ĞLB] [FEY] [KS̃R] [EZ̃N] [] [] [] [ṦBR]
FLME FṦL ŦELVT BELCNVD̃ GEL ÎN ELLH MBTLYKM BNHR FMN ŞRB MNH FLYS MNY VMN LM YŦAMH FÎNH MNY ÎLE MN EĞTRF ĞRFT BYD̃H FŞRBVE MNH ÎLE GLYLE MNHM FLME CEVZH HV VELZ̃YN ËMNVE MAH GELVE LE ŦEGT LNE ELYVM BCELVT VCNVD̃H GEL ELZ̃YN YƵNVN ÊNHM MLEGV ELLH KM MN FÙT GLYLT ĞLBT FÙT KS̃YRT BÎZ̃N ELLH VELLH MA ELṦEBRYN

felemmā feSale Tālūtu bil-cunūdi ḳāle inne llahe mubtelīkum bineherin femen şeribe minhu feleyse minnī ve men lem yeT'ǎmhu feinnehu minnī illā meni ğterafe ğurfeten biyedihi feşeribū minhu illā ḳalīlen minhum felemmā cāvezehu huve velleƶīne āmenū meǎhu ḳālū Tāḳate lenā l-yevme bicālūte ve cunūdihi ḳāle elleƶīne yeZunnūne ennehum mulāḳū llahi kem min fietin ḳalīletin ğalebet fieten keṧīraten biiƶni llahi vallahu meǎ S-Sābirīne
فلما فصل طالوت بالجنود قال إن الله مبتليكم بنهر فمن شرب منه فليس مني ومن لم يطعمه فإنه مني إلا من اغترف غرفة بيده فشربوا منه إلا قليلا منهم فلما جاوزه هو والذين آمنوا معه قالوا لا طاقة لنا اليوم بجالوت وجنوده قال الذين يظنون أنهم ملاقو الله كم من فئة قليلة غلبت فئة كثيرة بإذن الله والله مع الصابرين

 » 2 / Bakara  Suresi: 249
Arapça Kök Transcript Okunuş Türkçe İngilizce
فلما | FLME felemmā ne zaman ki Then when
فصل ف ص ل | FṦL FṦL feSale aralandı set out
طالوت | ŦELVT Tālūtu Talut Talut
بالجنود ج ن د | CND̃ BELCNVD̃ bil-cunūdi ordularla with the forces
قال ق و ل | GVL GEL ḳāle dedi he said,
إن | ÎN inne """Indeed,"
الله | ELLH llahe Allah Allah
مبتليكم ب ل و | BLV MBTLYKM mubtelīkum deneyecek sizi will test you
بنهر ن ه ر | NHR BNHR bineherin nehirle with a river.
فمن | FMN femen kim So whoever
شرب ش ر ب | ŞRB ŞRB şeribe içerse drinks
منه | MNH minhu ondan from it
فليس ل ي س | LYS FLYS feleyse değildir then he is not
مني | MNY minnī benden from me,
ومن | VMN ve men ve kim and whoever
لم | LM lem (does) not
يطعمه ط ع م | ŦAM YŦAMH yeT'ǎmhu ondan tadmazsa taste it
فإنه | FÎNH feinnehu şüphesiz o then indeed, he
مني | MNY minnī bendendir (is) from me
إلا | ÎLE illā dışında except
من | MN meni kimsenin whoever
اغترف غ ر ف | ĞRF EĞTRF ğterafe avuçlayan takes
غرفة غ ر ف | ĞRF ĞRFT ğurfeten bir avuç (in the) hollow
بيده ي د ي | YD̃Y BYD̃H biyedihi eliyle "(of) his hand."""
فشربوا ش ر ب | ŞRB FŞRBVE feşeribū hepsi içtiler Then they drank
منه | MNH minhu ondan from it
إلا | ÎLE illā hariç except
قليلا ق ل ل | GLL GLYLE ḳalīlen pek azı a few
منهم | MNHM minhum içlerinden of them.
فلما | FLME felemmā nihayet Then when
جاوزه ج و ز | CVZ CEVZH cāvezehu (ırmağı) geçince he crossed it,
هو | HV huve o (Talut) he
والذين | VELZ̃YN velleƶīne ve kimseler and those who
آمنوا ا م ن | EMN ËMNVE āmenū iman eden believed
معه | MAH meǎhu beraberindekiler with him,
قالوا ق و ل | GVL GELVE ḳālū dediler they said,
لا | LE """No"
طاقة ط و ق | ŦVG ŦEGT Tāḳate gücümüz yok strength
لنا | LNE lenā bizim for us
اليوم ي و م | YVM ELYVM l-yevme bugün today
بجالوت | BCELVT bicālūte Calut'a against Jalut
وجنوده ج ن د | CND̃ VCNVD̃H ve cunūdihi ve askerlerine karşı "and his troops."""
قال ق و ل | GVL GEL ḳāle dedi Said
الذين | ELZ̃YN elleƶīne kimseler those who
يظنون ظ ن ن | ƵNN YƵNVN yeZunnūne kanaat getiren were certain
أنهم | ÊNHM ennehum elbette onların that they
ملاقو ل ق ي | LGY MLEGV mulāḳū kavuşacaklarına (would) meet
الله | ELLH llahi Allah'a Allah,
كم | KM kem nice """How many"
من | MN min of
فئة ف ا ي | FEY FÙT fietin topluluk a company
قليلة ق ل ل | GLL GLYLT ḳalīletin az olan small
غلبت غ ل ب | ĞLB ĞLBT ğalebet galib gelmiştir overcame
فئة ف ا ي | FEY FÙT fieten topluluğa a company
كثيرة ك ث ر | KS̃R KS̃YRT keṧīraten çok olan large
بإذن ا ذ ن | EZ̃N BÎZ̃N biiƶni izniyle by (the) permission
الله | ELLH llahi Allah'ın (of) Allah.
والله | VELLH vallahu Allah And Allah
مع | MA meǎ beraberdir (is) with
الصابرين ص ب ر | ṦBR ELṦEBRYN S-Sābirīne sabredenlerle "the patient ones."""

2:249 için Araştırma Linkleri: |Corpus |Kuran Haritasi |Kuran'a Sor |Global Quran |Tanzil |

ne zaman ki | aralandı | Talut | ordularla | dedi | | Allah | deneyecek sizi | nehirle | kim | içerse | ondan | değildir | benden | ve kim | | ondan tadmazsa | şüphesiz o | bendendir | dışında | kimsenin | avuçlayan | bir avuç | eliyle | hepsi içtiler | ondan | hariç | pek azı | içlerinden | nihayet | (ırmağı) geçince | o (Talut) | ve kimseler | iman eden | beraberindekiler | dediler | | gücümüz yok | bizim | bugün | Calut'a | ve askerlerine karşı | dedi | kimseler | kanaat getiren | elbette onların | kavuşacaklarına | Allah'a | nice | | topluluk | az olan | galib gelmiştir | topluluğa | çok olan | izniyle | Allah'ın | Allah | beraberdir | sabredenlerle |

[] [FṦL] [] [CND̃] [GVL] [] [] [BLV] [NHR] [] [ŞRB] [] [LYS] [] [] [] [ŦAM] [] [] [] [] [ĞRF] [ĞRF] [YD̃Y] [ŞRB] [] [] [GLL] [] [] [CVZ] [] [] [EMN] [] [GVL] [] [ŦVG] [] [YVM] [] [CND̃] [GVL] [] [ƵNN] [] [LGY] [] [] [] [FEY] [GLL] [ĞLB] [FEY] [KS̃R] [EZ̃N] [] [] [] [ṦBR]
FLME FṦL ŦELVT BELCNVD̃ GEL ÎN ELLH MBTLYKM BNHR FMN ŞRB MNH FLYS MNY VMN LM YŦAMH FÎNH MNY ÎLE MN EĞTRF ĞRFT BYD̃H FŞRBVE MNH ÎLE GLYLE MNHM FLME CEVZH HV VELZ̃YN ËMNVE MAH GELVE LE ŦEGT LNE ELYVM BCELVT VCNVD̃H GEL ELZ̃YN YƵNVN ÊNHM MLEGV ELLH KM MN FÙT GLYLT ĞLBT FÙT KS̃YRT BÎZ̃N ELLH VELLH MA ELṦEBRYN

felemmā feSale Tālūtu bil-cunūdi ḳāle inne llahe mubtelīkum bineherin femen şeribe minhu feleyse minnī ve men lem yeT'ǎmhu feinnehu minnī illā meni ğterafe ğurfeten biyedihi feşeribū minhu illā ḳalīlen minhum felemmā cāvezehu huve velleƶīne āmenū meǎhu ḳālū Tāḳate lenā l-yevme bicālūte ve cunūdihi ḳāle elleƶīne yeZunnūne ennehum mulāḳū llahi kem min fietin ḳalīletin ğalebet fieten keṧīraten biiƶni llahi vallahu meǎ S-Sābirīne
فلما فصل طالوت بالجنود قال إن الله مبتليكم بنهر فمن شرب منه فليس مني ومن لم يطعمه فإنه مني إلا من اغترف غرفة بيده فشربوا منه إلا قليلا منهم فلما جاوزه هو والذين آمنوا معه قالوا لا طاقة لنا اليوم بجالوت وجنوده قال الذين يظنون أنهم ملاقو الله كم من فئة قليلة غلبت فئة كثيرة بإذن الله والله مع الصابرين

[] [ف ص ل] [] [ج ن د] [ق و ل] [] [] [ب ل و] [ن ه ر] [] [ش ر ب] [] [ل ي س] [] [] [] [ط ع م] [] [] [] [] [غ ر ف] [غ ر ف] [ي د ي] [ش ر ب] [] [] [ق ل ل] [] [] [ج و ز] [] [] [ا م ن] [] [ق و ل] [] [ط و ق] [] [ي و م] [] [ج ن د] [ق و ل] [] [ظ ن ن] [] [ل ق ي] [] [] [] [ف ا ي] [ق ل ل] [غ ل ب] [ف ا ي] [ك ث ر] [ا ذ ن] [] [] [] [ص ب ر]

 » 2 / Bakara  Suresi: 249
Arapça Kök Transcript Okunuş Türkçe İngilizce
فلما | FLME felemmā ne zaman ki Then when
Fe,Lam,Mim,Elif,
80,30,40,1,
REM – prefixed resumption particle
T – time adverb
الفاء استئنافية
ظرف زمان
فصل ف ص ل | FṦL FṦL feSale aralandı set out
Fe,Sad,Lam,
80,90,30,
V – 3rd person masculine singular perfect verb
فعل ماض
طالوت | ŦELVT Tālūtu Talut Talut
Tı,Elif,Lam,Vav,Te,
9,1,30,6,400,
"PN – nominative proper noun → Talut"
اسم علم مرفوع
بالجنود ج ن د | CND̃ BELCNVD̃ bil-cunūdi ordularla with the forces
Be,Elif,Lam,Cim,Nun,Vav,Dal,
2,1,30,3,50,6,4,
P – prefixed preposition bi
N – genitive masculine plural noun
جار ومجرور
قال ق و ل | GVL GEL ḳāle dedi he said,
Gaf,Elif,Lam,
100,1,30,
V – 3rd person masculine singular perfect verb
فعل ماض
إن | ÎN inne """Indeed,"
,Nun,
,50,
ACC – accusative particle
حرف نصب
الله | ELLH llahe Allah Allah
Elif,Lam,Lam,He,
1,30,30,5,
"PN – accusative proper noun → Allah"
لفظ الجلالة منصوب
مبتليكم ب ل و | BLV MBTLYKM mubtelīkum deneyecek sizi will test you
Mim,Be,Te,Lam,Ye,Kef,Mim,
40,2,400,30,10,20,40,
N – nominative masculine singular (form VIII) active participle
PRON – 2nd person masculine plural possessive pronoun
اسم مرفوع والكاف ضمير متصل في محل جر بالاضافة
بنهر ن ه ر | NHR BNHR bineherin nehirle with a river.
Be,Nun,He,Re,
2,50,5,200,
P – prefixed preposition bi
N – genitive masculine indefinite noun
جار ومجرور
فمن | FMN femen kim So whoever
Fe,Mim,Nun,
80,40,50,
REM – prefixed resumption particle
COND – conditional noun
الفاء استئنافية
اسم شرط
شرب ش ر ب | ŞRB ŞRB şeribe içerse drinks
Şın,Re,Be,
300,200,2,
V – 3rd person masculine singular perfect verb
فعل ماض
منه | MNH minhu ondan from it
Mim,Nun,He,
40,50,5,
P – preposition
PRON – 3rd person masculine singular object pronoun
جار ومجرور
فليس ل ي س | LYS FLYS feleyse değildir then he is not
Fe,Lam,Ye,Sin,
80,30,10,60,
RSLT – prefixed result particle
V – 3rd person masculine singular perfect verb
الفاء واقعة في جواب الشرط
فعل ماض من اخوات «كان»
مني | MNY minnī benden from me,
Mim,Nun,Ye,
40,50,10,
P – preposition
PRON – 1st person singular object pronoun
جار ومجرور
ومن | VMN ve men ve kim and whoever
Vav,Mim,Nun,
6,40,50,
CONJ – prefixed conjunction wa (and)
COND – conditional noun
الواو عاطفة
اسم شرط
لم | LM lem (does) not
Lam,Mim,
30,40,
NEG – negative particle
حرف نفي
يطعمه ط ع م | ŦAM YŦAMH yeT'ǎmhu ondan tadmazsa taste it
Ye,Tı,Ayn,Mim,He,
10,9,70,40,5,
V – 3rd person masculine singular imperfect verb, jussive mood
PRON – 3rd person masculine singular object pronoun
فعل مضارع مجزوم والهاء ضمير متصل في محل نصب مفعول به
فإنه | FÎNH feinnehu şüphesiz o then indeed, he
Fe,,Nun,He,
80,,50,5,
RSLT – prefixed result particle
ACC – accusative particle
PRON – 3rd person masculine singular object pronoun
الفاء واقعة في جواب الشرط
حرف نصب والهاء ضمير متصل في محل نصب اسم «ان»
مني | MNY minnī bendendir (is) from me
Mim,Nun,Ye,
40,50,10,
P – preposition
PRON – 1st person singular object pronoun
جار ومجرور
إلا | ÎLE illā dışında except
,Lam,Elif,
,30,1,
EXP – exceptive particle
أداة استثناء
من | MN meni kimsenin whoever
Mim,Nun,
40,50,
REL – relative pronoun
اسم موصول
اغترف غ ر ف | ĞRF EĞTRF ğterafe avuçlayan takes
Elif,Ğayn,Te,Re,Fe,
1,1000,400,200,80,
V – 3rd person masculine singular (form VIII) perfect verb
فعل ماض
غرفة غ ر ف | ĞRF ĞRFT ğurfeten bir avuç (in the) hollow
Ğayn,Re,Fe,Te merbuta,
1000,200,80,400,
N – accusative feminine indefinite noun
اسم منصوب
بيده ي د ي | YD̃Y BYD̃H biyedihi eliyle "(of) his hand."""
Be,Ye,Dal,He,
2,10,4,5,
P – prefixed preposition bi
N – genitive feminine singular noun
PRON – 3rd person masculine singular possessive pronoun
جار ومجرور والهاء ضمير متصل في محل جر بالاضافة
فشربوا ش ر ب | ŞRB FŞRBVE feşeribū hepsi içtiler Then they drank
Fe,Şın,Re,Be,Vav,Elif,
80,300,200,2,6,1,
CONJ – prefixed conjunction fa (and)
V – 3rd person masculine plural perfect verb
PRON – subject pronoun
الفاء عاطفة
فعل ماض والواو ضمير متصل في محل رفع فاعل
منه | MNH minhu ondan from it
Mim,Nun,He,
40,50,5,
P – preposition
PRON – 3rd person masculine singular object pronoun
جار ومجرور
إلا | ÎLE illā hariç except
,Lam,Elif,
,30,1,
EXP – exceptive particle
أداة استثناء
قليلا ق ل ل | GLL GLYLE ḳalīlen pek azı a few
Gaf,Lam,Ye,Lam,Elif,
100,30,10,30,1,
N – accusative masculine singular indefinite noun
اسم منصوب
منهم | MNHM minhum içlerinden of them.
Mim,Nun,He,Mim,
40,50,5,40,
P – preposition
PRON – 3rd person masculine plural object pronoun
جار ومجرور
فلما | FLME felemmā nihayet Then when
Fe,Lam,Mim,Elif,
80,30,40,1,
REM – prefixed resumption particle
T – time adverb
الفاء استئنافية
ظرف زمان
جاوزه ج و ز | CVZ CEVZH cāvezehu (ırmağı) geçince he crossed it,
Cim,Elif,Vav,Ze,He,
3,1,6,7,5,
V – 3rd person masculine singular (form III) perfect verb
PRON – 3rd person masculine singular object pronoun
فعل ماض والهاء ضمير متصل في محل نصب مفعول به
هو | HV huve o (Talut) he
He,Vav,
5,6,
PRON – 3rd person masculine singular personal pronoun
ضمير منفصل
والذين | VELZ̃YN velleƶīne ve kimseler and those who
Vav,Elif,Lam,Zel,Ye,Nun,
6,1,30,700,10,50,
CONJ – prefixed conjunction wa (and)
REL – masculine plural relative pronoun
الواو عاطفة
اسم موصول
آمنوا ا م ن | EMN ËMNVE āmenū iman eden believed
,Mim,Nun,Vav,Elif,
,40,50,6,1,
V – 3rd person masculine plural (form IV) perfect verb
PRON – subject pronoun
فعل ماض والواو ضمير متصل في محل رفع فاعل
معه | MAH meǎhu beraberindekiler with him,
Mim,Ayn,He,
40,70,5,
LOC – accusative location adverb
PRON – 3rd person masculine singular possessive pronoun
ظرف مكان منصوب والهاء ضمير متصل في محل جر بالاضافة
قالوا ق و ل | GVL GELVE ḳālū dediler they said,
Gaf,Elif,Lam,Vav,Elif,
100,1,30,6,1,
V – 3rd person masculine plural perfect verb
PRON – subject pronoun
فعل ماض والواو ضمير متصل في محل رفع فاعل
لا | LE """No"
Lam,Elif,
30,1,
NEG – negative particle
نافية تعمل عمل «أن»
طاقة ط و ق | ŦVG ŦEGT Tāḳate gücümüz yok strength
Tı,Elif,Gaf,Te merbuta,
9,1,100,400,
N – accusative feminine noun
اسم منصوب
لنا | LNE lenā bizim for us
Lam,Nun,Elif,
30,50,1,
P – prefixed preposition lām
PRON – 1st person plural personal pronoun
جار ومجرور
اليوم ي و م | YVM ELYVM l-yevme bugün today
Elif,Lam,Ye,Vav,Mim,
1,30,10,6,40,
T – accusative masculine time adverb
ظرف زمان منصوب
بجالوت | BCELVT bicālūte Calut'a against Jalut
Be,Cim,Elif,Lam,Vav,Te,
2,3,1,30,6,400,
"P – prefixed preposition bi
PN – genitive proper noun → Jalut"
جار ومجرور
وجنوده ج ن د | CND̃ VCNVD̃H ve cunūdihi ve askerlerine karşı "and his troops."""
Vav,Cim,Nun,Vav,Dal,He,
6,3,50,6,4,5,
CONJ – prefixed conjunction wa (and)
N – genitive masculine plural noun
PRON – 3rd person masculine singular possessive pronoun
الواو عاطفة
اسم مجرور والهاء ضمير متصل في محل جر بالاضافة
قال ق و ل | GVL GEL ḳāle dedi Said
Gaf,Elif,Lam,
100,1,30,
V – 3rd person masculine singular perfect verb
فعل ماض
الذين | ELZ̃YN elleƶīne kimseler those who
Elif,Lam,Zel,Ye,Nun,
1,30,700,10,50,
REL – masculine plural relative pronoun
اسم موصول
يظنون ظ ن ن | ƵNN YƵNVN yeZunnūne kanaat getiren were certain
Ye,Zı,Nun,Vav,Nun,
10,900,50,6,50,
V – 3rd person masculine plural imperfect verb
PRON – subject pronoun
فعل مضارع والواو ضمير متصل في محل رفع فاعل
أنهم | ÊNHM ennehum elbette onların that they
,Nun,He,Mim,
,50,5,40,
ACC – accusative particle
PRON – 3rd person masculine plural object pronoun
حرف نصب من اخوات «ان» و«هم» ضمير متصل في محل نصب اسم «ان»
ملاقو ل ق ي | LGY MLEGV mulāḳū kavuşacaklarına (would) meet
Mim,Lam,Elif,Gaf,Vav,
40,30,1,100,6,
N – nominative masculine plural (form III) active participle
اسم مرفوع
الله | ELLH llahi Allah'a Allah,
Elif,Lam,Lam,He,
1,30,30,5,
"PN – genitive proper noun → Allah"
لفظ الجلالة مجرور
كم | KM kem nice """How many"
Kef,Mim,
20,40,
INTG – interrogative noun
اسم استفهام
من | MN min of
Mim,Nun,
40,50,
P – preposition
حرف جر
فئة ف ا ي | FEY FÙT fietin topluluk a company
Fe,,Te merbuta,
80,,400,
N – genitive feminine indefinite noun
اسم مجرور
قليلة ق ل ل | GLL GLYLT ḳalīletin az olan small
Gaf,Lam,Ye,Lam,Te merbuta,
100,30,10,30,400,
ADJ – genitive feminine indefinite adjective
صفة مجرورة
غلبت غ ل ب | ĞLB ĞLBT ğalebet galib gelmiştir overcame
Ğayn,Lam,Be,Te,
1000,30,2,400,
V – 3rd person feminine singular perfect verb
فعل ماض
فئة ف ا ي | FEY FÙT fieten topluluğa a company
Fe,,Te merbuta,
80,,400,
N – accusative feminine indefinite noun
اسم منصوب
كثيرة ك ث ر | KS̃R KS̃YRT keṧīraten çok olan large
Kef,Se,Ye,Re,Te merbuta,
20,500,10,200,400,
ADJ – accusative feminine singular indefinite adjective
صفة منصوبة
بإذن ا ذ ن | EZ̃N BÎZ̃N biiƶni izniyle by (the) permission
Be,,Zel,Nun,
2,,700,50,
P – prefixed preposition bi
N – genitive masculine noun
جار ومجرور
الله | ELLH llahi Allah'ın (of) Allah.
Elif,Lam,Lam,He,
1,30,30,5,
"PN – genitive proper noun → Allah"
لفظ الجلالة مجرور
والله | VELLH vallahu Allah And Allah
Vav,Elif,Lam,Lam,He,
6,1,30,30,5,
"REM – prefixed resumption particle
PN – nominative proper noun → Allah"
الواو استئنافية
لفظ الجلالة مرفوع
مع | MA meǎ beraberdir (is) with
Mim,Ayn,
40,70,
LOC – accusative location adverb
ظرف مكان منصوب
الصابرين ص ب ر | ṦBR ELṦEBRYN S-Sābirīne sabredenlerle "the patient ones."""
Elif,Lam,Sad,Elif,Be,Re,Ye,Nun,
1,30,90,1,2,200,10,50,
N – genitive masculine plural active participle
اسم مجرور
: Dikkat İşareti, Kuran Sözlüğü Projesi kapsamında güncellenmiş ifadelere işaret etmektedir.

Konu Başlığı: -

Kırık Meal (Arapça) : |فَلَمَّا: ne zaman ki | فَصَلَ: aralandı | طَالُوتُ: Talut | بِالْجُنُودِ: ordularla | قَالَ: dedi | إِنَّ: | اللَّهَ: Allah | مُبْتَلِيكُمْ: deneyecek sizi | بِنَهَرٍ: nehirle | فَمَنْ: kim | شَرِبَ: içerse | مِنْهُ: ondan | فَلَيْسَ: değildir | مِنِّي: benden | وَمَنْ: ve kim | لَمْ: | يَطْعَمْهُ: ondan tadmazsa | فَإِنَّهُ: şüphesiz o | مِنِّي: bendendir | إِلَّا: dışında | مَنِ: kimsenin | اغْتَرَفَ: avuçlayan | غُرْفَةً: bir avuç | بِيَدِهِ: eliyle | فَشَرِبُوا: hepsi içtiler | مِنْهُ: ondan | إِلَّا: hariç | قَلِيلًا: pek azı | مِنْهُمْ: içlerinden | فَلَمَّا: nihayet | جَاوَزَهُ: (ırmağı) geçince | هُوَ: o (Talut) | وَالَّذِينَ: ve kimseler | امَنُوا: iman eden | مَعَهُ: beraberindekiler | قَالُوا: dediler | لَا: | طَاقَةَ: gücümüz yok | لَنَا: bizim | الْيَوْمَ: bugün | بِجَالُوتَ: Calut'a | وَجُنُودِهِ: ve askerlerine karşı | قَالَ: dedi | الَّذِينَ: kimseler | يَظُنُّونَ: kanaat getiren | أَنَّهُمْ: elbette onların | مُلَاقُو: kavuşacaklarına | اللَّهِ: Allah'a | كَمْ: nice | مِنْ: | فِئَةٍ: topluluk | قَلِيلَةٍ: az olan | غَلَبَتْ: galib gelmiştir | فِئَةً: topluluğa | كَثِيرَةً: çok olan | بِإِذْنِ: izniyle | اللَّهِ: Allah'ın | وَاللَّهُ: Allah | مَعَ: beraberdir | الصَّابِرِينَ: sabredenlerle |
Kırık Meal (Harekesiz) : |فلما FLME ne zaman ki | فصل FṦL aralandı | طالوت ŦELWT Talut | بالجنود BELCNWD̃ ordularla | قال GEL dedi | إن ÎN | الله ELLH Allah | مبتليكم MBTLYKM deneyecek sizi | بنهر BNHR nehirle | فمن FMN kim | شرب ŞRB içerse | منه MNH ondan | فليس FLYS değildir | مني MNY benden | ومن WMN ve kim | لم LM | يطعمه YŦAMH ondan tadmazsa | فإنه FÎNH şüphesiz o | مني MNY bendendir | إلا ÎLE dışında | من MN kimsenin | اغترف EĞTRF avuçlayan | غرفة ĞRFT bir avuç | بيده BYD̃H eliyle | فشربوا FŞRBWE hepsi içtiler | منه MNH ondan | إلا ÎLE hariç | قليلا GLYLE pek azı | منهم MNHM içlerinden | فلما FLME nihayet | جاوزه CEWZH (ırmağı) geçince | هو HW o (Talut) | والذين WELZ̃YN ve kimseler | آمنوا ËMNWE iman eden | معه MAH beraberindekiler | قالوا GELWE dediler | لا LE | طاقة ŦEGT gücümüz yok | لنا LNE bizim | اليوم ELYWM bugün | بجالوت BCELWT Calut'a | وجنوده WCNWD̃H ve askerlerine karşı | قال GEL dedi | الذين ELZ̃YN kimseler | يظنون YƵNWN kanaat getiren | أنهم ÊNHM elbette onların | ملاقو MLEGW kavuşacaklarına | الله ELLH Allah'a | كم KM nice | من MN | فئة FÙT topluluk | قليلة GLYLT az olan | غلبت ĞLBT galib gelmiştir | فئة FÙT topluluğa | كثيرة KS̃YRT çok olan | بإذن BÎZ̃N izniyle | الله ELLH Allah'ın | والله WELLH Allah | مع MA beraberdir | الصابرين ELṦEBRYN sabredenlerle |
Kırık Meal (Okunuş) : |felemmā: ne zaman ki | feSale: aralandı | Tālūtu: Talut | bil-cunūdi: ordularla | ḳāle: dedi | inne: | llahe: Allah | mubtelīkum: deneyecek sizi | bineherin: nehirle | femen: kim | şeribe: içerse | minhu: ondan | feleyse: değildir | minnī: benden | ve men: ve kim | lem: | yeT'ǎmhu: ondan tadmazsa | feinnehu: şüphesiz o | minnī: bendendir | illā: dışında | meni: kimsenin | ğterafe: avuçlayan | ğurfeten: bir avuç | biyedihi: eliyle | feşeribū: hepsi içtiler | minhu: ondan | illā: hariç | ḳalīlen: pek azı | minhum: içlerinden | felemmā: nihayet | cāvezehu: (ırmağı) geçince | huve: o (Talut) | velleƶīne: ve kimseler | āmenū: iman eden | meǎhu: beraberindekiler | ḳālū: dediler | : | Tāḳate: gücümüz yok | lenā: bizim | l-yevme: bugün | bicālūte: Calut'a | ve cunūdihi: ve askerlerine karşı | ḳāle: dedi | elleƶīne: kimseler | yeZunnūne: kanaat getiren | ennehum: elbette onların | mulāḳū: kavuşacaklarına | llahi: Allah'a | kem: nice | min: | fietin: topluluk | ḳalīletin: az olan | ğalebet: galib gelmiştir | fieten: topluluğa | keṧīraten: çok olan | biiƶni: izniyle | llahi: Allah'ın | vallahu: Allah | meǎ: beraberdir | S-Sābirīne: sabredenlerle |
Kırık Meal (Transcript) : |FLME: ne zaman ki | FṦL: aralandı | ŦELVT: Talut | BELCNVD̃: ordularla | GEL: dedi | ÎN: | ELLH: Allah | MBTLYKM: deneyecek sizi | BNHR: nehirle | FMN: kim | ŞRB: içerse | MNH: ondan | FLYS: değildir | MNY: benden | VMN: ve kim | LM: | YŦAMH: ondan tadmazsa | FÎNH: şüphesiz o | MNY: bendendir | ÎLE: dışında | MN: kimsenin | EĞTRF: avuçlayan | ĞRFT: bir avuç | BYD̃H: eliyle | FŞRBVE: hepsi içtiler | MNH: ondan | ÎLE: hariç | GLYLE: pek azı | MNHM: içlerinden | FLME: nihayet | CEVZH: (ırmağı) geçince | HV: o (Talut) | VELZ̃YN: ve kimseler | ËMNVE: iman eden | MAH: beraberindekiler | GELVE: dediler | LE: | ŦEGT: gücümüz yok | LNE: bizim | ELYVM: bugün | BCELVT: Calut'a | VCNVD̃H: ve askerlerine karşı | GEL: dedi | ELZ̃YN: kimseler | YƵNVN: kanaat getiren | ÊNHM: elbette onların | MLEGV: kavuşacaklarına | ELLH: Allah'a | KM: nice | MN: | FÙT: topluluk | GLYLT: az olan | ĞLBT: galib gelmiştir | FÙT: topluluğa | KS̃YRT: çok olan | BÎZ̃N: izniyle | ELLH: Allah'ın | VELLH: Allah | MA: beraberdir | ELṦEBRYN: sabredenlerle |
Abdulbaki Gölpınarlı : Tâlût, orduyla harekete geçince dedi ki: Allah sizi bir ırmakla sınayacak. Kim o ırmağın suyundan içerse benden değil, onu tatmayan benden. Yalnız eliyle bir avuç su alana söz yok. Irmağa gelince hemen hepsi içti, içlerinden pek azı içmedi. Tâlût ve onunla berâber bulunan inananlar, o ırmağı geçince, bizim bugün Câlût'la ordusuna karşı duracak takatimiz yok dediler. Allah'a kavuşacaklarını umanlarsa nice azlık taife vardır ki dediler, Allah'ın izniyle çokluk taifeye üst olmuştur, Allah sabredenlerledir.
Adem Uğur : Tâlût askerlerle beraber (cihad için) ayrılınca: Biliniz ki Allah sizi bir ırmakla imtihan edecek. Kim ondan içerse benden değildir. Eliyle bir avuç içen müstesna kim ondan içmezse bendendir, dedi. İçlerinden pek azı müstesna hepsi ırmaktan içtiler. Tâlût ve iman edenler beraberce ırmağı geçince: Bugün bizim Câlût'a ve askerlerine karşı koyacak hiç gücümüz yoktur, dediler. Allah'ın huzuruna varacaklarına inananlar: Nice az sayıda bir birlik Allah'ın izniyle çok sayıdaki birliği yenmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir, dediler.
Ahmed Hulusi : Talut, ordusuyla yola çıktığında (askerlerine) dedi ki: "Muhakkak Allâh sizi bir nehir ile sınayacaktır. Kim ondan içerse benden değildir. Kim ondan tatmazsa o da bendendir. Eliyle bir avuç kadar alan müstesna". . . Fakat içlerinden pek azı hariç, ondan içtiler. Ne zaman ki O ve beraberindekiler nehrin karşı yakasına geçtiler, "Calut ve ordusuna karşı savaşacak gücümüz kalmadı" dediler. Allâh'a kavuşacaklarını (imanları sebebiyle) özlerinden gelen (yakîn) ile bilenler ise: "Pek çok defa, az bir topluluk Allâh'ın izniyle (biiznillah), kendilerinden çok fazla topluluğu yenmiştir. Allâh dayananlar ile beraberdir" dediler.
Ahmet Tekin : Tâlût askerî erkânı ve ordusu ile hareket edince: 'Allah sizi mutlaka bir nehirle imtihan edecek. Kim o nehirden su içerse benden değildir. Kim de o sudan tatmazsa işte o bendendir. Ancak herkes eliyle bir avuç su içebilir.' dedi. İçlerinden pek azı hariç, o nehre varır varmaz nehirden su içtiler. Tâlût ve beraberindeki iman eden kimseler nehri geçtiklerinde, nehri geçmeyenler: 'Bizim bu gün Câlût ordusuna karşı duracak gücümüz yok' dediler. Allah’a kavuşacaklarına inanıp bilenler ise onlara: 'Nice az topluluklar, Allah’ın iradesi, yardımı ve desteğiyle, nice çok topluluklara galip gelmişlerdir. Allah sabrederek savaşa devam edenlerle beraberdir.' dediler.
Ahmet Varol : Talut askerlerle yola çıkınca: 'Allah sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim ondan içerse benden değildir. Kim de ondan tatmazsa işte o bendendir. Yalnız eliyle bir avuç avuçlayan müstesnadır' dedi. İçlerinden az bir kısım dışında hepsi ondan içtiler. O (Talut) ve onunla beraber bulunan iman etmiş kişiler ırmağı geçince, bunlar (emri tutmayıp ırmaktan su içenler): 'Bugün bizim Calut'a ve onun askerlerine karşı koyacak gücümüz yok' dediler. Kendilerinin Allah'a kavuşacakları kanaatini taşıyanlar ise: 'Nice az topluluk vardır ki, Allah'ın izniyle, kalabalık topluluğa üstün gelmiştir. Allah da sabredenlerle beraberdir' dediler.
Ali Bulaç : Talut, orduyla birlikte ayrıldığında dedi ki: "Doğrusu Allah sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim bundan içerse, artık o benden değildir ve kim de -eliyle bir avuç alanlar hariç- onu tadmazsa bendendir. Küçük bir kısmı hariç (hepsi sudan) içti. O, kendisiyle beraber iman edenlerle (ırmağı) geçince onlar (geride kalanlar): "Bugün bizim Calut'a ve ordusuna karşı (koyacak) gücümüz yok" dediler. (O zaman) Muhakkak Allah'a kavuşacaklarını umanlar (şöyle) dediler: "Nice küçük topluluk, daha çok olan bir topluluğa Allah'ın izniyle galib gelmiştir; Allah sabredenlerle beraberdir."
Ali Fikri Yavuz : Vaktaki Talût (Cihad yapmak için Kudüs’ten) askerleri ile ayrıldı, (ordusuna) şöyle dedi: “- Gerçekten Allah, sizi bir nehirle imtihan edecek; kim ondan içerse benden değildir. Kim de ondan içmezse o benden (bana bağlı olanlardan) dır. Ancak eli ile alıp içenler müstesna (bu kadar içmelerine izin vardır). Nihayet nehire varır varmaz, askerlerden pek azı müstesna, ondan kana kana içtiler. Vaktaki Talût ile beraberindeki müminler o nehri geçtiler, beri tarafta kalıp nehri geçemiyenler: “- Bugün bizim Calût’a (zâlim düşman hükümdarına) ve ordusuna karşı koyacak tâkatımız yoktur” dediler. Ahirette Allah’ın rahmetine kavuşacaklarını kesin olarak bilen (o nehrin karşı tarafındaki Talût’a) bağlılar ise, şu cevabı verdiler: “- Allah’ın izniyle nice az bir topluluk, daha çok bir topluluğa üstün gelmiştir; Allah sabredenlerle beraberdir.”
Bekir Sadak : Talut orduyla birlikte ayrildiktan sonra, «Dogrusu Allah sizi bir irmakla deneyecektir, ondan icen benden degildir, onu tatmayan eliyle sadece bir avuc avuclayan mustesna suphesiz bendendir» dedi. Onlardan pek azi haric, sudan ictiler. Kendisi ve kendisiyle olan inananlar irmagi gecince, «Bugun Calut ve ordusuna karsi koyacak gucumuz yok» dediler. Kendilerinin Allah'a kavusacagini bilenler ise: «Nice az topluluk cok topluluga Allah'in izniyle ustun gelmistir, Allah sabredenlerle beraberdir» dediler.
Celal Yıldırım : T â I û t orduyla beraber (işleri düzene koyup şehirden) ayrılıp çıkınca dedi ki: «Şüphesiz Allah bir ırmakla sizi deneyecektir; ondan su içen benden değildir; sadece ondan tatmayan bendendir. Ancak eliyle bir avuç alanlar müstesnadır (onlara izin vardır). Onlardan pek azının dışında diğerleri o sudan (doyasıya) içtiler. Ne vakit ki T â I û t ve beraberindeki mü'minler ırmağı geçtiler, (sağlam bir imân ve irfan sahibi olmayanlar), «Bugün C â I û t 'a ve ordusuna karşı (durup savaşacak) gücümüz yoktur» dediler. Allah'a kavuşacaklarını kesinlikle bilenler ise, «Nice az topluluk, çok topluluğa —Allah'ın İzniyle— üstün gelmiştir; Allah sabredenlerle beraberdir» diyerek (teslimiyet ve tevekkül gösterdiler).
Diyanet İşleri : Tâlût, ordu ile hareket edince, “Şüphesiz Allah, sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim ondan içerse benden değildir. Kim onu tatmazsa işte o bendendir. Ancak eliyle bir avuç alan başka.” dedi. İçlerinden pek azı hariç, hepsi ırmaktan içtiler. Tâlût ve onunla beraber iman edenler ırmağı geçince, (geride kalanlar) “Bugün bizim Câlût’a ve askerlerine karşı koyacak gücümüz yok.” dediler. Allah’a kavuşacaklarını kesin olarak bilenler (ırmağı geçenler) ise şu cevabı verdiler: “Allah’ın izniyle büyük bir topluluğa galip gelen nice küçük topluluklar vardır. Allah, sabredenlerle beraberdir.”
Diyanet İşleri (eski) : Talut orduyla birlikte ayrıldıktan sonra, 'Doğrusu Allah sizi bir ırmakla deneyecektir, ondan içen benden değildir, onu tatmayan eliyle sadece bir avuç avuçlayan müstesna şüphesiz bendendir' dedi. Onlardan pek azı hariç, sudan içtiler. Kendisi ve kendisiyle olan inananlar ırmağı geçince, 'Bugün Calut ve ordusuna karşı koyacak gücümüz yok' dediler. Kendilerinin Allah'a kavuşacağını bilenler ise: 'Nice az topluluk çok topluluğa Allah'ın izniyle üstün gelmiştir, Allah sabredenlerle beraberdir' dediler.
Diyanet Vakfi : Tâlût askerlerle beraber (cihad için) ayrılınca: Biliniz ki Allah sizi bir ırmakla imtihan edecek. Kim ondan içerse benden değildir. Eliyle bir avuç içen müstesna kim ondan içmezse bendendir, dedi. İçlerinden pek azı müstesna hepsi ırmaktan içtiler. Tâlût ve iman edenler beraberce ırmağı geçince: Bugün bizim Câlût'a ve askerlerine karşı koyacak hiç gücümüz yoktur, dediler. Allah'ın huzuruna varacaklarına inananlar: Nice az sayıda bir birlik Allah'ın izniyle çok sayıdaki birliği yenmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir, dediler.
Edip Yüksel : Talut ordunun kumandasını alınca şunları bildirdi: 'ALLAH sizi bir ırmakla sınayacak. Kim ondan içerse benden değildir. Kim onu tatmayıp sadece eliyle bir yudum alırsa bendendir.' Pek azı dışında hepsi ondan içti. O, beraberindeki inananlarla ırmağıgeçince, 'Bugün Calut ve ordusuna karşı koyacak gücümüz yok,' dediler. ALLAH ile karşılaşacaklarına inananlar ise şöyle dediler: 'Sayıca az nice bölük, ALLAH'ın izniyle kalabalık bölükleri yenmiştir. ALLAH sabredenlerle beraberdir.'
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) : Talut, ordu ile hareket edince dedi ki: «Allah sizi mutlaka bir nehirle imtihan edecek. Kim ondan içerse, benden değildir. Kim de onu tatmazsa, işte o bendendir. Ancak eliyle bir avuç alan başka (bu kadarına ruhsat vardır).» Derken içlerinden pek azı hariç, hepsi de varır varmaz ondan içtiler. Talut ve beraberindeki iman eden kimseler nehri geçtiklerinde. «Bizim bugün, Calut ile ordusuna karşı duracak gücümüz yok.» dediler. Allah'a kavuşacaklarına inanıp, bilenler ise şu cevabı verdiler: «Nice az topluluklar, Allah'ın izniyle nice çok topluluklara galip gelmişlerdir. Allah, sabırlılarla beraberdir.»
Elmalılı (sadeleştirilmiş) : Talut ordusuyla hareket ettiği zaman: «Allah sizi bir ırmakla deneyecek, kim ondan içerse benden değildir. Kim ondan tatmazsa işte o, bendendir, ancak eliyle bir avuç alanlara izin var.» dedi. Derken oraya varır varmaz pek azı hariç hepsi ondan içtiler. Talut ve beraberinde iman edenler ırmağı geçtiler. O zaman da: «Bizim bugün Calut ve ordusuyla savaşacak gücümüz yok.» dediler. Allah'a ulaşacaklarına inananlar: «Nice az bir topluluk, Allah'ın izniyle sayıca çok bir topluluğu yenmiştir. Allah sabırlılarla beraberdir.» dediler.
Elmalılı Hamdi Yazır : Vaktaki Talut ordu ile hareket etti, muhakkak, dedi: Allah sizi bir nehrile imtihan edecek, kim ondan içerse benden değil, kim onu tatmazsa işte o benden, ancak eliyle bir avuc alan müstesna, derken varır varmaz ondan içtiler, ancak içlerinden pek azı müstesna kaldılar, derken Talut ve maiyetinde iman edenler nehri geçtiler, o vakıt de «bizim bu gün Calut ile ordusuna takatımız yok» dediler, Allaha mülâki olacaklarına kani' olanlar ise şu cevabı verdiler «nice az bir cemiyet, çok bir cemiyete Allahın izniyle galebe çalmışlar, Allah sabırlılarla beraberdir»
Fizilal-il Kuran : Talut orduyla birlikte ayrılıp, çıktığı vakit dedi ki: “Allah sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim ondan içerse benden değildir. Kim de ondan tatmazsa şüphesiz ki bendendir. Yalnız eliyle bir avuç alanlar başka.” Derken onlardan birazı müstesna olmak üzere hepsi de ondan içiverdiler. Talut ve beraberindeki mü’minler ırmağı geçtikleri vakit dediler ki: “Nice az bir topluluk Allah’ın izniyle pek çok fırkaları mağlup etmişlerdir. Allah sabredenlerle beraberdir.”
Gültekin Onan : Talut orduyla birlikte ayrıldığında (şöyle) dedi: "Doğrusu Tanrı sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim bundan içerse, artık o benden değildir ve kim de -eliyle bir avuç alanlar hariç- onu tatmazsa bendendir. Küçük bir kısmı hariç (hepsi sudan) içti. O, kendisiyle beraber inananlarla (ırmağı) geçince onlar (geride kalanlar): "Bugün bizim Calut'a ve ordusuna karşı (koyacak) gücümüz yok" dediler. (O zaman) Muhakkak Tanrı'ya kavuşacaklarını umanlar (şöyle) dediler: "Nice küçük topluluk, daha çok olan bir topluluğa Tanrı'nın izniyle galip gelmiştir. Tanrı sabredenlerle beraberdir."
Hakkı Yılmaz : Sonra Tâlût, ordu ile ayrılınca dedi ki: “Şüphesiz Allah sizi kesinlikle bir nehirle imtihan edecek. Artık kim ondan içerse, benden değildir. Kim de, –ancak eliyle bir avuç alan başka– onu tatmaz ise, işte o bendendir.” Sonra da içlerinden pek azı hariç, ondan içtiler. Tâlût ve beraberindeki iman eden kimseler nehri geçtiklerinde İsrâîloğulları, “Bizim bugün, Câlût ile ordusuna karşı duracak gücümüz yok” dediler. Allah'a kavuşacaklarına kesinlikle inananlar, “Nice az topluluklar, Allah'ın izniyle nice çok topluluklara gâlip gelmişlerdir. Allah, sabredenlerle beraberdir” dediler.
Hasan Basri Çantay : Vaktaki Taalut ordusiyle ayrılıb çıkdı, dedi ki: «Şübhesiz Allah sizi bir ırmakla imtihan edicidir, işte kim ondan (kana kana) içerse benden değil, kim onu tutmazsa artık o benden. Eliyle bir avuç alanlar başka (onlara müsâade var)». Derken (ırmağa varır varmaz), içlerinden birazı müstesna olmak üzere ondan (bol bol) içdiler. Nihayet o (Taalut) ve mahiyyetindeki mü'minler vaktaki onu (ırmağı) geçdiler, (beri yanda kalanlar) dediler ki: «Bugün bizim Câluta ve ordusuna karşı (duracak) takatimiz yokdur». (Âhiretde) muhakkak Allâha kavuşacaklarını bilenler (ve itaatle ırmağı geçenler) ise «Nice az bir cem'iyyet, daha çok bir cem'iyyete Allanın izniyle galebe etmişdir. Allah sabır (ve sebat) edenlerle beraberdir» dediler.
Hayrat Neşriyat : Böylece Tâlût ordu(su)yla (Kudüs’ten) ayrılınca (onlara) şöyle dedi: 'Muhakkak ki Allah, sizi bir nehirle (de) imtihân edicidir. Buna rağmen kim ondan içerse, artık benden değildir. Eliyle bir avuç alan müstesnâ, kim de ondan (izin verilenden fazlasını) tatmazsa, işte şübhesiz o bendendir!' Fakat içlerinden pek azı müstesnâ, (hepsi) ondan (kana kana) içtiler.Derken o ve berâberindeki îmân edenler onu (nehri) geçince, (sudan içenler): 'Bugün Câlût ve ordusuna karşı bizim tâkatimiz yoktur!' dediler. Gerçekten kendilerinin Allah’a kavuşacak kimseler olduklarını sezenler (yakinen inananlar) ise şöyle dediler: 'Nice az (sayıdaki)topluluk, (daha) çok (sayıdaki) cemâate Allah’ın izniyle galib gelmiştir!' Çünki Allah, sabredenlerle berâberdir.
İbni Kesir : Talut orduyla birlikte ayrılıp çıktığı vakit dedi ki: Allah, sizi bir ırmakla deneyecektir. Kim ondan içerse benden değildir. Kim de ondan tatmazsa şüphesiz ki bendendir. Eliyle bir avuç alanlar başka. Derken onlardan birazı müstesna olmak üzere hepsi de ondan içiverdiler. Talut ve beraberindeki mü'minler ırmağı geçtikleri vakit; bizim bugün Calut ve ordusuna karşı gücümüz yoktur, dediler. Mutlaka Allah'a kavuşacaklarını bilenlerse dediler ki: Nice az topluluk, Allah'ın izniyle pek çok topluluğu yenmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir.
İskender Evrenosoğlu : Böylece Talut, askerlerle (ordu ile) (Kudüs'ten) ayrıldığı zaman dedi ki: “Muhakkak ki Allah, sizi bir nehir ile imtihan edecek. Bundan sonra kim ondan içerse, artık (o kimse) benden değildir. Ve kim ondan (doyacak kadar) içmez ise sadece eliyle bir avuç avuçlayıp içen hariç, o taktirde muhakkak ki o bendendir.”Fakat onlardan ancak pek azı hariç, (o sudan doyasıya) içtiler. Nitekim o (Talut) ve îmân edenler birlikte (nehri) geçtikleri zaman: “Bugün bizim, Calut ve onun askerleri ile (ordusuyla) (savaşacak) takatimiz (gücümüz) yok.”dediler. O kendilerinin muhakkak Allah'a mülâki olacaklarını kesin olarak bilenler (yakîn hasıl edenler) ise şöyle dediler: “Nice az bir topluluk, Allah'ın izniyle çok bir topluluğa gâlip gelmiştir. Ve Allah, sabredenlerle beraberdir.”
Muhammed Esed : Ve Talut, kuvvetleriyle yola koyulduğunda "Bakın," dedi, "Allah sizi şimdi bir nehirle imtihan edecek: ondan içen benden olmayacak, onu tatmaktan sakınan ise benden olacaktır; ondan sadece bir avuç dolusu içen ise affa mazhar olacaktır." Ancak, birkaçı dışında hepsi ondan (dolu dolu) içtiler.O ve ona inananlar nehri geçer geçmez ötekiler: "Calut ve kuvvetlerine karşı (koymak için) bugün hiç gücümüz yok!" dediler.(Ama) kesin olarak Allah'a kavuşacaklarını bilenler: "Nice küçük topluluklar, Allah'ın izniyle büyük kalabalıklara üstün gelmiştir! Zira Allah, güçlüklere karşı sabırlı olanlarla beraberdir." diye cevap verdiler.
Ömer Nasuhi Bilmen : Vaktâ ki Tâlut, ordusu ile hareket etti. Dedi ki: «Allah Teâlâ sizi bir ırmak ile imtihan edecektir. İmdi her kim ondan içerse benden değildir ve her kim ondan tatmazsa o şüphesiz bendendir. Ancak eliyle bir avuç alan müstesna.» Fakat onlardan birazı müstesna olmak üzere hepsi de ondan içiverdiler. Vaktâ ki Tâlût ve maiyetindeki imân edenler ırmağı geçtiler. Dediler ki: «Bizim bugün Câlût ile ordusuna karşı takatimiz yok.» Allah Teâlâ'ya mülâki olacaklarına kani olanlar ise dediler ki: «Nice az bir fırka, nice çok fırkalara Allah'ın izniyle galip gelmiştir. Ve Allah Teâlâ sabredenler ile beraberdir.»
Ömer Öngüt : Tâlut ordusuyla beraber ayrılınca: “Şüphesiz ki Allah sizi bir nehirle imtihan edecektir. Kim ondan içerse benden değildir. Ondan tatmayıp sadece eliyle bir avuç içenler bendendir. ” dedi. İçlerinden pek azı hariç olmak üzere hepsi o nehirden içtiler. Tâlut ve beraberindeki müminler nehri geçince: “Bugün bizim için Câlut ve ordusuna karşı koyacak hiç gücümüz yoktur. ” dediler. Allah'ın huzuruna varacaklarına inananlar ise: “Nice az bir topluluk Allah'ın izniyle pek çok topluluğu yenmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir. ” dediler.
Şaban Piriş : Talut, ordusuyla birlikte ayrıldığında: -Allah, sizi bir ırmakla deneyecektir. Kim sudan içerse benden değildir, sadece eliyle bir avuç almasından başka ondan tatmayan bendendir, dedi. Onlardan pek azı hariç o sudan içtiler. Nihayet Talut ve kendisiyle beraber iman edenler ırmağı geçince, ötekiler: -Bugün Câlût’a ve onun ordusuna karşı koyacak gücümüz yok, dediler. Rablerine kavuşacaklarını düşünenler ise: -Nice sayıca az topluluklar, Allah’ın izni ile sayıca çok olan toplulukları yenmişlerdir. Allah sabredenlerle beraberdir, dediler.
Suat Yıldırım : Talut ordusunu harekete geçirip sefere çıkınca askerlerine şöyle dedi: "Allah sizi, bir ırmakla imtihan edecektir: İmdi onun suyundan içen benden sayılmayacak; Sadece avucuyla aldığı miktar muaf olmak üzere, Kim onun suyunu içmezse o da benden sayılacaktır." Derken onların pek azı hariç, varır varmaz ondan içtiler. Talut ile yanındaki müminler ırmağı geçince O vakit beri yanda kalanlar "Bugün bizim Câlut ve ordusuna karşı duracak takatimiz yoktur" dediler. Ölümden sonra diriltilip Allah’ın huzuruna çıkacaklarını bilenler ise şöyle dediler:"Nice küçük topluluklar vardır ki, Allah’ın izniyle, büyük cemaatlere galip gelmiştir. Doğrusu Allah sabredenlerle beraberdir."
Süleyman Ateş : Tâlût, askerleri(ni) yürütüp (ordugâhtan) çıkarınca dedi ki: "Allâh sizi bir ırmakla deneyecektir. Kim ondan içerse benden değildir. Ondan (kana kana) tadmayıp sadece eliyle bir avuç alan bendendir." İçlerinden pek azı hariç, hepsi ondan içtiler. Nihâyet Tâlût ve kendisiyle beraber inananlar, ırmağı geçince: "Bugün Câlût'a ve askerlerine karşı bizim gücümüz yok." dediler. Allah'a kavuşacaklarına kanâat getirenler ise: "Nice az bir topluluk var ki, Allâh'ın izniyle çok topluluğa gâlib gelmiştir. Allâh, sabredenlerle beraberdir." dediler.
Tefhim-ul Kuran : Talut, ordusuyla birlikte ayrıldığında dedi ki: «Doğrusu Allah sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim bundan içerse, artık o benden değildir ve kim de -eliyle bir avuç avuçlayanlar hariç- onu tadmazsa o bendendir. Onlardan az bir bölümü dışında ondan içtiler. O, kendisiyle beraber iman edenlerle onu (ırmağı) geçince onlar (geride kalanlar) : «Bugün bizim Calut'a ve ordusuna karşı (koyacak) gücümüz yok.» dediler. (O zaman) Elbette Allah'a kavuşacaklarını umanlar (şöyle) dediler: «Nice az bir topluluk, daha çok olan bir topluluğa Allah'ın izniyle galib gelmiştir; Allah sabredenlerle beraberdir.»
Ümit Şimşek : Tâlût ordusuyla sefere çıktığında onlara 'Allah sizi bir ırmakla sınayacak,' dedi. 'Ondan içen, benden değildir. Kim ondan içmezse işte o bendendir. Ancak bir avuç içen müstesna.' Pek azı hariç, hepsi ondan içti. Tâlût ve beraberindeki mü'minler ırmağı geçince, onlar, 'Bugün bizim Câlût ve ordusuna karşı koyacak gücümüz yok' dediler. Allah'a kavuşacaklarını bilenler ise dediler ki: 'Nice küçük topluluklar, Allah'ın izniyle nice kalabalık topluluklara üstün gelmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir.'
Yaşar Nuri Öztürk : Tâlût, askerleriyle yola çıkınca dedi ki: "Allah sizi bir ırmakla imtihan edecektir. O halde, ondan içen benden değildir. Ama onu tatmayan bendendir. Eliyle bir avuç alan kişi başka." Bunun ardından, pek azı müstesna olmak üzere ondan içtiler. Nihayet o ve onunla beraber iman edenler ırmağı geçtiklerinde şöyle dediler: "Bugün bizim Câlût'a ve ordusuna karşı hiç bir gücümüz yoktur." Allah'a kavuşacaklarını düşünenler ise şöyle konuştular: "Sayıca az nice topluluk vardır ki, sayıca çok nice topluluğa Allah'ın izniyle galip gelmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir."


Kuran Mealleri Veritabanı ve Site Dosyalarını indirmek için TIKLAYINIZ.
[Sitemiz kurulum ve geliştirme aşamasındadır. Hatalar, eksikler bulunmaktadır! Lütfen dikkatli olunuz.]

{ayet_meali.php}